Bölüm 26: Rüya Kapan

3.7K 391 143
                                    

Şarkıyı dinleyin dinlemediyseniz. Tam bizlik.

I see it
I like it
I want it
I got it

Ertesi sabah kalktığımda gördüğüm ilk şey önceki gece yorgunluktan boşaltamadığım çantam oldu. Çoktan kalkmış, aynanın önünde yüzüne benim geldiğim zamana göre eski moda olan makyaj malzemeleriyle tuhaf şeyler yapan Evelyn'in yanından bir şey söylemeden geçtim. Hararetle allığını sürerken elinin durmasından beni izlediğini anlayabilmiştim.

"Dün gece neden geç geldin?"

Cevap vermeyerek çantamın fermuarını açtığımda küre beni uyarmak istercesine ard arda birkaç kere parıldadı.

"Tom ile ortak salonda ne yapıyordun?"

Lanet olsun başımda olmayan tek bela gelecekte benden nefret edecek manyak bir safkanın geçmişte beni kıskanıp düşmanım olmasıydı. Anlaşılan kaderde ne olursa olsun Evelyn ile düşman olmak vardı. Kendimi sakinleştirip tekrar cevap vermeden çıkmaya yeltendim.

"Tom'dan uzak duracaksın yoksa-"

"Yoksa ne? Onu kıskandığın için beni nişanlına mı şikayet edersin?"

"Bu ne cüret!"

Asasını çıkartıp yüzüme doğru kaldırdı. Hızlı bir hareketle bende asamı kaldırdığımda büyüler aynı anda fırladı.

"Colestion!"

"Anteoculatia!"

Onun büyüsü sadece saçlarımın havalanmasına neden olup beni ıskalarken benimki hedefi buldu. Evelyn başındaki ağırlıkla ilk önce kafasını eğip yumuşak saçlarına dokunmaya çalıştı. Fakat başaramayınca hemen arkasındaki aynaya döndü. Saçlarının dönüştüğü iki uzun ve kıvrımlı boynuzu gördüğünde çığlık atmaya başladı.

Bir an acaba fazla mı ileri gittim diye düşündüm. Ben uyanmadan saatler önce kalkıp saçlarına şekil verdiğini biliyordum çünkü. Fakat saniyeler geçip Evelyn'in çığlığı üst notalarda devam edince aceleyle kapıdan fırladım ve ortak salona doğru indim. Sarmal merdivenlerden ne kadar aşağı inersem ineyim kızın çığlığının kesilmediğini fark ettiğimde ben de yüksek sesli bir kahkaha attım.

Yüzümdeki keyifli ifadeyi yeşil, gümüş ve siyahın eşsiz uyumuyla döşenmiş salona inip bana dehşetle bakan öğrencilerle karşılaştığımda baskılamak zorunda kaldım. Tom'a yaptıklarımdan sonra zaten benden korkuyorlardı. Yakında ismim şeytana çıkacaktı.

Tuhaf ve ayıplayan bakışlara karşılık vermye efor sarf etmeden salondan çıktım ve kahvaltı yapmak için Büyük Salon'a ilerledim. Aralarından bazılarının hayran bakışlarını da yakalamamış değildim. Annem ve babam bunlardan ikisiydi. Annem şu aralar beni potansiyel bir tehlike olarak görse de kendi kızından nefret etmesi tuhaf olurdu zaten. Ayrıca Evelyn kadar vıcık ve çıtı pıtı bir kızdan onun da hoşlanma ihitmali düşüktü.

Yerime oturduğumda birkaç sandalye ötemde çetesiyle kısık sesli bir sohbet yürüten Tom'la göz göze geldim. Bana benimkilere benzeyen şeytani bir gülümseme yolladı. Açık konuşmak gerekirse şeytani planlar yapmak ve insanları kurnazlığımla dehşete düşürmek her zaman hoşuma gitmişti. Yani bu gülümsemeye hiç de yabancı değildim. Çünkü dudaklarımı bu şekilde kıvırmak benim için konuşmak kadar rutin bir eylemdi.

Fakat Tom'un bana böyle gülümsemesi hoşuma gitmiyordu. Korkutucuydu evet. Ancak asıl sorun bu değildi. Çünkü onunla başa çıkabilecek kadar zeki ve güçlü olduğumu biliyordum. Asıl sorun bir kere yumuşak bakışlarının hedefi olmayı başarabilmiş olmamdı. O böyle bakarken, gözlerindeki yeşilin ne kadar güzel göründüğüne şahit olmuşken bakışlarının başka bir renkle parıldadığını görmek istemiyordum.

Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin