Mektup elimden kayıp yerle buluştu. Seungwan merakla bana bakarken, gözyaşlarım yerdeki mektubu yalnız bırakmak istemedi, yanına düştüler birer birer. Burnumdaki kan da katılmak istedi onlara. O da düştü yanlarına. Şıp şıp.
Bu kadar üzüleceğimi tahmin edemezdim. 'Yavru bir kediye benziyorsun' diye yazmıştı. Kalbimin parçalanışını duyabiliyordum. O da diğerlerine katılmak istedi ama yapamazdı. O bana lazımdı.
Kendimi toparlayıp sakince düşünmem lazımdı. Bir kere her şeyin düzeleceğini söylüyordu. Sizin arkanızdayız diyordu. Sırf benim iyi olduğumu bilmeleri için ajanlık yapmıştı. Yutkunduğumda boğazıma saplanan acıyı damarlarımda dolanırken hissettim.
Gözlerim karardı yine.Bu sefer annem yoktu karşımda. Babam vardı. İçki içiyordu çalışma masasında. Koşarak yanına gittim. "Baba?" Sesim yankılanmıştı, rüyalar aleminde. Kafasını kaldırarak, yaşlı gözleriyle bana baktı.
"Yerim, uyan!" Beni sarsan Seungwan'a baktım. Ne güzel, ben de diğerlerini yalnız bırakmamıştım, yerdeydim. Tepemde o kadını görünce donup kaldım. "Çıkıyorsun," dedi sessizce.
"Ama evinize gidemeyeceksiniz, küçük hanımlar." Dedi sırıtarak. Seungwan ellerini çırpmaya başlamıştı. "Yaşasın! Yeni yerler." Kadın alayla sırıttı. Elini uzattı, bende tutunup ayağa kalktım. Üstümdeki eski kıyafetleri silkerken, "Nereye gideceğiz?" diye sormadan edememiştim.
Açılan kapıyla beraber gözlerim irileşti. Takım elbiseli bir erkek görmeyi planlamamıştım. Yüz ifadesi donuk bir halde bize bakıyordu. Kadın, ekledi, "Onunla gideceksiniz..."
Seungwan'a baktım, oldukça mutluydu. Buruk bir tebessümle kapıya doğru ilerledim. Kadının eli, kolumu kavrayana kadar. Gözlerini kısmış, "Bunu Jisoo'ya iletir misin?" diyerek bir zarf uzatmıştı. Dediği kişiyi tanımıyordum. Kafamı iki yana sallarken, elini omzuma koydu. "Tanıyacaksın." dedi aklımı okurcasına.
Kolumu kurtardığımda takım elbiseliyi takip etmeye başladık. Seungwan koluma girmiş, hoplayıp zıplıyordu. "Hey, senin adın ne?" diye seslendi takım elbiseliye.
Adam hiç arkasını dönmeden, neredeyse duyamayacağımız bir tonda, "Min Yoongi." demişti. Seungwan kahkaha atarken, Yoongi'nin ne düşündüğünü çok merak ediyordum. Uzun koridorlardan geçtikten sonra küçük bir kapıdan dışarı çıkmıştık. Soğuğu hisseden vücudum titremeye başlamıştı bile.
Yoongi siyah bir arabaya bindi. Biz de tereddüt etmeden arkasından bindik tabii ki. Geceyi kar taneleri her ne kadar süslese de insanların yakarışları geceye lanet okuyordu. Ölüyorlar, teker teker gidiyorlar. Sırf başkan olmak içinse bunca insanın ölümü. Bu bir katliam olurdu işte o zaman.
Sinirden dişlerimi sıkmıştım. Arka koltukta uzun bir yolculuk geçirdikten sonra küçük ama güzel bir eve gelmiştik. Yoongi bizi arabadan indirdiğinde onu takip etmeye devam ettik. Evin kapısının önünde durduğumuzda cebinden çıkardığı anahtarı avucumun içine bıraktı. "Burası artık sizin."
Seungwan sevinçle Yoongi'nin kucağına atladı. Genç ne olduğunu anlayamamış ardından kıza karşılık vermişti. "Bana değil, başkana teşekkür etmelisiniz." deyivermişti. Kimdi bu başkan? Babamın arkadaşlarını tanırdım ama bize bu kadar iyi davranmaları başka şeylere tabir edilebilirdi.
Seungwan,"Teşekkürler başkan!" diye bağırmıştı. Yoongi de gülümsedi bu bağırışa. Ben ise titreyen ellerimle kapıyı aralamıştım.
Ev oldukça güzeldi. Bir televizyonu bile vardı. Televizyon çok bütçe istediğinden benim evimde asla olamamıştı ne yazık ki. Evi gezmeye başladığımızda, güzel bir salona bağlı mutfak, minik bir lavabo ve iki tane küçük yatak odası vardı.Hayallerimdeki ev bile bu kadar güzel olamazdı herhalde. Salona geçtiğimizde Yoongi'ye baktım. "Neden," kelimeleri birleştirmede zorluk yaşıyordum. "Bize neden verdiniz bu evi?"
Yoongi güldü. "Başkan sizin babanız sayılır. İkinizin de babasıyla çok yakınmış. Tek istediği," diyerek yutkundu. "Ona destek olmanız." Soykırıma göz yummamızı istiyordu.
Gözüm seğirirken,"Nasıl?" diye mırıldanmıştım. Yoongi kollarını göğsünün üstünde bağladı. "Soykırıma ses çıkarmayarak, işlerimize engel olmayarak, insanlara bundan bahsetmeyerek... Daha saymamı ister misin?" demişti somurtarak.
Ben ise kaşlarımı çatmıştım çoktan. Bu olanlar çok yanlıştı. İnsanlar bir hiç uğruna ölemezdi. Bu kendi devletini yok etmekti. Bu atalarına ihanet etmekti. Kim bilir kimler ne acılar içindeydi. Kim bilir kaç çocuk geceleri uyuyamıyor, sürekli ağlıyordu. Bunların farkında olup devam ettirmek gözü dönmüşlüktü.
Yoongi kapıya doğru yöneldi. "Benim gitmem gerek. Eğer bir ihtiyacınız olursa ev telefonunuzdan arayabilirsiniz. Yanında önemli numaralar var." dediğinde Seungwan koşarak Yoongi'ye sarıldı. "Seni özleyeceğim." Sesi bir köpek yavrusu gibi çıkan Seungwan'a sırıtarak gitmişti.
❦
Sabah güneşinin ilk ışıkları yüzüme çarparken gözlerimi kırpıştırdım. Temiz nevresim kokusunu uzun bir aradan sonra koklamak güzel bir histi. Diğer tarafıma döndüğümde kırmızı zarfı gördüğümde hemen uykum kaçmıştı.
Olduğum yerde doğrulup heyecanla zarfı yırttım. Kalbimin bu kadar hızlı atması normal miydi? Kağıdı hemen açıp okumaya başladım.
Yerim,
Burada işler çok karıştı. Başkanımızı ihanete uğratanlar oldu. Ve ben bazı şeylerin farkına vardım bu sürede. Hem biliyor musun, hastalık başka ülkelere de sıçratıldı. Başka ülkeleri de kendi himayesine almak istiyorlar.
Demek istediğim, kurtaralım herkesi, başkanın da işini bitirelim.
Sana dememdeki sebep, gözlerindeki nefreti gördüm Yerim. Masum insanlar için her şeyi yapabileceğini gördüm.
O iyi kalbini bana açarsan her şeyi başarabiliriz, Yerim. Eğer benimle bu işe varsan benimle Moruya Gölü'nde yarın gece yarısında buluş. Seni bekliyor olacağım.
Ve bulunduğunuz ev, orası çok tehlikeli. Dinleniyorsunuz. Kimseye belli etmeyin.
Sevgilerle JK
Not:Senin nefretin bana ilham verdi. Gözlerindeki alev içimde bazı şeyleri tutuşturdu, Yerim.
❦
Yorumlarınız beni teşvik ediyor! Teşekkürler💘
Nasıl buldunuz bölümü?
Neler olacak sizce?
Sizleri seviyorum ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sickness||jungri
Fanfic❦"Kim Yerim yaşadığı minik kasabada, bulaşıcı ve ölümcül bir hastalığa yakalanır." ❦jeon jungkook x kim yerim ❦010919 ©️mercurze2019