Bölüm 29: "Hep Özeldin..."

3.8K 415 323
                                    

Obir-elf Geçmiş doğum günün kutlu olsun canım. İstediğin bütün bölümleri kendi kendine ithaf edebilirsin. Ama en azından bunu benim geçmiş doğum günü hediyem say. Bu bölüm sana gelsin! (^_-)

... "Dengesiz"

Nefesim yüzüne vurmasın diye oldukça kısık sesli konuşmuştum. Bu da başka bir hataydı. Çünkü ne dediğimi anlayabilmek için gözlerini dudaklarıma indirmesine sebep olmuştum.

***

Aramızdaki çekim tehlikeli bir hal almaya bağlayınca geri çekildim ve tekrar boylu boyunca taş zemine uzandım. Tom'a bakmasamda kaşlarının çatıldığına emindim. Birkaç saniye daha hafifçe öne eğilmiş şekilde durduktan sonra o da benim gibi yeniden yere uzandı. İkimizin de gözleri yıldızlardayken bu sefer o yumuşak tınıdan arındırdığı düz sesiyle sordu.

"Ben ne bir Carrow'unki gibi asil bir soya sahibim ne de bir Pendragon'ınki gibi büyük bir aile servetine. Senin gözünde beni tanımlayan kelimenin 'dengesiz' olması gayet doğal. Çünkü bana ait ayırt edici bir özellik yok."

Şaşırarak gözlerimi yıldızlardan ayırdım ve kolumun üstünde dönerek Tom ile göz göze geldim. Beni şaşırtan içten içe böyle düşündüğünü öğrenmekti. Fakat bu düşüncelerini bana açabiliyor olması daha da ilginçti.

"Bu da ne demek? Tom, sen bu okuldaki en ayrıcalıklı öğrencilerden birisin. Her derste birincisin, kızların gözdesisin ve bir sınıf başkanısın."

"Kızların gözdesiyim öyle mi?" diye sordu bakışlarını yıldızlardan ayırıp hafifçe bana dönerken. Dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı.

"Bunların basit bir ilüzyondan farkı yok Morgana. Benim bana ait bir ismim bile yok."

Gözlerindeki o buruk ifadeyi şimdi her zaman olduğundan daha net görebiliyordum. Daha önce enerjisini tam olarak göremediğim ilk kez o zaman kafama dank etti. O konuşmaya devam ederken odaklandım ve sadece benim görebildiğim ışık demetleri ortaya çıktı.

Tom'un enerjisi puslu gibiydi. Sanki biri gelip aurasına elini daldırmış ve renkler puslu bir turuncuya dönene dek karıştırıp durmuştu. Fakat Tom tekrar konuştuğunda turuncu renk enerji tuhaf bir şekilde dalgalandı.

"İsmimi bana annem koydu. Bana bizi hiç sevmeyen Muggle babamın ismini koydu."

Ne olduğunu anladığımda içimde uzanıp ona dokunmak için dayanılmaz bir istek duydum.

"Bana kederden ölmesine sebep olan adamın ismini koydu. Ve sonra beni terk edip gitti."

Tom'un enerjisinin rengi Ölüm Yiyen olduktan sonra Regulus'un enerjisinde gördüğüm çirkin renkle aynıydı. Tek fark bu rengin onun üzerine tamamen bir bulut gibi çökmüş olmasıydı.

Canavar olmakla suçladığım Tom Riddle içten içe acı çekiyordu.

Başını tamamen bana çevirip gözlerimin içine baktığında tepemizdeki yıldızlar kapkara gözbebeklerine yansımış, yeşilin o güzel tonu dünyamızın çevresine serpiştirilmiş ışıktan kümeciklerle bir araya gelmişti. O bana böyle, gözlerinde yıldızları taşıyarak bakarken elimden gelen tek şeyi onunla paylaşmaktan başka ne seçeneğim vardı ki zaten?

Korkuyordum. Tom Riddle'ın gözlerinin bu kadar güzel olması veya benim için bu kadar güzel olabilmesi beni korkutuyordu. Şu an burada, onun yanında duruyor olmam her şeyi büyük bir riske atıyordu. Birden aklımda gri gözleri, yumuşak yüz hatları ve kıvırcık saçlarıyla Sirius Black belirdi.

Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin