16~

345 25 24
                                    



Parktayım, o bankta. Ege'yi ve ondan gelecek mesajı bekliyorum. Normal bir zamanda kimsenin yanında ağlamazdım. Ağlayamazdım çünkü omzunda ağlayacağım kimse yoktu.

Ağlamaya devam ederken telefonum titredi. "Kapa gözlerini" yazıyordu. Mesajı gördüğüm gibi gözlerimi kapattım. Yaklaşık 30 saniye sonra gözlerime iki büyük el kapandı. Önce irkildim ve "Ege sen misin?" diyerek kendimi doğrulamaya çalıştım. Sonra aklıma düşen şey konuşmuyor olduğuydu. Bunu fark edince söylediğim şeye lanet ettim. Sanki bunu anlamış ve yapmamı istemez gibi "Hıhım" diye onayladı beni. Bu ses bana huzur vermişti. Kalın ve erkeksi bir mırıtlısı vardı.

Büyük ellerini hissedince aklıma bana attığı "Benim büyük ellerimin içinde kaybolsun istedim küçücük ellerin" mesajı geldi. Elleri gerçekten büyüktü. "Hoş geldin, Ege."

Ellerimi gözlerimin üstündeki ellerinin üstüne koydum ve eklemlerini okşadım. "Ege, bırak gözlerimi kapalı işte. Hadi otur yanıma." Sesim ağlamaklıydı. Büyük ihtimalle yanıma geldiğinde daha fazla ağlayacaktım ama bu sefer yanımda "o" olacaktı.

Ellerini yavaşça yanaklarıma doğru getirdi. Yanaklarım kocaman avucunda yok olmuştu. Uzun kemikli parmaklarıyla yanaklarımı okşadı. Usul usul okşadı. Gözlerim kapalı olduğu için ellerini görmüyordum ama uzun, kemikli parmakları olduğunu hissetmiştim. "Senin büyük ellerinin içinde kaybolsun istiyorum küçücük ellerim" dememle duraksadı. Yavaşça ellerini çekti yanaklarımdan. Ellerini çektiğinde yuvamdan ayrılmış gibi hissettim kendimi. Artık ellerinin sıcaklığı yoktu yanağımda.

Sonra yanımda bir kıpırtı hissettim. Kıpırtı yavaşça beni kendine doğru çekti. Kafamı kalbinin olduğu yere denk getirdim. "Kalbin çok hızlı atıyor," dedim. Sonra ellerimde bir sıcaklık hissettim. Bir eliyle iki elimi birden kavramıştı. Sonra telefonun tuş kilidinin açılma sesi geldi kulağıma ve birkaç fotoğrafın çekildiği temin eden ses daha ulaştı. Ellerimizin fotoğrafını çektiğini anlamıştım. "Ege o fotoğrafları bana atar mısın?" Beni onaylarcasına "Hıhım" diye mırıldandı. Fotoğraf çekilirken hissettiğim bir başka şey daha vardı, bir elimi bırakmış sadece sol elimi avcuna almıştı. Sonra kulaklarıma bir kadın sesi geldi. Bu Google Translate seslendirmesiydi. "Şimdi gözlerini aç Deniz. Sadece ellerimize bak ve geri kapat. Bu manzarayı görmeni istiyorum. Ama sadece ellerimize bak Deniz, lütfen."  Ege'nin bu yaptığına büyük bir kahkaha attım ve onu "Tamam Ege, bakacağım"diye onayladım. Ege benim kahkahamı duyunca gülmeye başladı. Onun gülüşünü ilk defa bu kadar merak etmiştim. "Ege, öyle gülme. Bak açarım gözümü. Gülme be vicdansız." Sitemime karşılık kahkahasını bastırmaya çalıştı ama arada birkaç kıkırtı duyuyordum. "Ege açıyorum gözlerimi. Bir de ne kadar bakabilirim?" Ege tekrar Translate sesini açtı ve ses "1 dakika" dedi. "Tamam" diye onaylayıp gözlerimi açtım.

Elleri ellerime çok yakışmıştı. Donup kalmıştım. Ellerimizi izledim. Ellerini izledim. İçimi huzurla dolduran bir şey vardı onda. Bir anda elleri gözlerimi kapattı ve o robotun sesi duyuldu, "1 dakikan doldu Deniz."

"Keşke dolmasaydı Ege." Kafamı tekrar göğsüne gömdüm ve bu sefer kokusuna odaklandım. Hayatımda bir erkekte hiç karşılaşmadığım bir kokusu vardı. "Sen...sen yasemin kokuyorsun. Ege çok güzel kokuyorsun sen. Hayatımda ilk defa bir erkekte bu kadar güzel bir kokuyla karşılaştım ben. Ben yasemin çok severim Ege. Yaseminler çok güzel kokar. Senin kokun yaseminin harikalığı ve hırçınlığı gibi. Çok güzel kokuyorsun. Çok güzel..."  Bunları söyledikten sonra dudaklarını saç diplerime bastırışını hissettim derimde.

"Ege kalbin çok güzel kokuyor,"



Bölümü böyle bir yerde bitirdim. Niye öyle oldu. Neyse anlayacağınız gibi yazar da yaseminleri seviyor efendim. Oy ve yorumları unutmayın. Sizleri seviyorum yasemin kokulularım🌸

Yağmur |textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin