Ağlamazdım.
Ağlamayı, babam ile öldürmüştüm.
Babam ölünce, yalnız kalmaması için yanına gözyaşlarımı göndermiştim.
Ama üzgünüm baba...
Daha fazla ağlamadan duramayacağım...
Sensizlik nereye kadar böyle devam edecek baba? Nereye kadar?
Annem gitti ve sonra da sen... Başımda bir üvey anne ve onun çocukları...
Aslında kızı kötü birisi değil, ama yine de onuda sevmiyorum.
Yatağımda uzanmış, bu kelimeleri aklımda dolaştırıp duruken, bet suratlı o üvey annem odama girdi.
"Pınar! Kalk çabuk! Kalk ve çamaşırları as!"
İnat etmeye mecalim yoktu. Dediklerini yapmak için ayağa kalktım ve balkona doğru adımlamaya başladım.
Kendi evimde, kan bağım olmayan bir kadının hizmetçisi olmuştum.
Buna ne denir?
Ne denebilir?
Şansızlık?
Şans denen şey bizde hiçbir zaman olmadı. Bu yüzden şanssız bir insanım.
Çamaşırları astıktan sonra odama gidecekken bir el beni durdurdu.
"Dur bakalım..." dedi bet surat.
"Ne var?" dedim bıkkın bir sesle.
"Daha salata yapacaksın. Çabuk, doğru şu domatesleri. Sonra da sofrayı kur."
Emredersin amına koyduğum.
Tabii ki bunu dıştan demedim. Deseydim o benimkine koyardı çünkü...
Mutfağa doğru yönelirken, Burcu geldi.
"Selam Pınar. Nasılsın?"
"Sence nasıl olmam gerek? Annen bütün işleri benim üstüme yıktı." dedim gözlerimi devirip.
Başını kaşıdı.
"Sana yardım edeyim mi?" diye sordu.
Başımı salladım. "Hayır, istemiyorum. Anan cingar çıkarır şimdi." dedim ve mutfağa girdim.
Güzel bir salata yaptıktan sonra sofrayı kurdum. Sonra da odama kapandım. Onlarla yemek yemek istemiyordum çünkü.
Kendi ailemi istiyordum.
Ne yapayım?
Gideyim de mezarlığa mı sofra kurayım?
"Selam anne, baba... Ben geldim, nasılsınız? Bakın sofra kuracağım şimdi ve en sevdiğiniz yemekleri getirdim..."
Güzel olurdu. Ha ha ha...
Anahtarları alıp evden çıktım ve otobüs durağına yürümeye başladım.
Mezarlığa gidiyordum.
O kadar lafını ettik, gitmeyelim mi yani?
Otobüse binince, kulaklarımı taktım direk. Müzik dinlerken, telefonum çalması ile müziğim bölündü.
Arayana baktım; Bet Suratlı.
Çağrıyı reddedip müzik dinlemeye devam ettim.
"Dam üstüne çul serer..."
Yarım saat sonra, mezarlığa gelmiştim.
Otobüsten inip mezarlığın kapısına gittim ve "Bismillah..." diyerek kapıyı açtım. Mezarlığa giriyoruz, maazallah bir şeyler olmasın...
"Ruhları rahatsız etmek istemiyorum..." diye mırıldanarak titrek adımlarla yürümeye devam ettim.
Annem ve babamın mezarlarına gelince, derin bir nefes alıp yere eğildim ve bağdaş kurdum.
"Merhaba anne, merhaba baba..." dedim ağlak bir sesle.
Ağlak mı? Ağlıyordum zaten... :')
Uzun bir süre ağlayarak dua ettikten sonra ayağa kalktım ve mezarlara sırtımı döndüm.
"Kayın lan!" dedim birden.
"Kayın, yanınıza geliyorum!" dedim ve sırtüstü yattım yanlarına.
O sırada yağmur yağmaya başladı.
Güzel...
"Yağ yağmur, ıslat beni..." dedim, gözyaşlarım yağmura karışırken...
"Islat beni, böylece ölü toprağımda güller açsın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eser // *ω*
General FictionSelam! Düzgün bir konu bulduğumu düşünüyorum ve bunun için, neredeyse herkesin yaptığı bir şeyi yapıyorum; yazıyorum. Evet, bunu yapıyorum. Yazmayı seviyorum. Sizde belki benim kitabımı seversiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?