Aşkı için vatanına ihanet etmişti.

3.3K 306 268
                                    


---

Bir araya getirilemeyen kırık parçalar gibiydi yüreğimdeki sızı. Yüreğimde yer alması yetmiyormuş gibi tüm bedenime de yayılmaya başlamıştı. Yutkunduğum vakit gırtlağımda, ona ulaşmak isteyen parmak uçlarımda ve ona gitmek isteyen ayaklarımın altındaydı parçalar. Kısacası, ona ulaşmak isteyen her zerreme engel oluyordu. Olsundu da zaten. Ben ona varabilmek için kendimi durduramazken o parçalar engel olsundu.

Umut, uzun bir müddet sigara içmemesine rağmen şu anda sigara içiyordu. Parmaklarıyla sigarayı sımsıkı kavramış, aceleyle dudaklarına götürüyordu. O fark etmeden onu izliyordum, fark ettiği an ise telaşla bakışlarımı kaçıyordum. Aptal bir heriftim. Bittiğimin, her şekilde bittiğimin farkındaydım lakin karşımdaki adam bitmiş olmama rağmen dudaklarının arasındaki sigara gibi beni yakıp tüketmeye devam ediyordu. Aptallığımdan, ben de tüketmesine izin veriyordum işte. Titreyen kirpiklerimin ucundaki göz yaşım, yanaklarımdan süzülüp çenemin altına ulaştı. Bitmiş hissediyorum lakin, sevgiydi yüreğimdeki de. O kolay kolay bitmiyordu işte.

"Teğmen Thomas," dedi birisi. Nefret ediyordum artık yarım yamalak İngilizcesi olanlardan. Yutkunup, bakışlarımı ismimi seslenen hekime çevirdim. "Yaranıza bakmamız gerekli." Kaşlarımı çattım. Yaramla ilgileniyorlardı. Fakat, birkaç saat öncesinde de beni çağırmışlardı zaten.

"Baktılar." dedim sadece.

"Tekrar bakmamız gerekli." dedi ısrarla. Bakışlarım Umut'a kaydığında kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Onunla değil de başka bir doktorla hastane çadırlarına gitmem onu çıldırtıyordu, fark ediyordum.

"Tamam," dedim daha fazla irdelemeden. Umut'u sinirlendirmek, onun istemediği şeyleri yapmak istiyordum. Canımın yandığı kadar canı yansın istiyordum lakin, ben ona kıyamıyordum ki. Benden her şeyimi alan adama kıyamıyordum.

Hekim yan tarafıma geçmiş, hastane çadırlarına yürüyorduk. Tıpkı bizimki gibi savaş alanından uzak birkaç ağacın olduğu yerdeydi çadırlar.

"Ordudan atılmışsınız Teğmen." dediği an kaşlarımı çatıp doktora döndüm. "Türklere yardım ettiğiniz, vatan haini olduğunuz söyleniyor. Babanızın çıktığı gezide esir düşmesiyle boşluğunu doldurdular. Sonra da sizi ordudan attılar." Derin bir nefes aldım. Babamın esir düştüğünden yeni haberdar oluyordum. Aynı zamanda ordudan atılıp, vatan haini ilan edilmiştim. Çocukluğumdan bu yana kendimi adadığım bu işi de almıştı elimden Umut. Belki bunda bir suçu yoktu lakin, her şeyin sorumlusu oydu. Veyahut ben, acımı hafifletmek adına her şeyi ona yıkmak istiyordum. Benim kadar yansın diye. Sonra bir şey oldu. Aniden doktor yanımdan kaybolup onun yerini başka biri aldı. Sadece, bir anlık şaşkınlıkla doktoru yanımda göremediğim için bakışlarımı yanıma çevirmiştim. Ölümüm olmuştu kıpkırmızı olmuş gözlerle karşılaşmak. Bakışlarımı ayırmak istedim ondan. Lakin, o kadar özlemiştim ki onu ayıramadım. Size yemin ederim, o an o kadar çaresizdim ki beni öldüren gözlerinde yaşamı aradım. Tutunmak istedim bir şeylere, umut kırıntıları aradım gözlerinde. Buldum da fazlasıyla buldum. Acıyı, pişmanlığı en çok da özlemi buldum. Çaresizdim o an lakin güçsüz değildim. İçimdeki fırtınalara rağmen ifadesiz yüzümle bakmaya başladım. Hala çekemiyordum bakışlarımı ondan.

"Thomas," dedi günlerdir hasreti olduğum sesiyle. Boğazıma oturmuş yumruyu hissetmemle gözlerimi kapattım. Zira güzel gözlerinden, başka türlü kaçamıyordum. "Konuşalım lütfen." Canım yanıyordu. Cam parçaları batmaya başlamıştı yüreğime. Oluk oluk kan akıyordu şimdi.

Gözlerimi açıp burukça gülümsedim ona. "Doktor," dediğim an gözleri hayal kırıklığıyla bana bakmaya devam etti. "Beni bitirdin. Beni bana bırakmadın. Şimdi, benden ne istiyorsun? Benden daha ne istiyorsun?" Git gide yükselen ses tonum iyiye işaret değildi fakat elimde de değildi.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin