Karanlıktayım. Hiçbir şey, hiçbir kimse yok. Sadece ben ve karanlık. Peki ya ben kimim? Ben kimim ve bu karanlıkta neyin nesi? Hangi zaman dilimindeyim, bilmiyorum. Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim...
Gözlerimi kırpıştırıp açtığımda gözlerimi rahatsız eden bir ışıkla karşılaştım. Bir süre gözlerimin ışığa alışmasını bekledikten sonra etrafıma baktım. Bembeyaz bir hastane odasındaydım.
Düşündüm, neyi düşündüğümü bilmeden düşündüm. Neden buradaydım? Nasıl geldim? Niye burada kimse yok? Ve en önemlisi, ben kimim?
Kapımın tıklatılması ile soru işaretlerimi rafa kaldırıp gelen kişiye odakladım bakışlarımı. Beyaz önlüklü, kır saçlı, hafif kilolu tahminen 45 yaşlarında bir doktor içeri girip tebessümle bana baktı. "Geçmiş olsun kızım, bir ağrı sızın var mı?" Başımı iki yana sallayıp "Hayır." Dedim. Hayatımda ilk kez sesimi duyuyordum sanki. Bir tuhaf oldum. Sorularımı doktora dönerek sıraladım. "Benim burada ne işim var, bana ne oldu?"
"Bir kaza sonucu hafızanı kaybettin kızım. Merak etme, fiziken gayet iyi durumdasın."
"Ne kazası?"
"Onu bilemiyoruz. Bu hastaneye yakın, yerde baygın bir şekilde bulunmuşsun."
"Ne zamandır buradayım?"
Birkaç dakika suratıma öylece baktı. Derin bir nefes alıp beni şok eden iki kelime döküldü dudaklarından. "Bir yıl."
"Ne?!"
Nasıl olurdu? Bir yıl! Koskoca bir yıldır ben bu lanet yerde miydim? Nasıl olur? Nasıl oldu?
Bu durum iğrenç bir his! Başıma birşeyler gelmiş ve ben o lanet olası adımı bile hatırlamıyordum!!
Gözlerimi kapatıp işaret ve orta parmağımla şakaklarımı ovalayarak hatırlamaya çalıştım. Zorladım, zorladım, zorladım. Beynimin milyonlarca hücresine kadar zorladım fakat tek birşey bile hatırlayamadım. Nasıl bir yüzüm olduğunu bile bilmiyordum ki!!!
"Sakin ol kızım, zamanla hatırlayabilirsin ancak."
Gözlerimi açıp beni endişeyle izleyen doktora baktım. "Tekrar hatırlamam mümkün mü?"
"Kesin olarak birşey söyleyemem. Ama yine zamanla hatırlama ihtimalin var."
Derin bir nefes alıp yataktan ayrıldım. Doktordan tuvaletin yerini öğrenip çıktım.
___
Tuvalete girdiğimde aynadaki yansımamı gördüm. Yüzümde bir tebessüm belirdi. Güzeldim...
Omzumun biraz altına gelen hafif dalgalı sarı saçlarım, büyük bal rengi gözlerimle uyum içindeydi. Uzun ve kıvrımlı kirpiklerim nerdeyse kaşlarıma kadar uzuyordu. Bembeyaz, pürüzsüz tenime gitti ellerim. Yumuşacıktı. İnce ve uzun boyluydum.
İsmimi düşündüm bir an. Neydi ki acaba? Annem babam ne koymuştu ismimi? Annem babam var mıydı?
Bunu fazla umursamamaya çalıştım. Belki zamanla hatırlardım. Ya da beni tanıyan biriyle karşılaşırdım. Çok çok kimliğime bakar-
Kimlik...
Kimlik...
Kimlik!!
Hemen tuvaletten çıkıp az önceki doktoru aramaya koyuldum. Acil servise koşar ardım vardığımda kadın bana soru soran bakışlarıyla süzdü. "Buyrun, ne istemiştiniz?"
"Ben doktor..." doktorun adı neydi?
Sen tam bir salaksın! Hiç mi filmlerde hastane odasında doktor çağırma tuşu falan görmedin?!
"Yalnız ben hafızamı kaybettim, hatırlatırım!"
Yavaşça başımı çevirdiğimde kadının bana sekiz kolum varmış gibi bakmasını umursamadan gülümseyip oradan uzaklaştım.
Hemen odama gidip o lanet tuşu aradım. Bulamayınca bir telefon gördüm. Sanırım doktor çağırmak içindi. "Hani nerede tuş. Tuş muş! Sen çok biliyorsun, diy mi?"
Öhömmm... Hatırlatırım, bu fikri ortaya atmasaydım telefonla doktorunu çağıramazdın.
İç sesime gözlerimi devirip telefonu kulağıma götürdüm. Bir hemşirenin sesini duyunca buraya gelmelerini rica ettim ve yatağa oturup gelmelerini bekledim. Yaklaşık on dakika sonra giren mavi önlüklü, cepleri kalemlerle dolu olan siyah saçlı tatlı bir kadın görünce hemşire olduğunu anladım.
"Benim eşyalarım falan yok mu? Varsa da nerede?"
"Siz sanırım geçen yıl bize ulaşan 288 kodlu hastamızsınız?"
Kadının suratına afallamış bir şekilde baktım. Bana kod mu vermişlerdi? E yuh ama ya! Bari bir Ayşe Fatma deselermiş.
"Benim galiba."
"Bekleyin bir dakika."
Hemşire odadan çıktıktan sonra iç sesim yine açtı ağzını.
Sana insan muamelesi bile göstermiyorlar. Uyurken bile ne yaptıysan artık...
Onu karşımda hissederek öfke dolu bir bakış attım ve aklıma gelen dahiyane bir fikirle ona karşılık verdim.
"Ama ben iç sesimi dinleyerek hareket ederim." Dudaklarımı büzüp sinir edercesine baktığımda onun gözlerini devirdiğini hissettim.
Kapının açılmasıyla giren hemşirenin kucağındaki eşyalara baktım. Hepsini yatağıma koyup tam birşeyler söyleyecekti ki koridorda yankılanan 'Selin hanım!' Sesiyle hemen odadan çıktı. Bense onun bıraktığı eşyaları kurcalamaya başladım.
Siyah deri bir ceket, sarı harflerle 'karanlık' yazan siyah salaş bir bluz, siyah dar pantolon ve siyah topuklu asker botları vardı. Fakat ceket toz içinde kalmıştı.
Küçük sarı bir çanta görünce hemen açıp içine baktım. Bir anahtar ve sarı ponpon anahtarlık, on beş TL ve siyah kuş tüyüne benzeyen küpeden başka birşey yoktu. Küpeyi incelediğimde ne kadar güzel olduğuna karar verdim. Siyah kuş tüyünden olan küpenin kulak memesinin önüne gelen yumuşak ve küçücük tüyler vardı. O tüylerin üzerinde ise küçük sarı taşlar...
Artık yeterdi! Buradan ayrılma vaktim gelmişti. Kim olduğumu bilmek istiyordum. Vakit kaybetmemeliydim. Kapıyı kilitleyip üzerimi değiştirdikten sonra küpeyi de takıp çantamı aldım. Ayakkabılarımı giyip kapıyı açmıştım ki az önceki doktorla karşılaştım.
"Nereye gidiyorsun kızım?"
Bana şaşkınlıkla bakan doktora kararlı bakışlarımı yolladım. Artık bu hikayeye başlamalıydım. Benim hikayem...
"Kendimi bulmaya."
Evet, tanıtım bölümümüz bitti. Bazı hatalar olabilir, lütfen kusuruma bakmayın. Bu hikayeyi ilk başta sıkıcı bulabilirsiniz. Ama lütfen yine de bana ve hikayeme bir şans verin. Bu kitapta dostluğu, birliği, korkuyu, sırları, gizemleri anlatacağım. Dediğim gibi lütfen sıkılıp bir kenara atmayın ve okuyun...
Daha önce yazdığım 'MEYUSLAR' adlı kitabımı düzenlemem gerektiği için yayımdan kaldırdım. Fakat bir süre sonra tekrar aranıza katılacaktır.
Bu bölümü DiptekiDeniz'e armağan ediyorum ve onu çok seviyorum. Şimdilik bu kadar. Sonra görüşürüz...💛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ ARAF
أدب المراهقينBen kimim? İsmim ne? Ailem var mı? Arkadaşlarım, onlar var mı? Bir okulum? Kardeşim? Ablam, abim?... Bilinmezlik içindeydim. Bir bilinmezlik bataklığına saplanıp kalmıştım. Bu bilinmezlikleri gidermek istiyordum. 'Kötü bir cevaptan daha kötüdür bili...