Gözümden akan yaşı durduramadım. Bazen fazla duygusallaşıyordum. Yine o durumlardan biri gerçekleşiyordu ve bunu durdurmak elimde değildi. KAHRETSİN! Bu huyumdan nefret ediyorum.
Lavaboya doğru koşturmaya başladım. Arkamdan Öykü'nün seslenişlerini duydum ama durmadım, duramazdım ki. En yakın arkadaşımın sürpriz partisini aptal bir sürtük uğruna mahvedemezdim.
İnsanların beni ağlarken görmesinden nefret ediyorum. Biri ağlar ve diğer herkes etrafına toplanıp onu sakinleştirmeye çalışır. Herkes ağlayan kişiye acır!
"Zavallı, ne kadar zor durumda. Kıyamam sana ben. Tamam bak geçti sakinleş."
Öykü'nün bile beni ağlarken görmesini istemiyordum. Sonunca tuvalete vardım ve kendimi insanların eğlendiği partiden soyutladım. Müzik sesi hala geliyordu ve zemin seslerin şiddetiyle sarsılıyordu.
Musluğu açtım ve soğuk suyla yüzüme yıkadım, Makyajım hafif akmıştı ama umrumda bile değildi. Sonra tam beklediğim gibi kapı açıldı ve Öykü içeri girdi. Yüzünden hafif endişe ama daha çok üzüntü okunuyordu.
"Yine mi?" diye sordu. Sesimin titremesinden korktuğum için cevap veremeden sadece başımı salladım. Ve kendimi Öykü'nün sıcak kollarına bıraktım. Ağlamak kötüydü belki ama hayatınız boyunca sıcak bir omzun sizin için ayrılmış olduğunu bilmek içinizi rahatlatıyordu.
Bir süre kollarımız birbirimize dolanmış halde durduk. Makyajım daha da aktı ve gözyaşlarım tükendi. Bir süre sonra ağlamam sadece iç çekişlere döndü ve sonunda sakinleştim. Öykü beni anlıyordu. Ağlarken soru sorulmasının insanı ne kadar yorduğunun farkındaydı.
Bir anda bana sarılmayı bırakıp;
"Makyajin akmış şebek!! Hortlağa benzedin" dedi. İçimden gelen şiddetli kahkahayı bastıramadım. Ağladığım için mimiklerim kaybolmuş gibiydi ve büyük ihtimalle güldüğümde maymuna benzemiştim.
Allah aşkına kimin umrunda?
Bu hayatta beni ağlarken güldürebilicek tek insan Öykü'ydü. Yani Kerem de güldürebilir veya herhangi biri ama ağlarken aradığım omuz Öykü'nünkiydi.
Öykü acil durum çantasında fondoten, göz kalemi, rimel, ruj çıkardı. Benim makyajı pek beceremediğimi biliyordu bu yüzden bana yardım etti. Yüzümle işi bittiğinde aynaya baktığımda görünüşümden memnun kalmıştım. Kesinlikle sabah yaptığım amatör makyajından daha çok yakışmıştı bu..
Gülümseyerek içeri girdiğimizde herkes bize bakıyordu, Ege bile. Bir dakika EGE BİZE BAKIYORDU. Yanlış görmüyorum değil mi?
Yanlış görmüyordum ama içimdeki umut ışığını söndürmekte kararlıydım. Bana bakıyor diye hayaller kurup sonra hayal kırıklığıyla çökmek istemiyordum. Şimdiye kadar hep böyle olmuştu.
Doğum günü kızı bir anda koşturarak parti alanından uzaklaşmıştı. Tabii ki herkes ona bakacaktı, öyle yapıyorlardı zaten. Herkes Öykü'ye bakıyordu. Ama Ege... Tam olarak bana bakıyordu. Gözlerimin içine. Göz göze gelmiştik. Önce hangimizin gözlerini kaçıracağını bekliyordum ama Ege ısrarla bana bakmaya devam ediyordu. En sonunda dayanamayıp bakışlarımı yere diktim. Utanmıştım.
Ben öyle yere bakarken Ege'nin o yumuşak sesini duydum. Çok yakından geliyordu. Anlık bir merakla kafamı kaldırdığımda hemen önümde duruyordu. Çok yakınımdaydı ve göz gözeydik. Ah o gözleri...
"Doğum günün kutlu olsun."
Bir an şaşırsam da bunu Öykü'ye söylediğini farketmem uzun sürmedi. Ne yani benim doğum günümü mü kutlayacaktı cidden mallaşmışım ben.
Gözlerimi dikmiş ona bakarken bakışları tekrar beni buldu ve göz kırptı. Sonra arkasını dönüp giderk- bir dakika ne! Göz mü kırptı?! Bana mı?! Yok artık!! Ben olayın şokundaydım. Sanırım Öykü de bunu farketmişti çünkü pişmiş kelle gibi sırıtıyordu ve bana imalı imalı bakıyordu. Bense donup kalmıştım, dilim tutulmuştu. Bunun gerçek olmasını çok istiyordum ama inanmak istemiyordum. Aslında istiyordum. Ama bir yandan da istemiyordum. Nedeni yok. Aptal aşığım sadece.
Hayallerimden biri gerçekleşmişti. Ege beni fark etmişti. Fark etmese göz kırpmazdı değil mi? Kırpar mıydı? Belki de bütün kızlara göz kırpıyordur. Ama o zaman neden bana daha önce göz kırpmadı. Kırptı da ben mi fark etmedim? YETER! İç sesimle cebelleşmeyi bırakıp gerçek dünyaya döndüm.
Öykü pastasını keserken Kerem yanağıma sulu bir öpücük kondurdu.
"İyi misin prenses" dedi.
Evet, Kerem bana böyle seslenirdi. Dışarıdan yanlış anlaşılabilir ama Kerem benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Hey, bunlar gayet normal şeyler!
"İyiyim evet. Sorun yok." deyip gülümsedim.
Öykü tam pastasını kesecekken gözleri benimkilerle buluştu. Ne yapmak istediğini anlamıştım. Ona en etkili "Aklından bile geçirme" bakışlarımı attım ama işe yaramadı.
"Bu böyle olmaz. Ada ve Kerem de yanıma gelsin" dedi. İfadesiz olduğunu umduğum ama aslında "Çıkışta görürsün sen cadı!" mesajını veren gözlerle ona baktım ama cadaloz kolumdan çekti ve beni sağ yanına, Kerem'i de sol yanına aldı. Üçümüz aynı anda bıçağı tuttuk ve pastayı kestik. Tam keserken flaşlar patladı. Flaşlar? Fotoğraf mı çekilecekti? Ben fotoğrafçı tuttuğumu hatırlamıyorum? Neler oluyor burada? Soran gözlerle Kerem'e baktım. O da şaşkındı. Bu fotoğrafı kim çekmişti ki??
----------------------------------
Sizi seviyoruz!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
Novela JuvenilGenç ve utangaç bir kız; Kitap kahramanlarıyla aşk yaşayıp arkadaşlıklar kuran ve kulaklığı olmadan yaşayamayan. Peki bu kız aşkı için arkadaşlarından vazgeçerse veya aşık olduğunu sanarsa...