Harry, sırtına doğru uzanan buklelerini sağ omzuna yatırıp sol omzundan kayan saten, beyaz sabahlığı tuttu. Çenesini, açıkta kalan omzuna doğru çevirip, keskin bakan yeşil gözlerini iki metre karşısında olan fotoğraf makinesine dikti.
Ya da arkasında, kendisini kadraja alan adama bakıyor olduğunu söylemek çok daha doğru olurdu.
Hadi ama... yanık teni, çenesini süsleyen kısa sakalları ve mavi gözlerini çerçevelemiş uzun kirpikleriyle ona bakmadan nasıl durabilirdi ki? Kalbi, ona baktığı her saniye çıldırmışçasına atıyor, tam şu anda olduğu gibi dolgun, alt dudağını ısırmasına sebep oluyordu.
"Harikasın Styles!" diye seslendi menajeri. Pozları gördükçe alkış tutuyordu.
Kuaförü geldi, buklelerinden birini çekip alnından aşağı doğru dökülmesine izin verdi. Başını Louis'ye çevirip poz vermek istediğinde, genç adam başını makinenin arkasından çıkarıp Harry'ye baktı. Mavi gözleri dikkatle yüzünde gezinirken Harry'nin alt dudağı tekrardan dişlerinin esiri olmuş, bedenine yayılan sımsıcak uyuşukluğu geri tepmeye çalışıyordu.
Adımlarını genç adama çevirip parmaklarını çenesine yerleştirirken Harry nefesini tuttuğunu fark etmeden irileşmiş gözleriyle ona baktı. Şakağında bir ter damlası vardı, üzerinden sert bir okyanus kokusu yayılıyor ve gözaltları uykusuzluktan çökmüş görünüyordu.
Dudakları ise ıslatılmayı bekliyordu. Harry, onları öpme arzusuyla yanıp tutuşurken kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Kalbi hızlıydı. Tıpkı onu izlerken yavaş geçmesini istediği saliseler gibi.
Bu kısa zaman diliminde adamın birçok noktasını gözden geçirebildiğinde, Louis, onun başını kibarca sağa çevirmiş ve kendine uygun pozu yakalamıştı. Birkaç poz daha çektikten sonra, Louis'nin ne hissettiği asla belli olmayan suratı ve makinesi ortadan kayboldu. Kalbinin her çekimden sonra olduğu gibi kırıldığını hissettiğinde, sabahlığın omuzlarını düzeltip ardından öfke ve kırgınlıkla baktı.
Neden beni görmüyorsun, diye düşünüyordu zihninde çığlık atan o hırçın oğlanla birlikte. Burnundan soluyarak, saçlarını düzeltmek isteyen kadını parmaklarıyla kış kışlayıp hızla odasına ilerledi.
Birçok erkek veya kadın onunla olmak; tek bir dakika geçirebilmek için sıraya girerdi. Neden bu adam böylesine ulaşılmaz ve ketum ruhuyla hem kendisini çekiyor, hem de Harry'yi görmezden geliyordu? Bu haksızlıktı.
Makyaj masasına oturup etrafına baktı. Duvarın sağ kısmı Louis'nin çektiği su damlalarının fotoğraflarıyla doluydu. Onları ne diye burada biriktiriyordu ki? Louis su damlalarını severdi, onları çekip bastırır ve tablo haline getirip kenara bırakırdı. Harry onları görmek istemiyordu artık, ona ait olan hiçbir şeyi en azından şu an sinirliyken görmek istemiyordu.
Sonuçta ne zaman fotoğraf çekimi olsa sonu her zaman öfkeyle bitmiyor muydu onun için?
Aynadaki yansımasına baktı. Bir erkeğe göre çok fazla güzeldi. Onun dikkatini güzelliğiyle çekemiyor muydu? Yoksa hayatında biri mi vardı?
Bu olasılığı düşündükçe daralıyordu, derin bir nefes almaya çalıştı. Sekiz aya yakındır onunla fotoğraf çekimi gerçekleştiriyordu. Gucci'nin en gözde yüzü, mankenlerin en güzelleri arasında ilk üçe girerdi. Birçok kişi peşinde olsa da aylardır kalbini kazanmak istediği tek kişi oydu.
Mesele fiziksel özellikleri de değildi. Ya da güldüğünde kısılan gözleri, kıvrılan ince dudakları... Bir cümlesiyle bile kalbi yerinden çıkacakmış gibi atardı. Fedakâr oluşu, insanlara karşı her zaman doğru söz söyleyişi... Harry çok insan tanımıştı ama Louis basit bir fotoğrafçıdan daha fazlasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Water Drop | Larry One-Shot ✔
Short StoryHarry Styles erkek güzeli bir manken ve onu kadraja alan ketum fotoğrafçının kalbini kazanmak istiyor.