-yaslı hüzün tarlaları-

86 4 1
                                    



İçimde hayatın nemini almış yüreğinin ağırlığını sözlerine yansıtan az konuşan çok düşünen güzel gülen hüzünlü bakan sert davranan ama her zaman her an misafir gelebilir düşüncesiyle fırından yeni çıkardığı sıcacık portakallı keki en güzel servis tabağına koyan 60'lı yaşlarında biri olduğunu söylerdi, 18 yılımı geçirip de arkamda bırakıp geldiğim şehirdeki evimizin iki alt sokağında oturan savaşta uyluk kemiklerinden birine denk gelen kurşundan ötürü topallayan sevdiği kadını da çölün ortasında ama yine de bir vahanın yanında bırakıp terk etmiş yüreğinde bunu hep zulüm olarak adlandırmış ama hiç pişmanlık duymamış olan Ruth amca. Nedendir bilmem ama Ruth amcanın o güne kadar benim bile bilmediğim diğer ben hakkında yaptığı kısa açıklamasından sonra eve geldiğim gibi portakallı kek yapmak için mutfağa girmiştim. Güzel olmadığını kabul etmeliyim fakat ben yine de o gün o keki gülümseyerek yemiştim hatta koşa koşa kekin en büyük dilimini Ruth amcaya götürüp ''İçimdeki Baekhyun sana selam söylüyor'' demiştim.
O yüzden şu an gelenekselleşmiş ''mahallemize hoş geldiniz'' temalı bir misafirliğin ortasında daha koruma ambalajından bile çıkartmadığımız mutfak masamızın üzerindeki portakallı keki kesmek yerine onunla bakışıyordum.
''Baekhyun daha ne kadar bakışacaksınız'' diye neşeyle seslenen ikinci ev arkadaşım Yixing'in gözlerinde de kışın bizim için her zaman bir bardak ıhlamur çayı yazın da her zaman bir bardak limonatası olan bahçesindeki çiçeklere geldiği her topumuz için bizi ölümüne azarladığı halde daha sonra koşa koşa peşimizden salçalı ekmek getiren Ruth amcamızı düşündüğünü görebiliyordum. Bugün çocukluk kahramanımızın ölümünün birinci yılı bizim ise farklı bir şehre taşınmamızın ilk günüydü ve ben salona doğru elimde portakallı kek tabaklarıyla limonata bardaklarının olduğu bir tepsi taşıyordum.

Tonton teyzeler geleneksel mahallemize hoş geldiniz, burda hepimiz kardeş gibiyizdir hiç yabancılık çekmezsiniz faslını yorgunluğumuzu anlamış olacaklar ki kısa kestiler ve bizi bir sürü koliyle baş başa bırakıp gittiler. Ne yalan söyleyeyim koli yerleştirmeyi tonton teyzelerle yapacağımız muhabbete tercih ederim. Her zaman... Ben tercih ederim ama çiçeğim Jongin'in bunu asla tercih etmeyeceğini bildiğimden onu en son teyzelere ''biraz daha kalın hem bizim işimiz yok ki. Ben çok güzel kahve yaparım, yapayım mı hemen size teyzeleerrriiimmm'' yalvarışını gördüğümden onu kapıda bırakıp mutfağa geçmiştim. Kahve aşkından dolayı ailesiyle yaşadığı evin duvarlarına kahve kokusu sindirmiş Yixing'in birlikte yaşayacağımız eve de o kokuyu sindireceğini elinde tuttuğu iki kahve bardağını gördükten sonra emin olmuştum. Şikayetim yok bu oğlanın yaptığı kahveyi kimse yapamıyor. Elinden kahvemi alıp mutfak tezgahının karşısındaki masaya oturduğumda Yixing masanın koruma ambalajını çıkartmak için mutfaktaki kolilerden birinde bıçak arıyordu.

''Yavaş yavaş hallediyoruz, ha?''
''Hadi ama Yixing kandırma kendini. Daha bir koli bile açmadık. Ah, pardon şu an açtığın dışında." Bunu alaycı bir şekilde söylemiştim Yixing ise o sırada hiç alaycı bir şekilde bakmıyordu.
Oflaya puflaya mutfağa giren Jongin'i görünce ikimiz de gözlerimizi devirmiştik. Yixing mutfak tezgahından aldığı üçüncü kupayı Jongin'e uzattığında Jongin kafasını omzuma yaslamak için yanıma geliyordu. Görseniz boylu poslu sizi bir yumruğu bırakın bir bakışıyla yere serebilecek bu oğlan ne zaman yapmak istemediği bir şey olsa en yakınlarının omzuna, kucağına yatıp ağlanmaya başlardı. İşte bu da tam olarak o zamanlardan biriydi.

''Koli taşımaktan nefret ediyorum.''
''Bunu artık mahallemizdeki teyzeler bile biliyor Jongin.'' Gülmemişti.

Yixing, Jongin'le benim bu çılgın(!) arkadaşlığımıza dört yıl önce bizim sınıfa gelerek dahil olmuştu. Babası eğitimci olduğundan tayini Rainbow'a çıkmış ve ailesiyle birlikte bizim mahalleye taşınmışlardı. Jongin'le baştan aşağı simsiyah giyinip gizemli biriymiş gibi takıldığımız ve tabii ki en arka sıraya oturunca asiliğimizi herkese gösterdiğimizi düşündüğümüz bir gün sınıftan giren yeni bir çocuk bir ön sıramıza oturmuş ve kırmızı beresini çıkarttıktan sonra arkasını dönüp ''Merhabaa, ben Yixing.'' demişti. Jongin'le birbirimizi baktıktan sonra omuzlarımızı silkmiş 'amaann bad boyculuk da bir yere kadar' diye içimizden haykırınca bu kırmızı bereli çocukla arkadaş olmaya karar vermiştik. Yixing hayatımıza işte böyle girmiş ve o günden sonra da hiç çıkmamıştı.

dileğimi oğlana fısıldadım, tanrı duydu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin