20. Bölüm: 3. Dünya savaşı

21.4K 1K 169
                                    


Sabah uyandığımda Asmin'le birbirine dolanan iki yumak ip gibiydik. Adeta kördüğüm olmuştuk. O bacağını bacağıma dolamış başını da göğsüme yaslamıştı, ben ise belinin pijaması sıyrılarak açıkta kalan kısmınlarına dolamıştım kollarımı. Teni sıcacıktı. Ellerimi teninde gezdirmemek için zor tutuyordum kendimi. Ben nefes aldıkça ciğerlerime doluşan o muhteşem kokusu içimi gıdıklıyor ve tüm gücümle bastırmaya çalıştığım arzularımı körüklüyordu. Ona sarılıp koklamamak için, sımsıcak tenine dokunmamak için adeta üçüncü dünya savaşını yaşıyordum içimde. Ben hem kendimle hem de Asmin'e bu kadar kördüğüm olmuşken Küçük Berdelim mışıl mışıl uyuyordu göğsümde. Onun bana bu kadar yakın olmasına daha fazla dayanamayıp onu uyandırmadan yavaşça kalkmayı deniyordum ki başının yatağa düşmesiyle kıpırdamaya başladı. Hemen kalkıp üzerimi çıkardım ve doğru banyoya gittim. Soğuk bir duş almak bana iyi gelecekti.
                             . . .
Banyodan çıkarken kurulandığım havluların birini belime dolayıp bir diğerini de boynuma dolayarak odaya döndüğümde karım uyanmıştı. Bana "günaydın" derken küçük bir kız çocuğu gibi kollarını havaya kaldırıp gerildiğinde çok tatlı görünüyordu. Küçüktü aslında hâlâ benim Küçük Berdelim, daha onsekizine yeni girmiş sayılırdı. Galiba düğünden birkaç hafta önceydi. Bu ayıcıklı pijamayla yaşının küçük olduğu daha da çok belliydi. Burada olmak yerine şu an okula giden bir liseli veya bir üniversiteli olabilirdi belki de. Töreler onu da benim gibi mecbur bırakmıştı işte.

"Hı hı tamam anladık... şu mecburiyet meselesi. Sen onu bunu boşver de Küçük Mecburiyetin'in şu an seni nasıl kestiğine odaklan. Biraz daha dolanırsan böyle seni çiğ çiğ yiyecek," diyen iç sesimle birlikte daldığım düşüncelerden çıkıp karıma tekrar baktığımda gerçekten de sanki baklava dilimlerimi yiyecek gibi bakıyordu.
Dudaklarım muzip bir şekilde kulaklarıma kayarken "Acıktın galiba?" dedim. Yeşillerini kaldırıp gözlerime "Nerden çıkardın bunu!" dercesine baktığında kalbim bir an duraksasa da istifimi bozmadan konuşmaya devam ettim.

"Az önce baklava dilimlerime yiyecek gibi bakıyordun da..." dedim alaylı bir ses tonuyla.

"Aaa... ne bakması... nerden çıkardın... hayır saçmalama..."

"Hadi hadi... yakaladım seni... seni küçük utanmaz!"

Suçüstü yakalanan bir çocuk gibi gözlerini sağ sola kaçırsa da yanağında açan pembeler onu ele veriyordu. Üzerindeki yorganı tekmeleyerek açıp yataktan kalktı. Pencereye doğru yürürken "Ayrıca hangi baklava dilimlerinden bahsetiyorsun sen, ben daha çok kiliçe çöreği (Mardin bayram çöreği) gördüm," diyerek perdeyi açtı. Yeni günü tekrar gerilerek selamladığında odaya dolan güneş ışığı saç tellerine dokunup onları altın rengine dönüştürüyordu. Bu haliyle bana masallardaki peri kızlarını anımsatmıştı. Yönünü bana doğru çevirip "Hem ne utanacakmışım? Kocam değil misin?" diye sordu iddialı bir ses tonuyla. Fakat ben hâlâ ilk dediğine takılmıştım.

"Ne çöreği be... senin gözün görmüyor galiba. Bas bayağı baklava dilimi bunlar. Ben bunları yapmak için spor salonunda kaç saat geçirdim biliyor musun?" diye öne atıldım.

Gülerek bana yaklaştı ve parmaklarını karın kaslarımın üzerinde gezdirmeye başladı. Yeşil elmaslarının ışıltısı grilerimi hipnotize ederken dudaklarını kıvırıp "Üzülme kocacığım... seni bu halinle de kabul ederim ben," dediğinde "Ne varmış bu halimde!" diye çemkirmek istiyordum fakat tenimde oluşturduğu yangın çoktan dilimi damağımı kurutmuştu. Gözlerimi gözlerinden alamıyordum, yeşil ormanlarında kaybolmuştum. Kalbim... kalbim ise adeta Londra maratonunu koşmaya başlamıştı ve ritminin git gide hızlanmasına engel olamıyordum. İçimden "Lan oğlum Ezman kendine gel, hani nerde senin o kendinden emin hallerin! Sen bir dokunuşla böyle olacak adam mısın?" diye bağırsamda dışardan nefes almaya bile cesaret edemiyordum.

Asmin parmaklarının keşfine bir son verip dudaklarıyla hafifçe yanağıma dokundu. "Ben banyoya gidiyorum kocacığım, sen de ben gelene kadar üzerini giyin, titriyorsun... üşüteceksin yoksa," dedi.

Yeşillerinin görüş alanımdan uzaklaşmasıyla bir kaç defa derin bir nefes alarak kendime geldim.

"Off... n'oluyordu bana böyle?"

"Aşık oluyorsun."

"Saçmalama iç ses! Ne aşık olması! Ben en son onsekiz ya..."

"Evet sen en son onsekiz yaşındayken böyle hissettin...yani aşıkken."

"Hayır! Hayır! Doğru değil bu."

Ben Asmin'e aşık değildim. Olamazdım. O sadece benim...

"Mecburiyetindi tabii tabii."

Benim ona değil onun bana aşık olması gerekiyordu. Ava giderken avlanması gerekiyordu. Ben böyle karar almıştım İstanbul'a gelirken. Aramızda bir çekim var, bunu inkar edemezdim fakat bunun aşkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Sadece fizikseldi. Evet... evet fizikseldi.

Kendimi karımla aramda sadece fiziksel bir çekim olduğuna ikna ettikten sonra bavulumdan iç çamaşırı, kot ve sade beyaz bir tişört çıkarıp giyinmeye başladım. Tişörtümü üzerime geçirmeden önce gözlerim aynadaki baklava dilimlerimin yansımasına takıldı. Gerçekten çöreğe mi benziyorlardı? Mardine geldiğimden beri spor yapmaya fırsatım olmamıştı. Londra'ya döner dönmez tekrar başlamalıydım spora. Kararlı bir şekilde tişörtü üzerime geçirip Asmin banyodan çıkmadan odadan çıkmaya karar verdim. Tam odadan çıkacaktım ki ona haber vermem gerektiğini düşündüm ve gözüm komidinin üzerindeki ruja takıldı.
Aklıma gelen fikirle şeytani bir sırıtma belirdi yüzümde. Ruju alıp aynanın üzerine "Otelin restoranında seni bekliyorum Küçük Berdelim." yazdım.

Aslında bir de filimlerdeki gibi "Dün gece için teşekkürler." yazmalıydım ama dün gece aramızda teşekkür edecek bir şey geçmemişti. Dün gece Asmin'in bana aşık olduğunu düşünmüş, evliliğimin bir mecburiyet olmamasına sevinmiştim bir ara, tabii Asmin'in benle dalga geçtiğini anlayana kadardı bu. Dün gecenin intikamını kesinlikle almalıydım o cadıdan. Benimle alay geçmek neymiş göstermeliydim ona.

Hain intikam planları yaparak restorana indim. Açık büfeden karımla kendime zengin bir kahvaltı sofrası hazırladıktan sonra planlarımı uygulamak için sabırsızlanarak karımı beklemeye başladım.

-bölüm sonu-

Töre bölümlerinin kısa olduğuna dair eleştiriler alıyorum. Çalışan bir anneyim ve iki kitap yazıyorum. Bölüm aralarının uzamaması için bölümleri kısa tutuyorum. Umarım anlayışla karşılarsınız. Seviyorum sizi ve kırmak istemiyorum bu konuda ama inanın elimden geldiği kadar çabuk yazmaya çalışıyorum bölümleri. ❤️❤️❤️

İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin