Aşk Dolu

42 0 1
                                    

NOT: TAYLOR SWİFT'i HİKAYEMDEKİ KIZA BENZETIYORUM (Rosie),ERKEĞI DE JUSTİN BİEBER'a BENZETİYORUM (Philip) . BU HIKAYENIN TAYLOR VEYA JUSTİNLE ILGISI YOKTUR.İYİ OKUMALAR.....
(1.bölüm) Yazarın Ağzından:
- Rosie, 9 yaşında ailesini kaybetmişti. Bu nedenle 15 yaşına kadar çocuk esirgeme de kaldı. Daha sonra arkadaşlarının evinde yaşamaya başladı. Üniversiteye gidip geliyordu. Neyseki kendi şehri Los Angeles'daydı. En yakın arkadaşları Cloe ve Charlotte iki kardeşti. Charlotte, Rosie ile aynı yaştaydı. Yanı 18 yaşındaydı. Cloe de en büyükleriydi. 21 yaşındaydı. Tıp okuyordu.
Rosie'nin ağzından:
- Bir gece çok acıktığımdan mutfağa indim. Nedense sokak kapısı açıktı. Charlotte eve gelmemişti. O geldi zannettim. Bahçenin etrafını dolaştım. O yoktu. Ama sonra beklediğim oldu. Çok içmişti. Arka bahçede kusmuştu. Yatıyordu. Kaldırdım. Sesi fazla sarhoş gibi gelmiyordu. Içimden ' Tanrı'm! Lütfen.. Lütfen düşündüğüm şey olmasın..' Daha sonra Charlotte'a
- Çok mu içtin yine?
- Bu sefer içkiden değil... Uy... Uyuş..turucu..
- Aman Tanrı'm!
Gözlerime inanamıyordum. Cloe'ye belli etmemem gerekti. Sonradan aklıma geldi. Ama Cloe Çoktan bizi izliyordu. Aşağı indi.
- Ne oldu buna? Ne içti?
Charlotte Ağlayarak:
- Ablaa.. Ben içtim ama uyuşturucu! Dedi.
Cloe biraz durdu. Arabaya bindi. 2 gün gelmedi. 3. Gün öğleden sonra kapımız çalındı Cloe gelmiş. Ben üniversiteye gitmedim.
- Charlotte nerede? Dedi.
- Dersanede. Üniversite'den çıktı.
- Tamam. Onunla konuşmuyorum. Ya o evden gidecek ya da ben. En az 1 yıl gelmem bak söyleyim. Gelirsem de senin için gelirim. O kız soy adımızı kirletecek. Içkiye bile izin vermemeliydim. Ha şimdi hamile çıksın. Vururum onu.
Cloe'nin omzuna dokundum.
- Merak etme. O soy adınızı kirletmedi. O daha genç. Her şeyi yeni keşfediyor.
- Keşke daha 1 günlük olsaydı. Göremeseydi.. Duyamasaydı veya konuşamasaydı. Hatta yürüyemeseydi!
O günden beri kendimi suçluyorum!
Philip'in ağzından:
- Bu sabah bir hanım gördüm anne. Benim yaşlarımda. Ben 20'ysem o da 18 falan. Araba çarpıyordu. Ben tuttum kolundan. Arkasını döndü. O sap sarı Saçları.. Mas mavi gözleri.. Beni büyüledi...
- Konuşurken bile gözlerin parlıyor oğlum.. Dedi annem. Güldüm.
Akşam oldu yatarken onu düşündüm. Sabah dersaneye giderken tekrar onu görür gibi oldum. Tekrar ve tekrar.. Daha sonra gerçekten gördüğümü anladım! Aynı dersanedeymişiz. Parkta otururken onu gördüm. O da beni. Yanıma geldi. Oturdu.
- Merhaba.. Beni kurtardığın için sağol.
- önemli değil. Ben gorevimi yaptım..
- yoksa polis mi olacaksın?
- haha hayır. Ama centilmen biri olduğumu söyleyebilirim açıkcası. Dedim gülerek.
Güldü.
2. Bölüm :
Yazarın Ağzından:
- mezuniyet gecesi geliyor. Ne kadar hızlı geçiyor günler. Gençler çok heyecanlı. Ancak, mezuniyet balosunda bütün gençler birbirini dansa kaldıracaklardı. Ve 3 Adayın arasından üniversitenin en güzel kızı ve en yakışıklı erkeği seçilecekti. Tabii hikayemizin kahramanları Rosie ve Philip de aday oldular. Ve seçildiler!
Philip:
- Ee prenses? Dansa var mısın? Leydi Rosie?
- Tabii ki de Mösyö Philip.
Çok güzel bir dans olmuştu. Gerçekten herkes hem kıskançlığa hem de romantizme bürünmüştü. Cloe, partiden sonra Rosie'yi almaya geldi. O anda Philip'i gördü. Görüş o görüş, Cloe de kendisinden küçük olsa bile vuruldu Philip'e. Arabada:
- Yakışıklı çocuk. Beğendim. Dedi.
- Yok ya. Biz okulun en güzel ve yakışıklı çocukları seçildik. Biraz dans ettik. Sende fena vuruldun galiba.. Hemde kendinden küçük birine..
- Aşkın yaşı olmaz tatlım.. Diyerek göz kırptı Rosie'ye.
3. Bölüm
Rosie'nin ağzından:
- Haftasonu tekrar geldi. Cumartesi sabahı mesaj sesiyle uyandım. Saat 1'miş. Öğleden sonra! Evde kimse yok, herkes gitmiş işine. Ben de bari bi mesajı okuyum dedim. ' Günaydın prenses. Akşam arkadaşlarla yemek yiyeceğiz. Gelmek istersen akşam saat 08:00'de Mrs. Cake restoranına gel. Akşam 12:00'da da Kalkıp benim eve geçeceğiz. Bir film patlatırız..' Aman Tanrı'm! Ben.. Üniversitenin en popüler çocuğuyla takılıyorum! Çünkü genelde bizim üniversitede kızlar çok olur. Hepsiyle bu aralar kavgalıyız. Ama oraya gittiğimde üniversitenin bütün kızları benimle takılmak istiyordu. Herhalde Philip'in gözüne girmek içindi. Okulda aslında sevdiğim biri vardı. En yakın arkadaşım değil ama o da Yemeğe gelmiş. Samimiyetim vardı da onunla. Ben de onun kulağına:
- şu Philip'de ne var anlamıyorum..
- Dünyalar yakışıklısı... Parlak Saçları dim dik... Ahh..
- Bütün kızlar bu tür Seçilen Üniversitelerden popüler çocuklarla takılıyor. Hatta erkekler de.. Popüler olmaya çalışıyorlar ama benim gözümde yavşaklık bu.
- ne olursa olsun.. Yakışıklı kabul et!
- Peki peki..
Gece bitti, derkennn malesef bi evi e gidemedim. Ve Philip beni evine davet etti. Bütün çağırdıkları evine gidiyordu ama ben istemedim. Oradan Frank hemen atıldı. Zaten de sarhoştu. :
- Hayrola, Külkedisi misin ? 12'de evine mi gideceksin haa? Fakire mi dönüşeceksin? Doğru ya zaten öylesin hahaha!
- Kapa çeneni hayvan herif!
-ne herifi lan daha 18 yaşındayım hahaha.
- 18 olsan ne olur insan olamamışsın!
Philip :
- Bencede bu kadar yeter Frank.
- Sanane lan! Ögh
Bir yandan da kusuyordu. Frank'e bir tekme attım. O da bana Tokat'ı çaktı. Philip de dayanamayıp, Frank'e yumruk attı. Sonra da elimden tuttuğu gibi arabaya götürdü beni.
- Evin uzaktır. Hadi bizimle gel. Ben ablanla konuşurum dedi.
Ben de kabul etmek zorunda kaldım.. Yapacak bir şey yoktu. Evine gidince, Cloe'ye telefon ettim ona verdim.
- Ablan mı? Dedi.
- hayır. Ama ablam gibidir. Ailem öldüğünden beri çocuk esirgemedeydim. 14-15 yaşına kadar orada kaldım. Cloe benim bebeklikten arkadaşım.. Benden biraz daha büyük. 3 Yaş falan. O da bana 15 yaşımdan beri Cloe bana hep baktı.. Hep beni sahiplendi. Ablalar değil, annelik etti bana..
- Ah tamam açtı. Merhaba hanım efendi. Beni görmüştünüz galiba.
- Evet Philip?
- Evet.. Eee, biz bugün Mrs. Cake'de bir yemek yedik. Sonra biraz fazla içtik galiba. Bütün herkesi evime çağırdım. Merak etmeyin sarhoş değiliz. Senede 1 kere sadece..
- AA tamam sorun değil. Size güveniyorum.
- Peki, o halde iyi geceler
- Iyi geceler..
Gece yatarken bugün yaptıklarımı düşündüm. Içimde garip bi his var.. Şimdi kusacak mıyım? Ağlayacak mıyım? Yoksa, aşık mıyım?
Sabah Cloe beni almaya geldi. Philip :
- Cumartesi günü doğumgünü partime geleceksiniz değil mi?
- Ee..
- Ta ii ki geleceğiz! Diye sözümü kesti Cloe. Benden daha çok istiyordu belli.
Yazarın Ağzından:
- O gün gelip çattı. Cloe, mavi simli bir mini elbise giymişken Rosie de toz pembe aralarında koyu pembeler olan parıltılı tuvalet giymişti. Gayet güzeldi. Cloe beyaz şarap almaya gitti. Philip :
- Ee? Prenses? Beni ikinci defa kırmadığınız için teşekkür ederim. Şimdi beni kırmayacaksanız.. Bu Dansı bana lütf eder misiniz?
- Evet... Tamam
Tam en duygusal anda..tam öpüşeceklerken tabii ki de Cloe geliyor ve bütün bardakları kırıyor. Sonra kendisi de bayılıyor. Tabii partide önemli bir yeri olmasa bile, kırılan bardaklardan herkes onu his ediyor. Philip:
- Aman Tanrı'm! Gün daha yeni başlamıştı! Ünlüler gelecekti. Ben onların kliplerinin taklitlerini yapmıştım.
Sonra sonra.. Diye geçiştirdi Rosie. Cloe bir kaç gün sonra konuşmaya başladı:
- Bir şeyim yok, kafama cam sıçradı, bardakları Yanlışlıkla kırdım o kadar. Kapının olduğunu görememişim. Dalmışım. Diyordu. O anda kapı çaldı. Ileri Philip girdi. Kapıyı açan Charlotte'ydi.
-Aman Tanrı'm! Hiç bu kadar yakından götmemiştim diye düşündü.
- beni içeri alacak mısın bugün? Diyerek Güldü Philip.
- Gülünce daha da tatlı oluyor diye geçirdi içinden. Sonra da içeri Aldı.
- Oh, patlamış mısır mı patlatıyorsun?
- AA, Evet.. Ister misiniz?
- Ee. Küçük bir kasede olabilir.
- Zaten bize yetecek kadar yapmıştım... Bira?
- Bir tane lütfen.
- Beni çabuk çarpar. Ama ben de bir tane alayım.
- Aslında, ben ablanı görmeye gelmiştim.
- Evet.. AA yukarıda.
Yazarın Ağzından:
- Bir anda bağırışlar geldi. Yukarıdan, çatı katından geliyordu bu ses! Bu.. Bu Rosie'nin çığlığıydı. Philip hemen atladı:
- Rosie! Rosie! Ne oldu?
Arkadan Charlotte koşturuyordu:
Rosie'nin ağzından:
- Gördüklerime inanamıyordum! Charlotte gördüğü anda bayıldı. Philip:
- Bana Bıçak getirin! Dedi
Ipi kesicekti. Çünkü.. Cloe.. Kendini asmıştı!
4. Bölüm
Cloe'yi hastaneye götürdük. Charlotte ayılmıştı. Hastaneden kaçarak, hemen bahçenin arkasına geçti. İğneyle kendine bir şey yaptı.
- bu nedir? Dedim.
Onu takip etmiştim. Ağlamaya başladı. Beni GÖRDÜ.
- Eroin! Anladın mı eroin!
- bağırma.. Herkes duyacak! Bak.. Bu sorunu çözebiliriz. Ama hastaneye girip damarlarının içine bakmamız yıkanmamız lazım..
- Hayır! Umrumda değil! Ben kendim doğdum! Kendim istemedim ama.. Ben benim! Istediğim zaman ölürüm! Kavuşurum Tanrı'ya!
- intihar edenler Tanrı'ya kavuşamaz! Cehennemi boylar!
- belki.. Belkide ne cehennemi ne de cenneti boylayacağım! Lanet olsun!
Philip birden yanımıza yaklaştı. Çok korktum. Onun bu Hastalığını polise söyleyebilirdi. Ama söylemedi.
- mavi Gözlerine yakıştı mı? Bukle bukle olan.. Kumral saçlarına.. Kiraz gibi Ağzına... Diye saçlarını ve yanaklarını okşadı Charlotte'un. Charlotte Güldü. Daha sonra da bayıldı. Gözünü açtığında sorunlardan bizi göremiyordu. Biz de onu 1 gün orada midesini yıkamaya bıraktık. Lobide otururken Philip:
- Charlotte'un benden hoşlandığını biliyordum.. Bu nedenle ona böyle yaklaştım.. Mutlu olsun istedim, 18 yaşındaki bir Kızın hayatını karartamazdım.
- Sana minnettarım. Ama ona aşık olmadığını biliyorum. Bence onu heveslendirmemeliydin..
- Sorun değil.
- Cloe kendine nasıl kıydı?
Ertesi sabah Cloe'yle konuşmaya gittim. Cloe:
- Hoşgeldin.
- Hoş buldum..
Charlotte içeri girdi. Barışmışlar gibi gözüküyordu. Ben de gülerek:
- Barıştınız galiba..
- Artık anladım ki, kardeşime kızsam bile, kardeşim sandığım kişiler benim düşmanımmış. Canıma kıymama yardım eden şeytanmış!
- Ne?
- Artık evimin yanından geçmeyeceksin! Eşyalarını hemen topla! 2 saatin var! Kalacak bir yer bul. Daha sonra bana gel. Bakalım her Şeyini almış mısın? Senin eşyanı geçtim, saçının bir telini bile evimde görmek istemiyorum! Zaten 1-2 ay sonra Los Angeles'tan taşınıyoruz. Paris'e yerleşeceğiz.
- Fransa?
- Ülke Değiştiriyoruz.. Dedi Charlotte. Charlotte istemiyordu benden ayrılmak. Ben de istemiyordum. Bunu duyan Philip:
- Bende kalabilirsiniz istersen.. Şimdilik?
- Teşekkürler. Dedim. Güldüm. Yavaşça.. Tabii o anda Charlotte ve Cloe'nin suratını görseydiniz..
5. bölüm
Philip'in ağzından:
- Rosie, bana baktı. Gülesim geldi. Charlotte'a
- Kenini asmassın değil mi?
Charlotte'un gözünden yap akıyordu. Belli etmemeye çalışıyordu.
Cloe bize dehşetle bakarak:
- Philip, bunu senden beklemezdim. Bana bir şans vermeliydin!
- Senle olmazdı! Anla artık! Zaten kendini asarak kıskancın ve art niyetli birinin kendisi olduğunu bize ispatladın. Sen şanslarını, olmayan şanslarını Çoktan tükettin.
- Art niyet mi?
- evet! Iki arkadaşın aynı cinsten olmaması, dans etmeleri, beraber takılmaları ve birbirlerine Muhtaç olunca yardım etmeleri.. Bunları biz onunla sevgiliymişiz gibi düşündüğünü biliyoruz. Bunlar... Bunlar sana batıyor mu?
- Hayır! Ben sadece.. Sana aşık oldum tamam mı! Senin sevgilin yanında! Ama ben hep sizin arkanızdan baktım!
Kriz geçiriyordU. Hep aynı şeyi söylüyordu. Hemşireler bizi odadan çıkardı. Biz de evime gittik.
Yazarın ağzından:
- Philip ve Rosie konuşmuyordu. Philip en sonunda:
- Film izleyelim mi?
- Tamam.
- Viski?
- Bir yarım bardak olur.
- Yarım bardak mı?
- Evet. Az mı?
- Hayır çok fazla?
- dörtte ikisi?
- Dörtte bir içerim ben. Ama sen bilirsin.
- Beni çabuk çarpar aslında. Ama.. Önemli değil.
- Bir gün de sarhoş ol! Değil mi ama?
Rosie cevap vermedi. Çok durgundu. Cloe, onu çok yıpratmıştı.
- Tamam. Olur.
Sabah karşı 4-5 gibi yattılar. Daha doğrusu sızdılar.
- Film güzeldi. Dedi Philip.
Rosie başını salladı, ileri geri. Onayladı onu.
Sonra biraz daha uyudular. ( tabii ki beraber değil :D) 7-8 gibi kalktılar. Kahvaltı hazırlayıp dersaneye gittiler. Rosie dersaneden kaydını iptal ettirdi. Yani dersaneden ayrılmıştı. Philip de ayrıldı. Artık dersaneye gitmiyorlardı. Açık öğretim okuyorlardı. Mesela, Salı ve cuma günü Rosie saat 13:00'la 15:00 arası gidip, geliyordu. Pazartesi ve Perşembe de 11:00 ve 13:00 arası da Philip gidip geliyordu. Rosie:
- Bugün pazar. Yarın sen gidiyorsun değil mi?
- Evet. Bu arada ben Salı-Çarşamba-Cuma ve Cumartesi saat 09:00'da gidip, 19:00'da gelmek üzere işe başladım.
- Aa, ne işi?
- Ee. İç mimarlık diyebilirim. Babamla aynı işte çalışıyoruz.
Bir anda kapı çaldı. Içeri Philip'in babası girdi.
- Merhaba evlat.. Bu genç bayan da kim?
- Ee, bir arkadaşım. Sonra anlatırım.
- Hımm. Ne zaman bir gelinim olacaktı kim bilebilirdi?
- Baba.. O öyle değil. Küçüklüğünde beri en iyi arkadaşları bakmış ona. Ama malesef, dışladılar onu.
- Kesinlikle doğru yapmışsın oğlum. Belkide bir kısmet!
- Baba!
- Tamam. Tamam.
Rosie, Philip'in babasının elini öptü.
- Ben Richard Lonka.
- Memnun oldum Bay Lonka.
- Siz?
- Aa, Rosie. Rosie Brown.
- Tanıştığıma memnun oldum.
Ertesi gün, Philip üniversiteye gitti.
Rosie'ye, kapıyı babası haricinde hiç kimseye açmamasını tembihledi.
Birden kapı çaldı
Ertesi sabah, Philip Üniversiteye gitti, Rosie evdeydi. Kapı çaldı. Birden kapıda bir adam elinde bayıltıcı bir ilaçla bekliyordu. Her kimse, Rosie üst kata kaçmaya başladı. Adam eve girdi. Rosie'yi saçından sürükledi. Daha sonra bayılttı. Arabasına atıp götürdü. Acaba o gizemli kişi kimdi? Rosie'den ne istiyordu?
6. Bölüm
Rosie'nin ağzından
- Neredeyse hiç bir şey hatırlamıyorum. Yanımda kimse yok! Ama şunu biliyorum ki en az 2 gün boyunca çıkamayacağım başını-sonunu bulamayacağım bir ormandayım!
Yazarın ağzından:
Rosie gökyüzüne baktı. Hava kararıyordu. Kafasını çevirdi bir kulübe gördü. Oraya gitmeyi denedi ama bir dakkika, ayakları yere değmiyordu. En az 1 metre uzaktaydı yer ona. Bağıracaktı ama korktuğu şey başına gelmişti. Ağaca bağlanmış, ağzı da dahil her yeri bağlı! Ama kıpırdanmaları duymuş olmalılar ki kulübedeki yaşlı bir adam Rosie'nin yanına gitti. Rosie'ye yardım etti. Rosie ona olanları anlattı. Adam da :
- Ben buradan geçen bir adam gördüm aslında, orta yaşlı tombul bir adamdı. Sarışındı. Buraya gelip telefonumu kullandı. Cloe diye birini aradı. Ona ' İşler tamamdır' dedi pis pis gülerek.
Rosie bunun şokunu yaşarken Philip dersaneden çıkıyordu. Olanlardan haberi yoktu tabii.
Birden Cloe arabasının önünde belirdi:
- Merhaba dedi sırıtarak.
Philip şaşkınlıkla:
- Sen gitmiyor muydun?
- Evet. Gideceğim. Seni görmek istedim. Dedi gülümseyerek.
Philip ona yandan kızgınlıkla bakarak:
- Bana bak, seni bir daha buralarda çevremizde görmek istemiyorum. Dedi.
Cloe sakince telefonunu açtı. Rosie'yi aradı. Hopörlörü açtı. Rosie, bağırınmaya başladı. O arada Philip de her şeyi duydu. Cloe de Philip duyduğu anda Rosie'ye bişey söylemeden suratına kapadı. Sonra Philip'i tehdit eden bir tavırla:
- Hey! Şimdi anladın mı? Ya evleniriz, ya Paris'e benimle gelirsin. Ya da Rosie'den uzak durursun. Ya da ben öldürürüm onu!
Philip:
- Lanet olsun! Sen ne kadar aşağılık bir yaratıksın! Ben burada insanlık ediyorum ve sen içini fesatlıkla dolduruyorsun. Sen kendi kendine hayaller kurup benim seni sevdiğimi düşünme. Çünkü sen bırak gerçeği hayallerinde bile göremezsin benim sana aşık olduğumu! Sana durup dururken istemeden katlanamam. Seninle beraber olamam. Rosie zarar verirsen zaten olacakları düşün. Ama Rosie'nin iyiliği için ondan uzak dururum. Merak etme.
Cloe gülerek:
- Ondan uzak durabilirsen, bana da alışırsın. Dedi ve gitti.
Philip Rosie'yi de ormandan aldıktan sonra o adamı da buldu. Polise haber verdi. Polis geleseğe kadar onu sorguladı. Ağzını iyice yokladı. Dialog şöyleydi:
Philip:
- Kimin adına çalışıyorsun?
- Cloe'nin dedesi benim patronum. Dedesi ne isterse yapıyor. Cloe Rosie'yi ormanda bir Ağaca bağlayarak Ölüme terk etmememi istedi. Dedesi mafyadır. Torunu ne isterse yapmalıyız.
Rosie:
- Onun dedesi ölmemiş miydi?
Adam:
- Hayır. Saklanıyor. Ben öldürmesem bile Cloe istedi ya. Dedesi sizi Ölüme bile terk etmez. Öldüğünüzü görür. Çin işkencelerinin ayrı bir boyutunu yapar size. Bence kaçın gidin.
Philip bağırarak:
- Senden fikir alacak değiliz! Polisler yarım saate gelir. Şimdi otur burada! Artık yargıç ne isterse onu yaparsın.
Philip'in ağzından:
Polisler geldi. Şuan Cloe'nin dedesini arıyorlar. O hafta bu olaylardan dolayı dersaneye falan gitmedik. Aradan 1 ay geçti. Yıl başı geliyordu. Yanlız kutlayacaktık. Akrabaları arayacaktık sadece. Bir de hasta büyükbabam yok mu! Adam 81 yaşında kanserle mücadele ediyor. Ama biz artık inanmıyoruz. 4 aylık Ömrü kaldığını söylemişlerdi ama aradan 5 yıl geçti. Her neyse, sonuçta her an herkes ölebilir. Büyükbabamın da Ölmeden son arzusu benim evlenmem. Ona bir şey olur da mutlu olmadan Ölür diye korkuyorum. Yılbaşı haftası bizde kalacak. Ve geçen Yılbaşından bu yılbaşına kadar bana süre verdi. Evlenecektir. Yıl başı hediyesi olarak da ona gelin getirecektim. Yıl başına 2 hafta var. Rosie'ye olayı anlattım. O U yalandan Karım yapacaktım. Tek taş Yüzük falan aldım. Tabii seneryo şuydu:
Önceki Yılbaşından 4 ay sonra tanıştık. 3 ay sonra nikah kıydık. Ama kimseye söylemedik. Çünkü çoğu yakınım büyükbabamı tanıdığından ona Söyler diye korktuk. O yüzden sadece kimseye söylemeden evlendik. Yazarın ağzından:
Yılbaşına bir buçuk hafta kala, cuma günü Philip, Rosie'yi pizzasına götürdü. Ama gece bir buçukta. Pizzacı kapalıydı yani. Ama kapı açıktı. Rosie çok şaşırdı. Daha sonra pizzasına uzun uzun baktı. Bir şeyler hatırlıyordu. Rosie Ağlayarak:
- Annem ve babam ölmeden önce biz hep bu pizzacıya gelirdik.
Philip gözlerinin yaşını silerek:
- Nostalji olsun istedim.
Rosie gülümseyerek, teşekkür etti ona.
Eve geldiklerinde, ev telefonundan Cloe aradı.
- Philip. Cloe arıyor.
- Açma.
- Tamam.
Biraz daha çaldıktan sonra Philip telefonu açtı.
Philip'in ağzından:
Telefonu açtım.
- Nasılsın Philip? Yani daha doğrusu Nasılsınız?
- Ne diyorsun sen?
- Hala ondan ayrılmadın. Değil mi?
- Bu seni ilgilendirmez.
- Bak. Onunla aynı evde yaşayabilirsin. Ama ona soğuk davran!
- Senden akıl alacak değilim !
Telefonu suratına kapadım. Rosie:
- Ne oldu?
- Yok bir şey.
- Bana ne olduğunu söyle Philip.
- Bak.. bence sen gitmelisin. Büyükbabam gelince senin yurt dışına çıktığını söylerim.
- Neden? Bunu neden yapıyorsun?
- Bak.. Sivilce gibiydik tamam mı? Çirkinlerince patladık. Sen bizim sevgili olabileceğimizi zanetmiyorsun değil mi?
- Hayır. Ben öyle bir şey söylemedim. Ayrıca sen sivilce gibiydin patladın. Ben yüz gibiydim sen suratımda çıkan lekeden başka bir şey değildin! Kapıyı çarpıp gitti. Onu durdurmadım. Her şey onun içindi. Aradan iki gün geçti. Rosie hala yok. Ben de dersaneye gitmedim. Birden kapı çaldı. Cloe gelmiş. Cloe:
- Rosie'nin nerede olduğunu biliyorum.
- Merak etmiyorum tamam mı?
Cloe sırıtarak:
- Hımm. Seni seviyorum.
- Ben de seni.
- Bir dakkika .. Ne ?
- Evet. Seni seviyorum. Benimle bir yere gelmeni istiyorum.
- Tamam. Neresi?
Birden Cloe Arasını döndüğü anda ona şöminedeki odunlardan bir tanesiyle vurdum. Bayıldı. Sonra onu bir ayı mağarasına bıraktım. O oradan kurtulmaya çalışırken zaten dedesi gelecekti. Hahaha. Polisler de tabii. Polise haber veriri vermez oradan kaçtım. Bir kaç saat sonra dedesini zaten arar. Ben de Cloe'nin telefonunuzu önceden Alıp Rosie'ye mesaj attım. Rosie cevap vermedi tabii ki.
Aradan 3 gün geçti. 2 gün sonra yıl başıydı. Büyükbabam yarın geliyordu. Cloe'nin dedesi polisler Cloe'yi bulamadılar ama hala ormandalar diye Cloe'nin yanına gidemediğinden kendini asmıştı. E, zaten mafya. Eğer dedesi aptallık edip Cloe'nin yanına gitseydi bir Taşla iki kuş vurup, Cloe'nin hapise Girdiği gibi mafya olan dedesi de girecekti hapise. Zaten son kumarında evini kaybetmiş. Yani Borçları da bayağı olduğundan da intihar etmiş. Charlotte üniversiteye kazanmış. Ve hala Paris'te. Dedesinin öldüğünü bilmiyor. Ama bugün ablasının yanına gelecek. Yan, acı haberi öğrenecek. Ve işte. Yarın oluverdi. Büyükbabam geldi. Ona işi olduğundan Rosie'nin yurt dışına çıktığını söyledim. Babam da biliyor ama o da yurt dışında.Ertesi sabah.. Artık Yılbaşı günüydü. Akşam saat 12'de kapı çalındı. Yılbaşına dakikalar kalmıştı. Rosie gelmişti! Gözlerime inanamıyordum!
Rosie'nin ağzından:
- Philip'e çok kızgındım. Ama yaşlı bir adamı üzecek değildim. Philip şaşkınlıkla ama gülümseyerek:
- Sevgilim! Geldin! Dedi ve bana sarıldı. Büyükbabasında tanıştım. Yıl başına beraber girdik. Ama acı haberi onlara verdim. Yıl başını kutladıktan sonra
- Aslında , benim bir işim çıktı. Ben üniversiteyi tam okumadım. Kaydımı aldırmıştım o nedenle BARCELONA'DA 2 yıl okuyacağım.
- Ne? Dedi Philip. Şaşkınlıkla.
- Evet. Hatta eşyalarımı toplamam lazım. Aşkım sen bilmiyor muydun?
- Hayır.
Büyükbabası da çok şaşırmıştı. Ona da bay bay dedikten sonra biletimi gösterdim çünkü Philip şaka yaptığımı sanıyordu. Philip en sonunda:
- Ben bırakacağım.
- Nasıl istersen. Crusburgh hava alanı lütfen.
Philip beni Havaalanı'na Bıraktı. Ve gerçekten de gittim. Zaten gidecektim. Uçak tam kalkarken, Philip arkamdan koşmaya başladı. Havaalanından koşuyordu. Ağlıyordum. En sonunda bayıldım.
Yazarın ağzından:
- Uçak durduruldu. Rosie hastaneye götürüldü.
7. Bölüm ( yazarın ağzından )
1 Hafta sonra:
Rosie bir dahaki haftaya Barcelona'ya gitmek için hazırlanıyordu. Birden telefonuna mesaj geldi . Tabii ki de Philip. Bu akşam, Rowley Kalesine gelmesini istiyordu. Saat 8'de. Rosie gitti. Ama hiç bir şey göremedi. Daha sonra müzik çalmaya başladı. Müzik aşağıdan geliyordu. Mehtap denize vurmuş, parlıyordu aşağıda, taş ve geniş merdivenlerden aşağı indi ve müzik çalardı buldu. Bu onun en sevdiği şarkıydı. Ve birden Philip ona elini uzattı ve:
- Yemek birazdan geliyor, prenses, bu Dansı bana lütf eder misiniz?
- Telefonumun şarjı bitiyor..
- Konuyu değiştirmeye çalışma. Ikimiz de duygularımızı Dışa vurmadık birbirimizi üzdük ve yalanlar söyledik. Ama biliyorsun ki bunu ben seni sevdiğimden ve düşündüğümden yaptım.
Rosie Ağlayarak:
- Philip! Benim gitmem lazım. Barcelona'ya benim için bir şans ! 4 yıl boyunca orada kalmam gerekir.
- Bütün Gençliğimiz gidecek yani ha!
-22-23 yaşında geleceğim esas gençlik yeni başlayacak.
- benim bir gün bile sensiz yapamıyorum! Rosie! Anlasana.. Seni seviyorum.
Rosie'nin ağzından:
- Ilk öpücüğümü aldım. Mutluydum. Ama Barcelona'ya gitmeliydim.
8. Bölüm 4 yıl sonra
Yazarın ağzından:
- Bugün 4 yıl sonra, tekrardan karşısına çıkmak üzere Rosie geliyordu. Philip akşamüstü gün batarken onu unutmayan, bekleyen gözlerle olürdaydı. Rosie Ağlayarak ona doğru koştu:
- Beni unutmadın!
Ama aniden bir sesleniş duydu:
- Aşkım! Al kahve, çocuklar da istedi onlara da aldım.
Philip ne olduğunu anlamadı. Daha sonra Yanlarına bir adam yaklaşınca her şeyi anladı.
9. Bölüm
Rosie'nin ağzından:
- Açıklayabilirim!
- Neyi açıklayacaksın Rosie? Ha! Ben si burada sabahtan Akşama kadar bekliyorum, ve sen burada 3 çocuğu 2 yılda yapan, 30 yaşında sarı kafa ile evlenen bir Barcelonalıyla dönüyorsun!
- Ben Barcelona'dan sonra Rusya'ya gittim. Bu bir kan Davası tamam mı?
- Ne? Ne kan Davası neden söz ediyorsun sen!
- Bak. Eğer ondan ayrılırsam öldürürler tamam mı?
- Eğer benim kan davalık olsaydı, seni sevip de başkasıyla evleneceğine ölürdüm daha iyi!
Philip gitti. Aradan 5 yıl geçti. 27 YAŞ da zormuş. İsviçrede bir işe başladım.
9. bölüm:
Yazarın ağzından:
Rosie doktor olmuştu. Bir anda her şeyi bırakıp acile koştu. Adını hatırladığı ama unuttuğu bir adamdı bu. Tipi, adı tanındıkta ama bir türlü çıkaramıyordu. Hasta 2 gün komada kaldı. Daha sonra Gözlerini açtığında Rosie yanındaydı.
Rosie hastanın başını okşadı ve:
- Ne oldu size?
- Hatırlamıyorum..
10. bölüm
Gereken tüm müdahaleleri Yaptılar. Hasta iyileşmiş gibiydi. Ama yinede fazla şey hatırlayamıyordu. Aradan 2 ay geçti. Hasta taburcu edilirken Rosie geldi. Bu arada hasta ve Rosie çok yakın dost olmuşlardı.
Rosie:
- Istersen yarın akşam saat 9'da Rowley Kalesinde ye ek yiyebiliriz.
- Orayı hatırlarım. Orada genelde kimse olmaz. Insanlar kendi başlarına göre davranır, içer, yer, eğlenir ve istediği şekilde Yaşar.
- Kesinlikle.
- Peki tamam yarın buluşuruz.
- Tamam.
Ertesi akşam Rosie hastayı bekledi. Hasta geldi.
Hasta:
- Bu arada ben adımı söylemeyi unuttum ben Philip.
- Oh.
- Ne oldu? Neden bu kadar şaşırdınız.
-Tanıdığım başka biri de var da. Adı Philip. Ona da benziyorsunuz aslında.. Her neyse ben de Rosie.
- Oh. Şansa bak benim de 5 yıl önce tanıdığım bir arkadaşın adı Rosie'ydi.
- Aah, biz aslında Philip'le sevgiliydik. Ilk öpüşmenin burada oldu. Ve Barcelona'ya gitmem gerekti. Bazı nedenlerden ayrıldık.
- Kan Davası Yüzünden başkasıyla mı evlendiniz?
- Ah! Evet. Nereden bile bildiniz?
- Çünkü Rosie'nin de başına aynı şey geldi. Biz de o yüzden ayrıldık.
- Aynı kaderlerin insanıyız demek. AA, ben sizin numaranızı alsam?
- Tabii , .........
Rosie, numarayı çevirdiğinde Philip'in numarası çıkıyordu. En sonunda her şey anlaşıldı. Bu hasta Phlipti. Sarıldılar ağladılar.
11. Bölüm
Philip:
- Senin adama ne oldu?
- Çocukları alıp gitti. Kan Davası sonra erdi.
- Ah, şansın yaver gitmiş. Benim de bir evliliğim oldu. Bir de Çocuğum.
- AA, ne zaman?
- 2 yıl önce. Ama trafik Kazasında öldüler.
- Ah Tanrı'm, ben gerçekten çok üzüldüm.
- Önemli değil.
Daha sonra Philip, Kalkıp Rosie'nin elini tuttu.
- Aslında, ikimiz bir olabiliriz. Ayrı değil aynı dünyaların insanıyız. Biz ikimiz de Başkalarıyla şansımızı denedik. Ama olmadı. Bence artık hiç olmaz.
12. Bölüm Rosie:
- Charlotte, kendini öldürdü. İnana biliyor musun? Iyi olduğu kadar kötü etkiler de var ! Geçen sene arkadaşlarımdan kardeşlerimden oldum.
- Tamam. Tamam. Gerçekten çok üzgünüm. Ama biz birbirimizi sevdik. Onlar da kendini öldürmeselerdi.
- Biliyorum. Doğru söylüyorsun.
- Bak, biz denedik. Ve olmadı. Ama Başkalarıyla olmadı. Biz beraber Olmayı denemedik bile ama olduk.
- Kader bizi buluşturdu demek ha. Peki bir şey soracağım sen İsviçre'de ne arıyorsun?
- Ben, bir safari turuna katıldım. O da kuzenimin doğumgünü partisi için. Sonra motor Kazası falan yaptık herhalde. Başımı çarpmıştım bişey hatırlamadım. Ama sen benim hem Aklımı başımdan aldın hem de getirdin.
Rosie Güldü. Philip ona bir şans vermek istiyordu. Rosie de ona.
13. Bölüm: ( Rosie'nin ağzından )
- Bence birbirimize bir şans verelim dedim.
- Olabilir.
- Eğer olmazsa, takılalım ama ilk günlerdeki gibi.
Philip biraz durdu.
- Bence yapalım biliyor musun? Bırak, rüzgar, istediği yere götürsün bizi.
14. Bölüm Yazarım Ağzından
3 yıl sonra
Rosie çok hastaydı. Ölüm döşeğindeki. Philip:
- Yıllar önce, birbirimize bir söz vermiştik.. Hatırlıyor musun? Rüzgar nereye estirirs..
- Biliyorum. Rüzgar nereye estirirse oraya gidelim. Rüzgâra bıraktım bu işi. Rüzgâra karışmayalım. Demiştik. Rüzgar böyle istedi herhalde. Dedi Gülerek Rosie. Daha sonra Gözlerini kapadı.
Philip sustu. Denizler , Gökler artık ona karaydı. Hiç bir şey umrunda değildi. Hastaneden çıktı. Bir uçuruma sürüklendi. Arabasını bir uçurumun kenarına çekti. Arabadan indi.
15. bölüm ( son bölüm, final.)
- Bütün hayatını film şeridi gibi gözünün önünden geçirdi...

SON

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 12, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Aşk DoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin