Yemeğe oturduğumuz saniyeler boyu anlamsız bir sessizliğin içinde savrulup gidiyorduk. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, bunun bu denli rahatsız edici olabileceğini tahmin edememiştim. Harika bir akşam yemeği olmayacağını biliyordum ancak bu kadar sığ ve sıradan geçmesini beklemiyordum. Belki biraz action olur, demiştim. Belki birazcık da yumruk? Hayır, hayır; yumruk falan yoktu.
Anlaşılan ikisi de konuşmaya niyetli değildi yani bu boğucu ortamı etkin hale getirmesi lazım gelen yapı taşı ben oluyordum.
"Yemekleri beğendin mi?"
Ah, Serena neden? Hep mi hatalı yollardan yürüyecektim? Daha güzel bir konu açabilirdim.
Kızıl kahvesi güzel gözleri yüzüme baktı. "Sen mi yaptın?"
Damon'ın çatalını tabağının kenarına bırakmasıyla bir çınlama sesi işittim.
"Hayır, maalesef ben yemek yapamıyorum." Diye yakınınca hafif bir tebessüm etti. "Sorun değil, ben yapabiliyorum."
"Bir adaya düşersek yanımıza almamız gereken üç şeyden biri sensin, desene." Diye takıldı Damon. Saçmalıyordu.
"Ne saçmalıyorsun?" diye sordu Mathew.
Ben de tam onu diyecektim!
"Biz ikimiz de yemek yapamıyoruz. Bunları sipariş ettik." Ortamda belirgin bir gerginlik yoktu fakat ne olur, ne olmaz diye yumuşatmaya çalışıyordum. İçimden gelmese de sempatik olduğuna inandığım ahmak bir gülüşü dudaklarıma serdim.
"Ben de çok aç değilim zaten." Mathew eliyle tabağını ileriye itti.
"Evet, ben de doydum." Mathew'un hemen peşinden hızla konuşmam biraz tuhaf olmuştu.
"Siz salona geçin ben buraları toparlayayım." Tabii ki de Damon bu masayı burada öylece bırakamazdı, aksi halde sinir krizi falan geçirirdi. Daha önce sinir krizi geçirdiğine şahit olmamıştım ama bu titizlik sorunu ciddi bir boyuttaydı.
Oturma odasına birlikte girdiğimizde kendimi tutamayıp kitaplığın yanına gittim. Buraya ne zaman gelsem, ilk işim kütüphanesini karıştırmak oluyordu.
"Ah bu benim kitabım!" diye inledim. "Burada mı unutmuşum?" diye sordum kendi kendime, elimdeki kitaba bakarken.
"Buraya sık sık gelir misin?" diye sordu tok sesli adam.
"Ne? Ben mi? Hiç. Hayır, hiç sık gelmem ben."
Bir hafta boyunca burada kaldığını unutmuş olmalısın Serena.
İki büyük adımda yanıma geldi, elleriyle belimin etrafını sardığı anda titremeye başladım. Birden bire bu yakınlık bedenimi reaksiyon göstermeye maruz bırakmıştı.
"Serena..." Diye mırıldandı, o duymaya doyamadığım tonda. "Neden buradayız?"
Söyleme Serena, sakın söyleme.
"Sıkıldın mı?" Diye sordum.
"Bu akşamı birlikte geçireceğimizi düşünmüştüm."
"Ah, evet biliyorum ama işler değişti."
Alnı kırıştığında gözlerindeki ifadeden anlıyordum, aklının karıştığını. "Bir sorun yok değil mi?"
"Hayır! Hayır tabii! Ne sorunu olabilir ki? Hiçbir sorun yok. Hem de hiç."
Ellerini belimden çekerken "Kesinlikle bir sorun var." dedi. Huzur denizinde yüzmemi sağlayan kaslı kollarını göğsünde bağladı.
Damon işini bitirmiş olmalı ki aramıza katıldı. "Nasıl gidiyor?" Diye nabız yokladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Girl Gone Bad (Askıda)
ChickLitAyağa kalkıp tam karşımda duran dolabın aynasında çıplak vücudumu gördüğüm anda soluksuz bir çığlık patlattım. "Pekala. " dedim kendi kendime, "Bu bir rüya." Öyle olmalıydı. Sımsıkı kapadığım gözlerimi korkuyla yeniden açtım. " Bu bir kabus! " diye...