"Sen kafayı mı yedin be adam ! Tanımadığımız bir kızamı bakacağız yani !"
"Bana sesini yükseltme evlat. Kararıma saygı duymak zorundasın. Kızı almak için araba gönderdim yakında burada olur. Geldiğinde kaba olmamaya dikkat et"
Kafamı huzursuzca salladım. Ne diyordu bu adam. Derdi neydi ? Yetim bir kıza bakmak biraz fazlaydı. Ona güvenemezdik sonuçta.
"Ben gidiyorum ! Senin saçmalıklarına katlanacak değilim"
Hırsla döndüm arkamı ve uzun adımlarla ayrıldım . Kafamı ve bedenimi rahatlatmalıydım. Önce Diana ya gidip bedenimi rahatlatmalıydım. Kanımın hızlı aktığını hissediyordum. Arabacıya gideceğimiz yeri söyledim ve arkama yaslandım.
Beni almak için gelen arabaya odamın camından bakıyordum. Evimden ,Claymore'den dan ayrılmaya hazır değildim. Ama gitmek zorundaydım. Dedem böyle istemişti. Gözlerim dolunca kafamı salladım. Tam o sırada hizmetçim Teressa içeri girdi.
"Leydim araba geldi bizi bekliyorlar"
"Tamam Teressa sen Martin e eşyaları taşımasını söyle ben geliyorum"
Teressa çıkınca odama sonkez baktım ve aşağı indim. Aşçı Mary i görünce sarıldım. O sırada kocası yani uşağımız Martin geldi.
" Sizide götürmeyi çok isterdim ama mümkün değil. Evi satın alanların çalışanlara ihtiyacı varmış ve sizi çıkarmamalırını rica ettim. Kabul ettiler. Kendinize çok iyi bakın"
Mary ve Martin hiç birşey söylemeden kafalarını salladılar. Ağlıyorlardı. Dayanamadım ve çıktım. Teressa ile birlikte arabaya bindik ve Londraya bilmediğiniz , tanımadığımız insanların içine doğru yol almaya başladık. İçimdeki hüzün git gide artarken ağladığımın farkında değildim. 18 yaşındaydım ve bilmediğim bir hayata sürükleniyordum. Aklıma sevdiğim adam geldi Jason.. Gözlerimi kapatıp arkama yaslandım ve yutkundum. Yıllardır onu seviyordum ama o bir kere bile bana bakmamıştı. Her baktığında küçümser bir ifade yakalardım gözlerinde. Bir defasında bana 'peşimi bırak ufaklık tipim değilsin ' demişti. Benden büyüktü doğru tahminen 7–8 yaş.. Ama ben bunu umursamıyordum. Ve yaklaşık bir yıldır onu göremiyordum. Londra daydı ve dönmüyordu. Kim bilir kendini kimlere kaptırmıştı. Bunu düşünmek gözlerimi yaşartmıştı. Kim bilir belki , belki onu Londra da görebilirdim ! Bu düşünce içimi birazda olsun yumuşatıyordu.
Ne zaman geldiğimizi anlamamıştım ama geldik diyen Teressa nın sesiyle irkildim. İçimde büyük bir korkuyla indim arabadan , ya beni sevmezlerse. Büyük hatta çok büyük olan konağa baktım. Yeni yuvam. Kapıda duran yaşlı adama takıldı gözlerim. Lucas amca bu tatlı görünüşlü adammıydı. Sarsak adımlarla eve doğru yaklaştım.
"Dük sizmisiniz ?"
"Benim kızım , benim !"
Adam bana sarılınca çok şaşırmıştım. Karşılık vermek adına bende sarıldım. Geri çekilip ellerimi tuttu. Gülen gözleri yaşarmıştı.
"Büyümüşsün hemde çok güzel olmuşsun. Hoş geldin evine !"
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Daha önce beni görmüşmüydü?
"Hoş buldum efendim"
"Hadi ama Cornelia efendim de neymiş ! Büyükbaba de bana !"
Gülümsedim.
"Peki büyükbaba"
"Ha şöyle! Hadi içeri girelim"
İçeri girdik. Ev muhteşemdi. Kocaman olan salon bizim evimiz kadardı. Daha doğrusu eski evimiz..