Part-3

548 49 12
                                    

         Jongin ne zamandır öylece oturduğunu bilmiyordu. Yıkılmıştı. Gözleri önündekileri görmüyordu. Beklemek değildi şuan yaptığı çünkü beklese de Sehun'un gelmeyeceğini biliyordu. Birşey yapmalıydı ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Pişmanlık zehir gibiydi. İçine süzülüp yavaş yavaş yereşmiş ve kendini göstermişti. 

 Nefes alamayacak kadar kötüydü duyguları ama nefes alıyordu. Bir insanın ölmek için sadece ruhunu terk etmesine gerek olmadığını anladı. Ruh eşinin terk etmeside ölüm gibiydi. Sehun gitmişti ve Jongin hayatında ilk kez böyle hissediyordu. Lanetler yağdıracağı suçlu yoktu. Kendinden başka ve işin kötüsü Sehun'a kızamıyordu bile. İçten içe biliyordu. O haklıydı. Belki de Sehun'un yerinde kendisi olsa bu kadarına bile dayanamazdı. Değişim boktan birşeydi. Şöhrette öyle iyi yanlarından çok kötü yanları vardı ve bir süre sonra bir bakıyordunuz ünlü olmadan önce meşhur olan kişilere kızdığınız şeyleri siz yapmaya başlıyordunuz.

--------

  Bu resmen yozlaşmaya başladığımın kanıtıydı. Kapıldım, sürüklendim. Akışına bıraktım. Aslında ben sadece onu kıskandım. Öyle çok kıskandım ki kalbim taş kesildi. Güzelliğine övgüler yağarken onun sakice selamlamasını bu övgülere aldırmamasını kıskandım. Herşeyden çokta onu kaybetmekten korktum. Binlerce kişi onu deli gibi severken, uğruna herşeyi yapmaya göze alabilecek bir ordu insan varken korktum. 

  Kendimi kanıtlamak istedim. Onun yanına yakıştırılabilecek tek kişi olmak. Her programda ona sorulan idolü olan kişiler arasında yer almak istedim. Öyle saçma geldi ki bir idole idolünü sormak. Ama yinede istedim. O ince dudaklardan benim adımın dökülmesi için çalışmaya başladım. Bir süre sonra umudum söndü. Beni görmüyor muydu yoksa şirket yüzünden mi adımı söylemiyordu bilemedim. Umudum öfkem oldu. Öfkemse hırsıma öncü.

    Magazin dergilerinde yanına yakıştırılan onca kızın yerine geçemeyeceğimi anladığımdaysa değişmeye başladım. Fotoğraf çekimlerinde ona bakan gözleri gördükçe hırslandım. Medya da onun altına girmek için yağdıralan mesajları gördükçe kör oldu gözlerim. Davetlerde ona bakan insanları kör etmek istedim. Hep onu izledim. 

   Yine de kaçırdığım bir şey vardı. Sehun hiç oralı olmadı. Ona bakanlara pas vermedi. Bir kere bile bakmadı yada taviz vermedi. Ben sadece şüphe ederken o beni gördü bana baktı ve bana gülümsedi. Bunları biliyordum ama öz güvenim kırıktı. Ya bakarsa? giderse, severse, dikkatini çekerse?

  Saçma sapan kuruntularımla kendimi kandırdım ve kıvrandım. Oysa düşlerimde bile yanlızca onunlaydım. Kabuslarımda bile o vardı. Onsuzluktu korkutan ve onunla olmaktı beni hayatta tutan. 

   Deli gibi koşmak aklıma her gelen yeri aramak istiyordum ama Sehun'u tanıyordum da. Eğer bulunmak istemiyorsa bildiğim hiç bir yere gitmeyeceğinden emindim. Buydu belkide içten içe canımı yakan. Onu en iyi ben tanıyordum ve buna rağmen şuan nereye gideceğini kestiremiyordum. 

   Bacaklarım uyuşana kadar öylece olduğum yerde düşündüm. Ben ona gidemezdim belki ama onu bana geri getirecek ihtimalleri düşündüm. Sehun gittiyse gitmiş demekti çünkü. Gitmeye karar verdiyse bulunmamak içinden elinden geleni yapmış olmalıydı. Onu aramaya kalsam günlerce belkide aylarca bulamazdım. Benim o kadar vaktim yoktu. Onu hemen görmeliydim. Hemen sarılmalı ve hemen öpmeliydim. Bir gün daha ayrı kalsak ölecek gibi hisediyordum. Bencilce geri istiyorum.

   Varlığından emin olana kadar ve belki de sonsuza kadar sarılmak. Yaptığım her bir eşeklik için özür dilemek. Soğuk bakışlarını yumşatana dek onu öpmek. Son zamanlarda sakındığım herşeyi kat kat fazlasıyla ona vermek. Duygusal davranmaktan nefret eden yanıma rağmen hayatımın içine sıçtığım gerçeğiyle yüze kalıp duygusuz davranamıyordum. 

  Herşey tüm yaptıklarım sanki tek tek yüzüme vuruluyordu ve ben bir diğeri için bekliyordum. Gözlerim yerini terk edene kadar ağlamak istiyordum. Ve erkek olduğum halde ağlamak zırlamak için fazla istekli ve güçsüz olan yanıma küfürler ediyordum. 

 Sehun'un bana yaptığı buydu işte. O yoksa rotam yoktu. Yönümü belirleyemiyordum. Kayıp bir ruhtum ben onsuz. Belirsizdim. Netleşemiyordum ya da karar veremiyordum. Belkide istiyordum ama yapamıyordum bilmiyorum Sadece.. Sadece onu deli gibi her saniye böyle kasıp kavrulur gibi özlerken düşünemiyorum. Varlığının bana nasıl hissettirdiğini bile göz ardı edebilecek kadar sapıttığım için sadece kendime kızıyorum. Aptallığıma mı yanmalıyım yoksa ona çektirdiğim acıya mı bilemiyorum öyle çok pişmnalık duyuyor ki ruhum belkide bu duyguyla cehennemi kendime davet ediyorum.

Her insan kendi odununu sırtında götürürmüş derler cehenneme. Sanırım ben O odunları içimde taşıyıp cehennemi sırtımda taşıyıp kendime çağırıyorum. Bir nsan bu kadar yıkılmamalı. Böyle sevmemeli böyle kendini kaybetmemeli. 

Sehun o kadar sevilesi ki. Onu sevmemek elde değil. Ona bakmamak ve onu duymamak mümkün değil. Beni kıskançlıktan öldüre bilecek kadar mükemmel. Karşısında bana bakan bakışlarında çıplak gibi hissetmem bu yüzden. Savunmasız kalıyorum yanında. Onsuz bir hiç gibiyim ama onunla mükemmelim. O bana baktıkça. 

Tüm saçmalıklar o var diye. O yanımda diye. Hiç ünlü olmak istemedim ben. Aslında ünlü olup onu paylaşmak istemedim ben. Dans etmeyi hep sevdim şarkı söylemeyi de ama hiç birini Sehun'dan daha fazla sevmedim. Hiç birşeyi ondan fazla önemsemedim. Ama ona olan ilgim yüzünden de böyle delirdim.

---------------------------------

   Jongin hızla kalktı yerinden. Daha fazla zaman kaybedemezdi. Ya şimdi ya da hiç dedi. Belki de Sehun'un da başından beri istediği buydu. Eğer bir ihtimal onu döndürecekse tüm dünyayı karşısına alırdı. Öyle de yapmaya niyetliydi aslında. Çalışma odasına bıraktığı kamerayı yerleştirdi. Kaydı başlatmadan önce tüm hazırlıklarını tamamladı. Kadrajın merkezine geçip önceden düşünülmemiş sözlerini sıraladı. Doğaçlama yapmak için elbette ki berbat bir zamandı ama elinde fazla bir vakit olmadığını düşünüyordu. Nedense içinde bir yerlerde Sehun'u çok fazla uzaklaşmadan döndüremezse bir daha döndüremeyeceğini biliyordu. 

   -'' Bana bunu yaptırdığına inanamıyorum. Ve çekip gittiğine de. Şimdi gözlerimi kapatıyorum ve sen geri geliyorsun.

Anlaştık mı?

Aaağğh biliyorum şuan gerçekten saçmalıyorum ama gitme. Beni bu hale sen getirdin.

Gel.

Senin iste yeter ki ben bin uçurtma yakalarım.

Biliyorsun bekliyorum.

Şuan senin olman gereken yerdeyim. 

Seni hala seviyorum. Ve senden başkasını düşünemiyorum. Pişmanlık ne demek öğrettin. Üzgünüm. Özür dilerim. Gel  artık ölmemi mi istiyorsun?

Bekliyorum. 

Sen gelene kadar bir milim kıpırdamayacağım yerimden. 

Daha fazlasını burda söyletme bana gel ki yüzüne söyleye bileyim. Gel ki nefes alabileyim..

Pes etmiyorum. 

Bu bizim son şansımız. Ya gelirsin ve tutunurum yaşama ya da ölürüm burada. 

Seni bekliyorum.'' 

('Senin için bin tane olsa yakalarım'  diyen  Hasan'ın sözlerini değiştirdim. Uçurtma avcısı kitabından alıntıdır. Khaled Hosseını )

Bir veda hikayesi..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin