Kapalı bir pazar günüydü. Kara bir gökyüzü, güneşi yeryüzüne göstermemeye yemin etmişti sanki. Mutluluk bugünlük insanlıktan izin isteyip inzivaya çekilmişti. Oldukça boğucu bir hava vardı. Bu boğuk hava insanlara da sıçramıştı gibiydi. Herkesin suratı asıktı. Bazıları üzgün, bazıları kızgın, ama hiçbiri mutlu değildi. Belki de Yoongi, kendi ruh halini görüyordu. Aslında dışarısı günlük güneşlikti. Pırıl pırıl bir sabah uyanan insanlar son derece pozitif bir enerji yayıyordu çevresine. Herkesin yüzünden bayram sabahından kalma sevecen bir ifade vardı. İnsanlar en iyi kelimeleriyle konuşuyorlar, en olumlu açıdan bakıyorlardı hayata. Yoongi bir an gerçek hangisi bilemedi. Gerçekle hissettiklerini karıştırdığı zamanlar hiç de az değildi.
Huzursuzdu, bunun için oldukça haklı sebepleri vardı. O zarf kimden gelmişti, neden gelmişti? Yoongi'nin mutluluğundan ne istiyordu? Aslında bunun hiçbir önemi yoktu. Eğer Jimin mektupta bahsedildiği gibi biriyse belki de bu gizemli kişi ona bir iyilik yapmıştı. Ama hayır, böyle bir durum söz konusu bile olamazdı. O kibar, o naif Jimin nasıl olur da bir hain olabilirdi? Gördüğü en kibar erkekti. Belki de fazla kibardı. Yine de böyle bir hareketi yapacak biri değildi. Üstelik AVM'de ne göreceğini bilmiyordu. Onu en çok korkutan gördüğü şey karşısında yıkılmaktı. Yine de gerçeklerden kaçmaktansa gerçeğin acısını bedeninde hissetmeye hazırdı. En azından bu sefer kaçmayacaktı.
Yoongi, mektupta yazan saatten yirmi dakika önce vardı AVM'ye. Bir müddet dalgın dalgın yürüdü. Söylendiği gibi yemek katına çıktı. Boş oturursa dikkat çekeceği için bir hamburger, patates kızartması, yiyemeyeceği kadar sos ve yanında bir büyük boy kola aldı. Yemek bölümünün her yerini görebileceği, aynı zamanda dikkat çekmeyeceği bir köşeye oturdu.
Aldıklarını yiyerek zaman geçirmeyi düşündü. Hamburger ilişti gözüne. Çok sevdiği bu kalori yığını bu sefer gözüne oldukça itici görünmüştü. Eline alıp ısıracak mecali bile bulamamıştı kendinde. Patateslerde şansını denemeye karar verdi. En azından yemesi daha kolaydı. Uzunca bir tanesini eline alıp ısırık aldı. Bu da neydi böyle? Plastikten hallice bir tadı vardı. Bunca zamandır bayılarak yediği şey bu muydu yani? Belki sosla daha iyi gider diye düşündü. Favorisi olan ranch sosun paketini açtı. Patatesini bulayıp bir ısırık aldı. Ağzına korkunç bir sarımsak tadı yayılmıştı. Yemeklerden ümidini kesip kolaya yöneldi. Boğazında korkunç bir asit patlaması hissedince dişlerini sıktı. Yüzünü ekşitip tepsiyi kendinden uzağa itti. Bunca zamandır favorisi olan yiyecek ona zehir gibi gelmişti.
Başarısız yemek yeme girişiminden sonra insanları izlemeye karar verdi. Zaman yaklaşmıştı üstelik, Jimin her an gelebilirdi. Sağ tarafa göz attığında ağlayan çocuklar, tartışan bir çift ve yemek yiyen diğer insanları gördü. Sol tarafta ise sakar bir garson tepsileri düşürmüştü ve bir grup çocuk ona gülüyordu. Merdivenlerin orasında ise iki orta yaşlı kadın, iki ortaokullu çocuk ve Jong vardı. Bir dakika, Jong'un burada ne işi vardı? Etrafına bakınıyordu, birini arıyor gibiydi. Merdivenden uzaklaşmadan öylece bekliyordu. Çok geçmeden tanıdık bir yüz daha geldi: Jimin!
Düşünceler Yoongi'nin kafasında oturmaya başladığında ölüm terleri döktü. Taşlar tek tek yerine oturmaya başladı. Bunca zamandır bu ikili arasında neden bir gerilim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Jimin'in sakin tavırları, Jong'un flörtöz tavırları bir bir geldi gözünün önüne. Bunca zamandır ikisi aşk yaşıyor olabilir miydi? Mektup bunu mu işaret ediyordu? Bu durumda bu ilişkiyi bilen biri Yoongi'yi uyarmak istemiş olabilir miydi? Sorular sırasını beklemeden Yoongi'nin kafasında bir izdiham yaratmaya başladı.
Jong, Jimin ile bir süre konuştu. Ne konuştukları belli olmasa da hararetli bir iletişim söz konusuydu. Bir müddet sonra neredeyse itişecek duruma geldiler. Sonra sakinleşip yürüyen merdivenlere yol yürümeye başladılar. Yoongi de peşlerinden görünmemeye büyük bir özen göstererek yemek katından inmeye başladı. AVM içindeki kısa takipten sonra çıkış kapısına ulaştılar. Yoongi de hemen peşlerinden oradan çıktı.
Şehir merkezine doğru yol alıyorlardı. Yoongi nereye gidebileceklerine dair fikir yürütmeye çalışıyordu, ama nafile. Hiçbir fikri yoktu. Bir süre sonra tanıdık bir yüz daha gördü: Jungkook. Jong ve Jimin'le buluşup onlarla ayak üstü konuşmaya başladı. Bu, Jimin'in Jong'la görüşmesinden bile daha şaşırtıcı bir gelişmeydi. Jungkook'un bu ikiliyle görüşecek ne meselesi olabilirdi ki? Yaşananları bir türlü almıyordu aklı.
Jungkook'u aldıktan sonra yürümeye başladılar. Nihayet siyah beyaz bir apartmanın önünde bu yürüyüş son buldu. Jong, yanındakilere parmağıyla üst katlardan birine gösteriyordu. Çok geçmeden içeri girdiler. İşte Yoongi şimdi daha çok endişelenmeye başladı. Aklına binbir senaryo geliyordu ve hepsi birbirinden berbattı. Derin bir nefes aldı, yumruğunu sıktı ve peşlerinden apartmana girdi.
-------------------------------------------------
Selamlar, çok uzun bir aranın ardından tekrar buradayım. Hala okuyacak olanlar varsa sabırlarından dolayı tebrik ederim :D Şaka bir yana, elimde olmayan sebeplerden yazamadım. Bundan sonra düzenli olarak yeni bölümler gelecek. Finale de sayılı bölümler kaldı üstelik. Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
FanfictionHayatı boyunca bir gölge gibi yaşayan, ruhu yaralarla dolu yorgun bir çocuğun hayatla, kalbiyle ve kendiyle olan mücadelesine şahit olun. Ekleme: Hikayenin ilk birkaç bölümünün yavaş ilerlediğine dair birkaç görüş aldım. Sonrasında daha çok tempo k...