Yokuş/2
" Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan."
.
Hatice, 10 yaşında babasını kahpe bir kurşuna kurban etmiş, iki abisiyle tahta bir evde yaşamaya çalışan küçük bir çocuktu. Annesi ise babasının ölümünü kaldıramamış kansere yenik düşmüş, felçli bir hastaya dönmüştü.Yengesi huysuzdu biraz, kocasını ikna etmiş Hatice'yi okuldan aldırmıştı annesine bakması için. Her şeye rağmen gülmeyi bilen, çiçeklerle kendine taç yapan koyunlarının her birine ayrı ayrı isim takıp tanımak için de fistan diken bir kızdı aslında Hatice. Yazın yaylada çobanlık yapar, kışın kilim dokur yün diderdi. 16 yaşındaydı, yaylaya çıkmış elinde bir çile yün iplik patik örerken gördü Ali'yi. Ali karşı köyden öksüz Receb'in kardeşiydi. Öyle tanınırdı. Ali Hatice'yi gördü Hatice Ali'yi. Orda başladı hikayenin en güzel yeri. Ne zaman yaylaya gitse Hatice, arardı gözleri Ali'yi. Sırf Hatice'yi görmek için boş eşekle oduna gelirdi Ali.
Ördüğü patiğin bir eşini Ali'nin dalda asılı olan hırkasının cebine koydu. Sonrası bir hızlı kaçış ..Akşam eve gidince farketti Ali. Sevdi Hatice'yi hem de çok, gözünden sakınacak kadar.
Annesinin ağrıları artmış, nefes alışı da gün geçtikçe azalmıştı. Anlıyordu Meryem, sona yaklaştığını. Geceleri annesi uyurken Hatice'nin hikaye diye anlattığı aslında gerçeğin ta kendisiydi, Ali'ydi. Biliyordu annesi herşeyi.. içine akıttığı gözyaşı artık yastığını da ıslatmaya başlamıştı Meryem'in. Ölüm değildi onu korkutan, Hatice'nin dirlik vermeyecek yengesiydi. " Rabbim, benim sana verecek canımdan başka bir şeyim kalmadı, anlıyorum ki sonum geldi. Benim peygamberim de hem yetim hem öksüzdü. Sen yavrumu kuru çalılar arasında bırakıpta kararmasına izin verme. Yusuf gibi karanlık zindandan aydınlığa çıkmasına yardım et Allah'ım." Meryem'in gönlünden geçen son arzuları bunlar olmuştu. Sonra da daha açılmamak üzere kapadı gözlerini sonsuzluğa. Alnını öptüğünde anlamıştı Hatice annesinin öldüğünü. Yalın ayak attı kendini sokağa, oturdu dizlerinin üzerine öylece durdu. Kendine geldiğindeyse annesi babasıyla yan yanaydı artık. Çeyiz tülbentini mezar taşına bağlamış " ben bu dünya da artık kimin dizinin dibine sığınayım anam.Kimin ellerine yüzümü süreyim. Yalnızlık ağır değil, yoldaşsız kalmak çok zor." Annesine vedasıydı bu sözleri. Kim bilir belki de işitmişti Meryem.
Aradan geçen on güne rağmen Ali hergün yaylaya gitmiş ama Hatice'yi görememişti. Son kez gitmeye niyetlendiğinde sürüyü gördü, heyecanlı şekilde çıktı yokuş yolu, sağa baktı sola baktı ağaşı indi yukarı çıktı Hatice'yi göremedi. Elinde su bidonu ona doğru gelen küçük bir çocuğa sordu " anası öldü on gün önce artık gelmez Hatce buraya. " dedi küçük. Tam yarım gün yürümüştü ama sonunda Hatice'nin evine gelmişti. Kapının önünde annesinin eteği elinde boynu soluna yatmış vaziyette gördü Hatice'yi. Öyle uzaktan izledi sessizce, yengesinin sesiyle gözyaşını silip kalktığı sırada gördü Ali'yi. Ali Hatice'ye baktı, Hatice Ali'ye.
...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ince, çizgi bir yol.
Genel Kurgu.. İki dağ arasında ince, çizgi bir yol. Bilmiyor, çünkü yangının sebebi kendisi. .. Ardına baktı, yola çıktığı yerle vardığı nokta arasında bir ömür vardı sanki. Sahi kaç milyon adıma denk gelir kalp atışları. Kaç insan dayanabilir yırtılan ayaklar...