Beni Engelleme

22.9K 388 47
                                    

Uyandığımda, üzerimde polar bir battaniye vardı. Başımın yaslı olduğu omuzdan ayrılarak Yekta'nın keskin yüz hatlarını inceledim. Elmacık kemiklerini ve çenesine değin uzanan yüz çizgisini, bakışlarım dudaklarına takıldığında hızla yaslandığım yerden doğruldum. Onların soyunda muhteşem görünmek de genetikti. Battaniyeyi üzerimden atıp, ona örtme niyetindeyken kapı kilidinin sesini işittim. Alelacele yerimden kalkıp, kapıya yöneldiğimde içeri giren Alp'le karşılaştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde olmalıydık. O Aylin'le buluşmuş, muhtemelen annemle konuşmuştu. Bakışları kısa bir an için kanepede uyuyan Yekta'ya değdi. Işıkları kapama gereği duymamıştık, bunun bir hata olmamasını burada olduğumuzun fark edilmemiş olmasını umuyordum.

"Annenle konuştum." dedi, ayakkabılarını girişte çıkarırken. "Sizi almak için bir araç göndereceğini söyledi ama öncesinde evi gözetleyen adamları atlatması gerekiyor." Annemin onları atlatmasını ummaktan başka çaremiz yoktu. Karargâha tek başımıza gidemezdik. Organizasyona oldukça yakın olduğunu düşündüren bu yapıya, geçitler olmadığında uzun ve çetrefilli bir yoldan ulaşılıyordu. Oraya giden yolu ezberlemek mümkün değildi. Dönemeçler ve araçların kullandığı geçitler tuhaf bir ritimle ilerliyordu. Bu geçitlerin korunduğundan bahsetmeme gerek bile yoktu. Alp başka bir şey söylemeden mutfağa yöneldiğinde, buzdolabına uzanarak kendine su doldurdu, bu süreçte bakışlarını kanepede uyuyan Yekta'dan ayırmamıştı. Yekta benden sonra uykuya dalmış olmalıydı. En azından üzerimi örtecek kadar sonra.

Alp'le hiç bu kadar gergin anlar yaşadığımızı hatırlamıyordum. Odasına girip çıktığında, mutfakta ve banyoda oyalanışında; an be an bakışlarımla onu takip ettim. Sanki bunu yapmam gerekiyormuş gibi. Ne kadardır oturduğumu bilmediğim kanepenin başlığında iki büklüm hale geldiğimde, Alp hareket etmeyi bırakıp birkaç adım ötemde duraksadı. "Onu seviyorsun değil mi?" dedi aniden. Göz ve kaş çizgisiyle ardımda kalan Yekta'yı işaret ederek. Bir süre şaşkın bir aptallıkla ona baktım ve dudaklarımı yalayarak konuştuğumda "Daha çok hoşlandığımı söyleyebilirim." diyebildim. Alp nefesini dışarı üfleyerek, çöktüğüm kanepe başlığına yakın olan koltuğa yerleşti. Bu üfleme bir çeşit sıkıntıyı yansıtıyordu. Koltuğun ucuna yerleşen bedeniyle, gözlerime yakın bir mesafeden onlara odaklandı. Bir süre bakışlarının harelerimde gezindiğini hissettim. "Sana baktığımda..." dedi, duraksayarak. "Sana baktığımda tanıdık birini görüyorum. Bakışlarında yüklü olan şey, onların anlamı sadece hoşlantı olamayacak kadar fazla. Tutunabildiğin anda, onu bulduğun anda tutunmalısın Güneş; ertelememeli ya da vazgeçmemelisin. Sonra yaşayacağın pişmanlığın ne denli acı verici olacağını tecrübe etmemelisin." Yutkunarak duraksadığında devam etmeyeceğini sandım. "Bu denli bir acı çekmemelisin." diye devam ettiğindeyse, sesinde uzaklardan gelen bir hüzün gizliydi.

Kucağına eğdiği bakışlarına ve önüne düşen başını izledim. Söylediklerinden seçtiğim birkaç kelime vardı ve onlar bana Alp'in bu sebepten ötürü acı çektiğini fısıldamışlardı. Dudaklarımı endişeli ve meraklı bir halde araladığımda, çıkan sessiz harfler eşliğinde yerinde doğruldu. Soru soramama fırsat vermeyecekti. Hızlı adımlarla odasına yöneldiğinde, bana bir kez bile bakmadı. Alp'i tanıdığım süre boyunca hiç fark etmediğim bir yüzünü görüyordum. Alaycı ve girişken yapısının ardında, çok derinlerde bir yerde saklanan bu yanı; endişeyle karşıladım. Odasına dek onu takip etmek ve onu rahat bırakmak arasında seçim yapmam gerektiğinde, başlığı gıcırdatarak yerimde doğruldum ve mutfağa yöneldim. Yardımı dokunması için içtiğim bir bardak su, pek de işe yaramamıştı. Halen kararsız ve halen endişeli hissediyordum. Bardağı tezgahtaki yerine bırakıp geri döndüğümde bakışlarım yerinde doğrulan Yekta'ya değdi.

Ne zamandır uyanıktı, konuşulanları duymuş muydu bilmiyordum fakat öksürerek boşluğa dalan bakışlarını bana üzerime çektiğimde; kanepenin arkasına uzanan bakışları direk olarak gözlerimi buldu. Yüz ifadesi duyduklarını saklama ihtiyacı duymuyordu. Kararımı verdiğimde büyük adımlar atıp, kanepeye yanaştım. Dağınık poları toparlayıp, katladığımda; nerden geldiğini bilmediğim bu örtüyü bahane olarak kullanmaya karar vermiştim. Kararlı bir tutumla arkamı dönüp gitmek üzereyken, beni durduran Yekta'nın bileğime sardığı eli oldu. Beni geriye çekiştirmeden sadece tuttu. Durdurmak için yaptığı hamleye, tepeden baktım ve bakışlarım yüzüne değdiğinde; dağınık sarı saçlarının altına gizlediği gölgeleri gördüm. "Gitme." dedi; benden uzağa, salonun ortasındaki minik halıya bakarak. Gitme. Alp'in yanında olmam gerektiğini, bana ihtiyacı olabileceğini söylemek için yeltendim fakat "Yanına gitmen hiçbir şeyi düzeltmez." diyerek beni durdurdu. Aralarındaki düşmanca elektriği her fırsatta hissettiriyorlardı fakat ben bunun sadece geçmiş ve gelecek yaşantımın bir çarpışması olarak görüyordum. Yekta'nın onların dünyasında olmama ihtiyacı vardı; bu yüzden beni isteğim dışında bunun içine sürüklemişlerdi. Alp'se... Alp'se İrem'den bile eski arkadaşımdı. Bunun adına arkadaşlık demek zordu fakat uzun zamandır tanışıyor, ailelerimiz aracılığıyla görüşüyorduk. Yanımda başka bir dünyadan adamlarla çıka geldiğimde, derin çizgilerle beni geçmişimden sıyıran insanlarla karşılaştığında; tepki göstermesi normaldi. Şimdiyse bu tepkinin düşündüğümden daha fazlasını barındırdığını düşünüyordum. Bileğimi sıkıca kavrayan bu adama ilk baktığınızda, duyu durumumla oynadığını düşünebilirdiniz fakat sadece umutsuzca Alp'e gitmemi engellemeye çalışıyordu. Ve o böyle davrandığında, ben gitmekte zorlanıyordum. Özellikle bir yanım Alp'in beni yanında istemediğini düşünürken.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin