Selam, yine ben geldim!
Canan'ın bir hışımla ağlayarak odasından ayrıldığını, ardından da kapıyı bilerek hızlı bir şekilde çarptığını görmüştü Nihan. Ortanca kız kardeşinin bu aymaz tavrı ister istemez Nihan'da merak uyandırmıştı; zaten konuya az çok vakıf olduğundan dolayı bir şeylerin döndüğünü anlamak hiç de zor olmamıştı. Tam da neler olduğunu anlamak niyetiyle ablasının odasına girmek üzereydi ki, bu esnada Sinan, çıkmıştı odadan.
Kapı aralığındaki hesapsız karşılaşma ikisini karşı karşıya getirmiş aralardaki mesafeyi sıfıra indirmişti. Şimdi ikisinin de nefes alış verişleri sıklaşmış bir bütün olabilmek için can atıyorlardı ama maalesef aralarına aşılmaz setler çekilmişti.
İkisi de kıpırtısız öylece kapı aralığında duruyor ve birbirlerine bakıyorlardı; tabii Nihan, peçesinin arkasından bakıyordu. Gördüğü kadarıyla Sinan, dağılmıştı ve bakışlarımda hiçbir hayat emaresi yoktu. Yüzü soluktu, birkaç saat içinde siyah gür saçlarına aklar düşmüş gibiydi. Bir insan birkaç saat içinde bu kadar yaşlanmış gözükebilir miydi? Her ne olmuşsa hocası yaşlanmış gözüküyordu buna mukabil adeta ruhu can çekişiyordu.
Nihan, saniyelerle sınırlı zaman diliminde hocasının zihninden neler geçiyor neden bu kadar ruhsuz bakıyor anlamaya çalıştı fakat zihni bomboştu. Neydi hocasını perme perişan eden meşguliyet bir anlayabilseydi ama anlayamıyordu...
Bütün bu gelişmeler dakikalarla sınırlanırken hiç konuşmadılar sadece bakışmakla yetindiler. Son bir bakış ve ardından gelen iç çekişle birlikte Sinan, kapı önünden ayrıldı ve çıkışa doğru yöneldi. Antrede çift olarak yan yana duran siyah botlarını giymek için hamle yaptığı sırada Nihan, daha fazla dayanamayarak; "Bana söyleyecek sözün yok mu?” diye sordu.
Nihan'ın sesiyle duraksadı fakat hâlâ arkası dönüktü. Konuşmamak için yemin içmiş gibi tek bir kelime için aralandı dudakları. "Yok!"
"Bana varmış gibi geldi." Genç kızın, kalbindeki kırıklar sesine yansımış biraz boğuk çıkmıştı.
Onun sesinin tınısından kırıldığını anlamış olduğundan sebep telafi mahiyetinde birkaç kelime saçılmıştı havaya. "Şimdi değil Nihan, yarın ders vermek için geldiğimde konuşuruz."
Sinan Hoca, arkasına bile bakmadan kapıyı sert bir şekilde kapatıp evden çıkıp gitmişti. O'na kalsa ne kapıyı bu kadar sert kapatırdı ne de son vedaya razı olurdu, zaten kalbi duygularına yenildiği içindi isyanı ve davranışlarını kontrol edemeyişi.
Sinan, çekip gitmiş genç kız ise aklından geçen bin bir soruyla baş başa kalmıştı. Canan ablasıyla baş başayken ne yaşanmıştı da hocası bitik durumdaydı. Bir keşmekeşin tam ortasında bocalarken Serap'ın odasından gelen ağlama sesiyle içsel yolculuğundan sıyrıldı Nihan.
Canan ablasının ağlama sesiydi bu çünkü bugün evde kendilerinden başka hiç kimse yoktu. Babası işteydi; annesi ve Serap ablası malum kabul gününe gitmişlerdi. İyi ki de kabul gününe gitmişlerdi. Yoksa olayın gidişatı farklı boyutlara taşınabilirdi.
Nihan, oda kapısının önüne geldi durdu. Kapıyı açıp girse miydi acaba? Bunu yapmak istemedi çünkü kişi ve bireylerin haklarına her zaman saygı duyardı. Önce hafif vuruşlarla odanın kapısını tıklattı sonra, "Abla girebilir miyim?" diye sordu.
Canan'dan ses çıkmayınca mecburen odaya izinsiz girmek zorunda kaldı. İçeri girdiğinde gördüğü manzara yürek burkuyordu. Canan, yatağının üzerine yüzükoyun yatmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kız kardeşine ne olmuştu da canı çıkasıya ağlıyordu? Sessiz adımlarla yatağın kenarına doğru yürümeye başladı. Yatağın dibine kadar gelip parmak uçlarıyla Canan'ın sırtına naif bir şekilde dokundu. "Canan abla neyin var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Ficção GeralEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019