İyi okumalar dilerim.
Kapı nazikçe çalındı.
~
Gelen sesle hava ağırlaştı.
Bir bakıma o ses rahatlatıcıydı. Eijirou hemen başını kaldırdı, yaşadığı terörden kurtulup odasının tanıdık güvenine baktı. Kalbi sanki nefes almayı unutmuşçasına hızla atıyordu, başı sızlıyordu ve gözleri hâlâ yanıyordu ama çalan kapıyla nefesi biraz düzene girdi. Yavaş yavaş ellerini kulaklarından çekti ve gözlerini kırpıştırdı. Sadece bir rüyaydı. Paniklemesine gerek yoktu. İyiydi.
Kapı tekrar çaldı, nasıl olduysa öncekinden de hafifti.
Kimin geldiğini merak etmiyordu çünkü açıkçası saat sabahın ikisinde başka kim olabilir ki?
Eğer gerçekten Bakugou'ysa yardım istemeye gelmiş olmalıydı ya da... Bakugou pek 'yardım isteyecek' biri değildi. Başka neden gelmiş olabilirdi? Her neyse, Eijirou yardım etmeliydi. Arkadaşının iyi olduğundan emin olmalıydı. Mecburdu.
Başucunda duran mendillere uzandı ve tıkalı burnunu temizledi. Kafasının arkasında bir yerlerde Bakugou'nun onu bu halde görmesini istemiyordu ama bir yandan da, o Bakugou'nun en kötü hallerini görmüştü değil mi? Bunda utanılacak bir şey yoktu ama Eijirou yine de utanıyordu. Tek bir aptalca rüyaydı ama işte burada, yaşlar akan gözleri, alnında biriken terler, kalbi hâlâ vücudundaki adrenalinle hızla atıyor ve içeri giren Ay ışığıyla hareketlenen gölgeler onu ürpertiyordu.
En azından Bakugou'nun nasıl hissettiğini anlıyordu.
Örtüsünü üstünden atıp doğruldu ve bacaklarını yataktan sarkıttı. Gözlerini kurusun diye ovuşturdu ve sallanarak ayağa kalktı. Kafası o kadar boştu ki fırıl fırıl dönüyordu. Elindeki mendili çöpe atıp kapıya gitti, utancını arkasında bıraktı. Nasıl gözüktüğü umrunda değildi, yüzünün nemli ve şiş olmasını da umursamadı. Arkadaşının yardımına ihtiyacı vardı.
Eli kapı koluna gitti ama tereddütlüydü, bir an bocaladı.
Belki Eijirou'nun da yardıma ihtiyacı vardı ve belki bunda bir sorun yoktu.
Kapıyı açtı. Kızıl gözler ona bıkkınca bakıyordu, yorgundu, belki bir an rahatlamıştı.
"Hey," Bakugou homurdandı.
Bakugou...
Göğsündeki sıkışıklık biraz rahatladı ve Eijirou tekrardan nefes alabilmeye başladı, rahatlama dolu nefeslerdi. Hoşlanmayı boş ver, geçen haftaki duygusal iniş-çıkışları boşver, kâbusu boş ver -Eijirou sadece arkadaşını özlemişti, o kadar ki canı acıyordu ve sonunda, sonunda oradaydı.
Bakugou başta ilgisiz duruyordu, kapının eşiğinde olmaktan mutlu gibiydi ama gözleri yükseldi, Eijirou'yla göz göze geldi ve yüzü endişeyle asıldı.
Ama gözleri, Eijirou'yu içine çekiyordu. Bacakları kendi kendine hareketlendi ve yüz yüze, göz göze gelene kadar yaklaştı. Eijirou kendisini durduramadan kollarını Bakugou'nun gövdesine doladı, ona dikkatlice sarıldı, sanki onu korkutup kaçırmak istemiyor gibiydi. Eminsizlikle kolları titredi.
Bakugou başta donup kaldı, sadece bir anlığına, sonra hemen geri sarıldı, kollarını rahatlıkla doladı, elleri Eijirou'nun sırtında desenler çizdi, tıpkı birkaç gece önce Eijirou'nun ona yaptığı gibi.
Kızılkafa ona sıkıca tutundu, gözlerinin tekrardan yaşlarla dolduğunu hissedebiliyordu, nefesi bütün vücuduna yayılan duygularla titredi. Tabii ki mutluydu, saf ve güçlü bir mutluluk ama kalp kırıklığı da vardı -geçen tüm haftadan kalma bir kırıklık. Hâlâ kalbini acıtıyordu ama şimdi daha iyiydi. Derin bir nefes aldı, yumuşak ve tanıdık şampuan ve kamp ateşi kokusunu ciğerlerine doldurdu. Her şey yolundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2am Knows All Secrets
FanfictionBu hikaye Unbreakable Red Riot'a aittir, ben çevirisini yapıyorum. İyi okumalar. ...Sinir olduğu filan yoktu. Tamam, belki biraz sinir oluyordu ama uykusuzluktan bu kadar sinirliydi. Adı lazım olmayan patlayan bir veletin sabahın ikisinde yatak örtü...