5

950 203 52
                                    


[Jiane Krallığı]

"Üstü başı kir pasak işinde çabuk soyun ve yıkayın şunu. Üzerine en güzel elbislerden birisini.. şu açık mavi ipek elbise fazlasıyla uygun. Kolları ve yüzü pudralanacak. Kaşlarını çizmeyi unutmayın. Saçlarını düzgünce örün fakat örgüleri tepede topuz yapmayın, salık kalsın."

Jisoo sarayın bilmediği odalarından birisine sokulmuş, anadan doğma soyulduktan sonra bakır bir leğenin içinde yıkanıyordu. Aslında onu getiren hizmetkâr hamama götürmeyi düşünmüştü fakat vakit sınırlıydı. Prens, Jisoo'yu derhal yanında istiyordu.

Yüzü pudralanırken bir an ağlayacak gibi olmuştu fakat kaşlarını çizen kızın kolunu çimdiklemesiyle kendini tutmuştu. Sanki kendini zifaf gecesine hazırlanıyor gibi hissediyordu.

"Onu yanında doğrudan gözlerinin içine bakmayacaksın, başın hep eğik olacak! Cevap verdiğin zaman cümlelerin sonuna 'prensim' ekini mutlaka getireceksin! Saygısızlık yapmayacaksın! Prensimizi kızdırma!"

Jisoo büyükçe bir odaya itildiğinde ve iki kanatlı dev kapı arkasından gürültüyle kapandığında haykırarak ağlamamak için kendini zor tuttu. Korkudan ödü patlıyordu. Daha önce Prens Jinyoung'ı hiç görmemişti.

Odanın içinde ilerlediği zaman büyükçe bir masanın önünde esmer ve genç görünen bir adamı görmsiyle yerinde irkildi ve kaçıp kaçmamak arasında kaldı. Masanın üzeri birçok harita ve parşomenle dolu, kısılmış çekik kahve gözler ciddiyetle önündeki kağıt yığınını inceliyordu. Koyu kahve saçları alnına dağılmıştı. Jisoo'yu fark etmesiyle ciddi bakışlar genç kıza çevrildi.

"Buraya gel." Çatık kaşlar yumuşamış esmer yüze sıcak bir gülümseme yayılmıştı. "Seninle konuşmak istiyorum."

Jisoo tereddütlü adımlarla yatak odasının içinde çalışma masasına doğru adımladı. Başını eğmesi gerekiyordu fakat o yapmıyordu, yapamıyordu. Daha öne hiç itaatkâr olamamıştı, insanlar hep ona itaat etmişti.

Prens Jinyoung genç kızın saygısızlığını bir seferliğine görmezden geldi. "Sen şu Hona krallığının prensesiydin değil mi? Şımarıklığın oradan geliyor olmalı."

"Şımarık değilim ben." Jisoo dişlerini gıcırdatarak konuştu. Prensin bu dünyada tahammül edemediği tek şey saygısızlıktı fakat küçük bir kıza bağıramazdı. "Haddini bil Jisoo. Karşında prens var."

"Ben de prensesim.-"

"Prensestin. Krallığınızı ezip geçmeden önce bir prensestin. Şimdi sen de sıradan bir insansın. Babama hayatını bağışlayıp seni halkımıza aldığı için şükretmen gerekir."

"Çok sevgili krala ailemi öldürdüğü ve beni burada metresiniz olarak yetiştirdiği için teşekkür etmemi de ister miydiniz?"

Jinyoung'ın gergin ve sinirli kahkahası surlar ve kalın kolonlar boyunca yankı yaptı. "Metres mi?"

"Evet metres."

"Daha çocuksun sen." Jinyoung sandalyesine yerleşti. "Saçma sapan konuşma çocuk."

"O zaman neden buradayım?"

Jinyoung tebessüm ederek Jisoo'nun yüzünü inceledi. Siyah saçlarını ve parlak koyu kahverengi gözlerini... "Gözlemlediğim kadarıyla edep ve adap eğitimin eksik. "

"Ailemi yok eden insanlara pek saygılı davranamıyorum."

"Honaya saldırmak babamın fikriydi ben-" Jinyoung durdu ve kendisinden 4 yaş küçük bir çocuğa neden hesap verdiğini içinden kendiyle tartıştı. "Eğer sorun çıkarmaktan vazgeçersen sana dokunmam. Kendi hâlinde yaşarsın. Tabi yine benim yanımda."

phosphene » jiho & vsoo & jinji ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin