Bir bardak ayranı tahta döşemeye döktü diye tokat yemişliği bile olmuştu Hatice'nin. Ama bu başkaydı bambaşkaydı. Annesinden ona kalan son şeydi aslında o baş örtüsü.
Kızdı, bir hışımla çekti Fidan'ın elinden örtüyü. Yarı yanık, kül olmuş haliyle aldı, bağrına bastı. "Yenge dur, nolur. Anamın onda kokusu kalmıştır, nolur her şeyi yak ama ona dokunma." diye yalvarıyor, üzerine gelen yengesinden de geri geri kaçıyordu. Ayağa kapı önündeki paspasa takılmasaydı kaçardı belki. Düştü, dizlerini karnına çekmiş duvarın dibine sıkışmıştı. Sonrasında da en acı şey, dayak....
ağlıyordu her de çok. Bir yandan kanayan dudağını siliyor, bir yandan da dizlerindeki yaraya yapışan tozu silkeliyordu.
Saçından tutup sürüklemişti Fidan. Hem avazı çıktığı kadar bağırıyor hem de tırnak dibimdeki saçları topluyordu.
Kapının kenarına sinmiş, dağılan saçlarını toplarken pencere camında gördü Ali'nin yüzünü. Utandı, gömüle bildiği kadar gömüldü köşeye...
Annesinin yanık örtüsüne ağzını bastırmış, hıçkırıkları ciğerini deliyordu.
Sonra kalktı, eteğinin bastığı ucunu beline doladı, koşmaya başladı, arkasına bakmadan. Yüzü koyun yattı topraktan mezar üzerine; " anam, sana dar gelen dünyaya beni de sığdıramadılar. Yengem, örtünü yakmasın istedim. Kokun vardı, bir daha dolanıp boynuna içime çekemeyeceğim saçının kokusu.. sen olsaydın şimdi, başımı dizlerine koyardım, sen de bana hikayeler anlatırdın. Orda uyuyakalırdım. Ağlardım belki ama sen silerdin. Hani hatırlıyor musun kaleye hapsolmuş bir peri Kızının masalını anlatmıştın bana. Kilitli olduğu odasının penceresine her sabah bir güvercin konar, gagasıyla ona pamuk getirirdi. Odanın içi ağzına kadar yün dolduğunda sormuş prenses ne olacak bunlar diye. Güvercin de onlarla bir bulut yapmasını ve üzerine binip camdan çıkmasını söylemişti. Ben de sana demiştim ki; " ama pamuk tartmaz ki onu, yere düşer." Sen de bana; sanma ki her şey ziyan olur. Kul Yaradan'a tutunursa kurtulur. " demiştin. Umut et, hayal et, hisset.. hiçbir zaman kendine inanmaktan ve kendine güvenmekten vazgeçme diye diye büyüttün beni.
Şimdi soruyorum anam sana " ben peri kızıysam güvercinim nerde?" Artık dayanamıyorum, ağır geliyor taşıyamıyorum."
Annesinin yanına kıvrıldı Hatice. Çok yorulmuş, tükenmişti sanki. Ne istiyordu yengesi, neden sevmedi hiç. Ne zararı olmuştu ki Hatice'nin. " sahi dedi kendi kendine, sahi çocuğu yok diye miydi bu amansızca öfke. "
Güneş yavaş yavaş doğmaya başlarken açtı gözlerini. Üşümüştü, gecenin ayazı omuzlarına çığ düşürmüştü sanki. Toparladı kendini, ellerini koynuna koyup yalın ayak düştü yine gidemediği, varamadığı o evin yoluna.
Düşünceli vaziyette çakıl yolu geçerken önüne dikildi Ali. Kafasını kaldırıp bakamadı Hatice, anladı lastik ayakkabıdan Ali'ydi o. Çıplak ayaklarını parmak uçlarında kenetlemiş, elleri koynunda bekledi..
Sessizdiler.Karşı köyden gelen köpeklerin ve sabahı haber eden horozların sesi vardı.
Elini uzattı Ali, tut ve bir daha bırakma der gibi.
İçinin sesini dinledi Hatice ve tuttu o eli. Ali önde Hatice arkada yürüdüler.
Ali döndü " evden almak istediğin bir şeyin var mı ?" Diye sordu.
Hatice ilk kez duymuştu Ali'nin sesini. İçinden konuştu ilk önce. " ben şimdi ne diyeceğim ki. Eve götür desem mi, hem ne alacağım ki evden. Bir kaç basma etekten başka neyim var ki. "
Yüzü kızarık yere bakar vaziyette gülümsedi Hatice. Sordu Ali ne olduğunu. Eli ağzında, bir şey yok der gibi kafasını sağa sola salladı. Tekrar yine içinden kendine" sesi de çok güzelmiş, elleri de kalbi gibi sıcacık. Şimdi cevap versem o da benim sesimi duyacak. Acaba o da der mi benim için, aynı şeyi o da düşünüyor mudur?
" beni eve götürür müsün?" .. bir anda çıkıvermişti ağzından. Ali dönüp Hatice'ye baktı, Hatice eliyle ağzına ağzına vurur halde gördü. Ellerini avuçlarının arasına alıp; "kafanı kaldır ki gözlerini göreyim.Utanma bundan sonra sen benimsin, ben seninim. Kabulümsün, sen de kabul edersen eğer." .. Hatice titrek, bir o kadar da heyecanlı ses tonuyla" beni eve götürür müsün almam gereken bir şey var. " ..
Gözleriyle onayladı Hatice'yi.
Evin etrafını kolaçan edip, yengesinin ahırda olduğunu fırsat bilen Hatice koşar adımlarla ardiyeye doğru gitmiş, yatak yığının arasında almıştı istediği şeyi.
Hızlı hızlı yürüyüp uzaklaştılar. Bir dinlendiler bir yürüdüler... Ali'nin köyü görünür olmuştu.
Tepenin üzerine çıkıp geldiği noktayı izledi Hatice. " Anam, beni görüyor musun bilmiyorum ama şunu bil ben beklediğim güvercinimi buldum. Belli ki beni seviyor, o bile bana yeter. Seni Allah'a ısmarladım, kendimi de Allah'a emanet ediyorum. Hangi pencereden baksam bir uzak diyardayım. Çünkü ben bu vedaya ciğerimi bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ince, çizgi bir yol.
General Fiction.. İki dağ arasında ince, çizgi bir yol. Bilmiyor, çünkü yangının sebebi kendisi. .. Ardına baktı, yola çıktığı yerle vardığı nokta arasında bir ömür vardı sanki. Sahi kaç milyon adıma denk gelir kalp atışları. Kaç insan dayanabilir yırtılan ayaklar...