" sevgili yürek! niçin eziyet ediyorsun bana?"
..
"Rabbim, alem senin izninle döner. Çiçek senin izninle açar, yaprak senin izninle solar. Bir avuç toprak bir yudum su candır bize. Sağ canımızla sensizlikte bırakma bizi. Dert ki ne olursa olsun bendendir. Derman ne şekilde olursa olsun sendendir. İyilik senin hediyen kötülükse kendime zulmümdür. Senden başkasına el açtırma, senden başkasına da muhtaç bırakma. Her şerde bir hayır her hayırda bir şer vardır, muhakkak. Kalbime düşürdüğün bu sevgiyi bir an olsun sensiz yaşatma. Müjde sendendir, yavrumu hayırla kucağıma bağışla. "
..
Ali'nin bacağını kaybetmesinin üzerinden bir ay geçmişti ki Hatice hamile olduğunu öğrendi. Ali'nin eziyet ettiği ruhuna az da olsa şifa olmuştu, bu haber. Bacağından dolayı artık ormana gidemez olmuş, abisinin yanında çalışmaya başlamıştı.
" amca yengemi evde bulamıyorum. Bugün üçüncü kez gittim. " aslında Esma farkında olmadan bir kara haber getirmişti. Apar topar eve vardı Ali. Akşam ezanına da çok az kalmıştı. Bu saate Hatice çoktan gelmiş sobayı yakmış güğümü kaynatmıştı. "Bu saat oldu hala yok. Nerde bu kadın."
Ali bir yandan Recep bir yandan düştüler yola. Yollar kesmedi dağlara baktılar. Ne kadar tarla varsa gezdi Zehra ama bulamadılar. Bir ize bile rastlamadılar.
" hamile kadın, bir yerlerde bayılıp kalmasın." Zehra aslında biraz farkındaydı, Hatice'de değişiklik olduğunu. Daha öncede rastlamıştı.
Köylere haber salındı, meşaleler yakıldı. Saat gece yarısı, sabah namazına bir saat kalmıştı ki " geliyor Hatice geliyor." Diye bağırdı dışardan biri. Ali arka bahçeden koşarak çıktı patika yola. Hatice elinde uzun bir değnek, toprak yola sürüye sürüye geliyordu.
Ali koştu sarıldı, üzerini silkeledi. Her yeri tozdu Hatice'nin. " nerdeydin sen Hatice bu saate kadar. Ne oldu,ne bu halin."
" çok bekledim ama gelmedi."
"Kimi Hatice söylesene. Delirtme beni."
" ikindiye yakın biri geldi kapıya, yüzünü görmedim. Kapıyı açar açmaz elini ağzıma koydu. Bağırma sakın diye de tembih etti. Sonra kollarımı bağladılar. Götürdüler, taaa aşağı dereye kadar. Anlayamadım ne olduğunu. Orda bir taşa oturttular. Kendi aralarında konuştukları sırada biri öldürelim dedi. Korktum ağladım ama sesimi duymadılar. Pat diye biri geldi sonra, elimi çözdü. Ben hamileyim kurtar beni diye söyledim. Kaç dedi kaç ardına bakmadan kaç. Düz yola çıkınca da beni bekle. Kaçtım ben de.. tam düz yola çıktım hem bekleyeyim hem de dinleneyim dedim. Bekledim gelmedi, eve geldim bende."
Ali kafayı yiyecek gibi olmuş, deli misali dolandı durdu sabaha kadar. Kim niye kaçırsın ki, bildiği kadar düşmanı da yoktu. Acaba abileri mi yaptırmıştı. Düşünmedi değil. Sormalıydı onlara da. Günün ışımasıyla Receb'i de alıp yanına düştü köyün yoluna.
Vardılar Hatice'nin baba ocağına. Açtı kapıyı yenge, tanımadı Ali'yi. Çağırdı abisini, anlattı olanları. Parmağı var mıydı abilerinin. Yoksa başka biri mi, iyi de ne istediler hamile kadından.
" benim Hatice gibi bir kardeşim yok. Ne ölüsü ölüme ne dirisi dirime." dedi sadece abisi.
Ali anlam vermedi olan bitene. Vardı geri köyün yoluna.
Çardağın başında derin düşüncelere dalmış otururken, Recep Zehra'nın anlattıklarını anlattı.
Ali yüzünde o anlamsız ifadeyle baktı recebe; " acaba çarpıldı mı abi."
...
Sahi, aklımızı kemiren kuşku vicdanımıza da sıçrarsa ?
Yağmurun yağışından fırtınanın şiddeti belli olmuştu. Ali bacağına değil artık çocuğuna üzülecekti.
Daha doğmadan onu korumakla mükellefti hatta ilk başta annesinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ince, çizgi bir yol.
General Fiction.. İki dağ arasında ince, çizgi bir yol. Bilmiyor, çünkü yangının sebebi kendisi. .. Ardına baktı, yola çıktığı yerle vardığı nokta arasında bir ömür vardı sanki. Sahi kaç milyon adıma denk gelir kalp atışları. Kaç insan dayanabilir yırtılan ayaklar...