-Drama-

43 2 10
                                    




07.11.2017

Elimde tutuyordum şemsiyeyi, babamın bana verdiği saate bakıyordum üstümde ki kadifemsi takım elbise ile. Yağmur yağıyordu sanki zaman akıyor ve ben duruyor gibiydim. Zaman geçtikçe yerimde duruyordum. Olanların hiçbirini unutmayan bedenim, hiçbir şeyi değiştirmek istemiyordu. Düşen suyun ağırlığı, üstüme değdikçe gülümsüyordum. Gerçekten, bu olan ben miydim? Neredeydim? Kesinlikle bilmiyordum. Kaderin cilvesi beni her yere alıp götürürken, saatime baktım. Akmayan zamana takılı kalmış gibiydim, sonra çevirdim düğmesini. Yapmam gereken şeyleri biliyor gibi. Gülümsedim yavaşça, eğer senin içinse bunu yapabilirim diye düşünüyordum. Gülümsedim bir kez daha, düşünüyordum, sensiz kalan bedenimin çektiği acıyı. Buruk bir gülümseme ile olsa da gerçekten acıtıyordu bu gülümseme beni. Hatırlıyordum, her şeyi. Her güzel anıyı. Her güzel kareyi, bir sinema filmi gibi. Her karesinin altında farklı mesajlar yatan bir sinema filmi gibi. Sana baktıkça, gerçekten, eriyordum içten içe. Elimdeki güçleri eğer ki iyi kullansaydım, burada olacak gülümsemene bakıyordum. Zamanın bir süre sonra akmaya devam ettiğini hissetmiştim, yağmurun hızı her zamankinden daha farklı ilerlerken biliyordu, şemsiyesi onu sadece yağmurdan korurdu, başka hiçbir şeyden koruyamazdı.

Yürümeye devam etti, hastaneye doğru, zamanın değiştirdiği şeyleri biliyordu ama daha fazlasını değiştiremediği için kendini suçlu hissediyordu. Biliyordu, her şeyin neden olduğunu. Araştırma yapması da gerekiyordu ama. Hastaneden içeri girdiğinde boğazında hissettiği o acı...

Neden burada olmak zorundaydık? Kollarımın arasında yeterince mutlu değil miydik? Eğer seni koruyabilseydim hala burada olur muyduk? Eğer seni yeterince sevseydim benimle kalır mıydın hala? Tarzında sorularla kafasını dolduruyordu. Birkaç kez zamanda gitmek veya gitmemek ona hiçbir şey kazandırmamıştı. Hala bekliyordu, acı içinde. Ne yapacağını hala bilmeyen bir aptal gibiydi. Kafasını şöyle bir salladı, biraz daha güç dedi. İnsanlar yanından geçip giderken, ona deli gözüyle bakarken, göz yaşlarını bir an olsun durduramadı. Olduğu durumu kimseye anlatamazdı, anlatsa bile tam tamına kimse anlayamazdı. Gözden kaybolmak istiyordu, sanki her şey onun suçu gibi hissediyordu. Zamanında onu tutan, düştüğünde onu kaldıran eli arıyordu gözleri. Yoktu işte, daha fazla ne gelirdi elden? Yapamayacağı şeyler için ağlıyordu. Gücünün tamamını kullanırsa ne olur bilmiyordu işte. Şemsiyesini kapattı ve içeri girdi. Onu koruyan hiçbir şey yoktu artık. Onun olmadığı gibi... İçeriye girdi ve ağlamayı kesmeyi düşündü, biraz olsun ağlamaktan kurtulmayı istedi. Onun gülüşü ile gülmeyi istedi.

Asansöre doğru yürüdü. Bunun sırası şimdi değildi. Ayakta ağlamayı bir kenara bırakmalıydı. Asansörden yukarı çıkarken, onların yanında duran insanların onun gibi yıkılışlarını düşündü. Gerçekten...

Bunu hepimiz yaşamak zorunda mıydık?

Gerçekten bunların hepsi bize olmak zorunda mıydı? Bilmiyordu. Geçip giden zamanlar için acı çekiyordu. Neden onların bir şeyleri kaybetmesi gerektiğini hiç anlamıyordu, gerçekten anlamıyordu. Asansörden indi, baygın ve bitik gözlerle. Koridorda onun gibi olan bir sürü insan gördü ama en sonuncu odanın orada onun gibi bakan tanıdık kişiyi unutamadı işte. Yine kendini suçladı, ayakları geriye giderken onu görünce, durduramadı bu suçlamayı. Elden ne gelirdi ki? Onun da, onu görmesi gerekirdi değil mi? Utana sıkıla, kendinden nefret edercesine bir his ile tanıdık kişinin yanına gitti, hafifçe yanındaki sandalyeye kendini bıraktı. Koltuk yoktu, onun gibi bir insan için koridora koltuk bile koyamamıştılar. O bunları hak etmemişti. O buraya ait bir ruh değildi, gülümseyip, devam etmesi gerekirken bu gri yere mahkum kalmamalıydı. Yanındaki insana doğru döndü gözlerinden yaşlar damlarken, boğazı düğümlenirken onu gördüğünde çıkan sözleri söylemeye devam etti.

Elden ne gelir ki? Başka ne diyebilirdi? Hepsi onun suçuydu, bunu kim değiştirebilirdi ki? Gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ederken söyleyivermişti o iki cümleyi işte.

"Ben çok özür-r d-dilerim, g-gerçekten ç-ço-ok ö-zür dilerim, J-Joo-h-heon."

Nefesi kesile kesile söylediği sözler karşısında aldığı tek cevap omzuna birkaç pat pat ve yanından gidilmesiydi. Haklıydı, onun yanında durmak istemiyordu çünkü en yakının aldığı bu halin sorumlusu tam karşısında duruyordu. Yüzüne tükürmesi gerekirken en azından omzuna dokunmuştu değil mi? Bütün enerjisinin emildiği bugünlerde en azından bir destek bulmuştu. İyi yönünden bakacak kadar acizdi işte şu an. Gözlerindeki yaşları tek tek elleriyle sildikten sonra odasına doğru döndü ve son bir güçle ayağa kalktı.

İçeriye doğru girmeden önce hafifçe gülümsedi.

Hissederdi değil mi? Mutsuz olsa hissederdi, üzülürdü o da benim gibi diye düşündü. Üzülürdü tabii, o yumuşacık kalbiyle o kadar üzülürdü ki, hasta yatağında ağlardı onunla. O yüzden gülümseyerek içeri girdi. Herkesin gittiğini gördü ilk önce. Bu gerçeklik yüzüne çarparkende yine gülümsedi. Çünkü onu üzmek istemiyordu ama içi kan ağlıyordu, onun bu saatlerde geldiğini bildikleri için gelmiyordular bu saatlerde, eğer o tüm gün kalmak istese yapamıyordu da, bu gerçekler suratına çarparken, yine de gülümsedi. Neden üzecekti ki onu? Daha ne kadar üzebilirdi zaten, onu bu hale getiren oyken daha ne kadar üzebilirdi sevdiği adamı, buruk ve düşmüş moduyla beraber yanındaki sandalyeye hafifçe oturdu, onu rahatsız etmemek amacıyla.

Hafifçe ellerine ellerini uzattı, hiçbir can olmayan ellerini onu hissediyormuş gibi sıkıca tuttu. Ellerine hafifçe eğildi ve koklaya koklaya içine çekti. O kadar özlemişti ki... Şu hastane parçası odasında bile kokusunu koruyan tek insandı o, o kadar mükemmeldi onun için. O kadar çok seviyordu ki... İnsan sevdiğini en çok üzermiş, bu söz öyle doğruydu ki... Onu en fazla sevdiği üzmüştü, onu bu hale getirdiği için kendinden nefret ediyordu. Göz yaşları sessizce birer birer akmaya devam etmişti. Yanında ağlamamak için kendini hep tutsa da sonunda kendini onun yanında ağlarken buluyordu. Çok şeyi araştırması gerekiyordu, onu bu hale getirdiği gibi bazı şeyleri de değiştirmesi gerekiyordu. Bunu biliyordu ama nasıl yapacağını hala bilmiyordu. Zamanın içinde gidip gelirken, aklında takılı olan o insana yardım edemiyordu. Herkese yardım edebiliyordu ama ona edemiyordu. Ona edemedikten sonra ne anlamı vardı? Bilirsiniz herkesin onsuz yaşamayacağı birisi vardır, onun içinde bunun cevabı karşısında hastane odasına sıkışmış adam vardı. Ne yapsa olmuyordu, sırtına batan bir nefes ağrısı gibi, geçmiyordu. Nefes alıp verdikçe kendine gelemiyordu. Batıyordu ve daha fazla acıyordu. Ciğerleri havayla dolarken bıçaklar saplanıyor gibi hissediyordu, yaşam isteğini giderek kaybediyordu her nefes alışında. Çünkü onun sevdiği solmuştu ve o da onun yanında bu halde olduğunu gördükçe soluyordu. Kendisini suçlamadığı bir saniye bile yoktu. Aklına geldikçe doluyordu gözleri, bugünlük bu kadar yeter demişti kendine ama ağlamaktan başka çaresi yoktu. Ellerine kapanarak ağlıyordu işte yanında. Gittikçe zayıflayan bedene bakıyordu arada. Ne kadar seviyordu onu? Biliyordur, umarım biliyordur, diyordu içinden. Umarım, bundan sonra benden nefret etmez diye içinden binlerce kez geçirip, dua ediyordu. Onunla geçirdiği zamanlara o kadar bağlanmıştı ki... Onsuz yapamayacağını gayet iyi biliyordu. Onsuz yaşamayacaktı, bunu biliyordu.

Birkaç saat böyle geçerken gitme vaktinin geldiğini anlayınca elini son kez öptü ve ayağa kalktı. Hafifçe kapıya doğru yürürken son kez ona baktı ve içinden ona bir şeyler söyledi. Daha fazla dayanamayarak ağlayarak dışarı çıktı. O çıktığında tüm gözler onun üzerindeydi, onlara bakıp bir şey olmadığını söylercesine kafasını salladı ve oradan çıkıp gitti. Zaten onu orada daha fazla isteyen biri yoktu. Sadece o ağlayınca ona bir şey olduğunu sanıp panik etmiştiler. Derin bir nefes aldı ve evinin yolunu tuttu...

Sanki artık oraya ev diyebilirmiş gibi...

Sanki onsuz oranın bir tadı varmış gibi...

Gidiyordu işte...

Ama aklı ve kalbi hala buradaydı...


Y/N; İyi okumalar dilerim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Follow : Find YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin