eight: necromancy

6.6K 705 424
                                    

The Spooks, Cold

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

The Spooks, Cold

Ben her zaman gerçekçi, duygularıyla değil mantığıyla hareket eden bir insan olmuştum. Anı yaşamak bana göre değildi, hayatım bir düzen ve plan üzerinden ilerlemeliydi. Arkadaşlarım bunun için bana ruhsuz, duygusuz, buzdolabı gibi aptalca lakaplar takmış olsalar da, ben buydum ve halimden de gayet memnundum. Fakat bir süredir, daha doğrusu Kim Taehyung ile yaşadıklarımdan sonra, sanki mantıklı olan tarafımı bir kenara bırakmış gibiydim. Öfkeme yenik düşüyor, gereksiz bir hırsa kapılıyor ve soğukkanlılığımı koruyamıyordum. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Evime izinsizce gelip, beni utanmadan tehdit etmiş olmasını hazmedememiştim. Gerçekten öfkeliydim ve bir şey yapmadan odamda oturmaya devam edersem kesinlikle kafayı yiyecektim. Olaylar fazla ani gelişmişti ve ben o an Taehyung'a istediğim gibi haddini bildirememiştim. Fazla düşünmeden hemen Rosé'ye mesaj atmış, gitmek için can attığı o Jimin'in partisine onunla geleceğimi söylemiştim. Hemen kısa bir duş almış, siyah bir kot pantolon ve üzerime omuzlarımı açıkta bırakan beyaz bir kazak giymiştim. Uzun sarı saçlarımın uçlarını dalgalandırmış ve annemin bana hediye olarak aldığı -ilk ve tek- ucunda ufak bir kalp olan kolyeyi takmıştım boynuma. Hafif bir makyaj ve siyah topuklu botlarla kombinimi tamamlamıştım. O partideki kızların yanında fazlasıyla sönük kalacağımı biliyordum ama abartıdan hoşlanmıyordum ki zaten amacım eğlenmek falan da değildi. Gidecek, o partide Taehyung'ı bulacak ve onun göklerde gezinen egosunu yerle bir edecektim.

Siyah, küçük askılı çantamı yanıma alarak evden çıkmış ve çoktan kapımın önünde beni bir taksinin içinde bekleyen Rosé'nin yanına gitmiştim. Jimin'in oldukça zengin olduğu herkes tarafından bilinirdi, evi ise şehrin biraz dışında tamamen dubleks evlerden oluşan bir sitenin içerisindeydi ve oraya yürüyerek veya otobüsle gitmemiz de imkansızdı. Ne yazık ki harçlıklarımızdan kalan son parayı da bu taksiye vermek zorundaydık.

Rosé'yi dudaklarına sürdüğü kıpkırmızı bir ruj, üstünde siyah bir kot etek ve aynı renkte bir büstiyerle gördüğümde ufak çaplı bir şok geçirdiğimi itiraf etmeliydim. Rosé'de tıpkı benim gibiydi çünkü. Partilerden ve alkollü ortamlardan pek fazla hoşlanmazdı ve bacaklarını beğenmediğinden dolayı da etek giymezdi. Doğal olarak onu bu halde görmek şaşırtmıştı beni.

Jimin'in evinin önüne geldiğimizde ücreti ödemiş ve taksiden inmiştik. Daha bahçeye dahi girmemiştik fakat şimdiden evden yükselen müzik kulaklarımızı sağır etmeye yetmişti bile. Rosé fazlasıyla gergindi, taksiye bindiğim andan beri güzel olup olmadığını, makyajının nasıl olduğunu sorup durmuştu. Aklından geçenleri bilecek kadar iyi tanıyordum onu, kendine fazlasıyla özen göstermişti çünkü Jimin'in dikkatini çekmek istiyordu. Ona bunu söylediğimde inkar etmiş olsa da, biliyordum işte. Eve girdiğimizde neredeyse bütün okulu burada görmek şaşırtmamıştı beni. Okulun en popüler çocuklarından biri parti veriyordu, bizim akbabalar bu fırsatı kaçırır mıydı hiç? Asla.

strawberries and cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin