123 19 32
                                    

  Jisung, hizmetçiler tarafından açılan kapıdan içeri girdi. Kapıyı açan hizmetçi ondan bir yaş büyük olan arkadaşı Chenle'nun -her zamanki gibi- odasında olduğunu söylediğinde koşar adımlarla merdivenlerden çıkıp Chenle'nun odasının bulunduğu koridora saptı. Bu evde bir sürü oda vardı. Çoğunun ne işe yaradığını bilmiyordu, gerekte yoktu zaten. Sadece Chenle'nun odasını bilmesi yeterliydi onun için. Sadece onun odasına giderdi adımları hızla atan kalbiyle. Chenle'yu göreceğinin heyecanıyla o kadar hızlı atardı ki, Jisung kalp krizi geçireceğini düşünürdü. Ama her zaman gördüğü birini her görmeye geldiğinde kalbinin bu kadar hızlı atması nedendi? Her zaman olduğu gibi yine hızlı atan kalbiyle kapıyı tıklattı. Kısa süre sonra gelen 'gir!' Komutuyla kapıyı açıp içeri girdi. Kapatırken ise odayı gözleriyle tarayıp Chenle'yu aradı. Sonunda onun yere oturmuş kağıtlardan bir şey yapıp kavanoza koyduğunu gördü. Merakla yanına gidip oturdu. "Ne yapıyorsun hyung? Bunlar ne?" Chenle elindeki kağıdı kesmeyi bırakıp gülümseyerek Jisung'a baktı. "Kağıttan yıldız yapıyorum. Hemde bir kavanoz dolusu." Jisung yerdeki bir sürü küçük yıldızın çizilmiş olduğu kağıdı eline aldı. "Peki ama neden?" Chenle kesme işine geri dönerken Jisung'un sorusunu cevapladı. "Hoşlandığım kişiye vermek için. Etrafımda gördüğüm çoğu kişi itiraf ederken zorlanıyor. Bende ona bir kavanoz dolusu yıldız vereceğim. İçinde de bir not olur. Neden ona bir kavanoz dolusu yıldız verdiğimi anlamayabilir sonuçta." Jisung kalbine bir ağırlık oturduğunu hissederken neden böyle hissettiğini anlamamıştı. Ama o kavanozu kendisine vermesini istediğini anlamıştı. "Peki şu an o kavanozu vermek istediğin biri var mı?" Chenle dudaklarına yerleşen gülümsemeyle omuz silkti. "Belki. Ama henüz 12 yaşındayım. Biraz daha büyüyünce vermek istiyorum." Jisung'un hiç hoşuna gitmemişti bu. Elindeki kağıdı geri yere koyarken canının sıkkınlığını sesine yansıtmamaya çalıştı. "Ya eğer büyüdüğünüzde ayrılırsanız? O zaman ne yapacaksın?" Chenle kestiği küçük bir yıldızı daha kavanoza koyarken kendinden emin bir şekilde konuştu. "Ayrılmayacağız. Ama eğer ayrılırsakta bulurum onu. Ne yapar ne eder bulurum." Jisung büzdüğü dudaklarıyla bacaklarını kendine çekip kollarını doladı etrafına. "Çok kararlısın. Kıskandım açıkçası."

"Kıskanma ben sanada yaparım Jisungie." Chenle'nun alayla söylediği cümleyle Jisung kafasını dizlerine yasladı. "Yok, kalsın. Teşekkürler."

"Bu arada Jisungie." Başka bir kağıt alıp çizilmiş olan küçük yıldızları kesmeye başladı."bence sende benim gibi yapabilirsin." Kafasını koyduğu dizlerinden kaldırdı. "Ya 'üzgünüm, beğenmedim.' derse?"

"O zaman bana verirsin." Chenle'nun alayla söylediği cümle Jisung'un -sanki hiç atmıyormuş gibi- kalbinin daha da hızlı atmasına sebep olmuştu. "Alır mıydın peki?" Kafasını sallayıp elindeki makası ve kağıdı bırakıp oturduğu yerde Jisung'a doğru kaydı. "Elbette alırdım. Sen veriyorsun sonuçta." İki eliyle uzanıp Jisung'un bir elini kavradı. "O benim için çok değerli olur."

☆☆☆

  Jisung kalktığından beri hipnoz olmuş gibi çalışma masasında duran yıldız dolu kavanoza bakıyordu. Küçükken Chenle'ya karşı olan hislerini anlamamıştı ama şimdi büyümüştü. 18 yaşında ve hislerinden emin bir gençti artık. Chenle'ya aşıktı. Ve o aşkını itiraf etmek için Chenle'nun küçükken ona verdiği tavsiyeye uyup bir kavanoz dolusu yıldız verecekti sevdiğine. Tek sorun zamandı. Chenle ona yakında sevdiği kişiye kendi yaptığı kavanozu vereceğini söylemişti. Jisung acele etmesi gerektiğini biliyordu yinede her vermeye karar verdiğinde hemen vazgeçiyordu. Ama bugün öyle almayacaktı. Sabah kalktığı gibi Chenle'ya buluşmaları gerektiği çünkü ona çok önemli bir şey söyleyeceği hakkında bir mesaj atmıştı. Mesajı silmemek içinde telefonu kapatıp çekmeceye koymuştu. Sonunda kavanoza bakmayı bırak bakışlarını duvardaki saate çevirdi. Saatin 10'a geldiğini görünce hızla yataktan kalkmış hazırlanmaya başlamıştı. Ne ara zaman geçmişti anlamamıştı bile. Hazırlamasının bu kadar uzun sürmesini beklemiyordu. Neredeyse yarım saat boyunca bütün kıyafetlerini farklı farklı kombinlerle denemiş en sonunda soluk yeşil bi gömlek ve siyah kot pantolonda karar kılmıştı. Aynanın karşısına geçip pembeye boyattığı saçlarına bir düzen vermeye çalıştı sonrada. Sonunda saçları biraz daha düzenli göründüğünde çekmeceye koyduğu telefonunu ve ders masasının üzerindeki yıldız dolu kavanozu aldı. Gideceği yere biraz erken gidecekti. Odasından çıkmış evin kapısına doğru ilerlerken mutfakta kahvaltı hazırlayan annesine seslendi. "Anne, ben çıkıyorum!" Tam ayakkabılarını giymiş kapıyı açacaktı ki annesinin ona seslenmesiyle durdu. "Nereye gidiyorsun bu saatte oğlum?" Ellerini üzerindeki önlüğe silerek gelirken merakla sordu. "Şey, bir arkadaşımla buluşacağım. Kahvaltı için sözleşmiştik. Dün söyleyecektim sana ama unutmuşum. Az önce mesaj attı, buluşma yerine çoktan gelmiş bile. Şimdi diyemem ki ben gelemem, değil mi?" Elini ensesine atıp acıklı bakışlar atarak üzgün bir tonda konuşmuştu. Annesi küçük bir tebessümle kafasını iki yana salladı. "İyi, git. Ama paran var mı?" Jisung gözleri yerde dolanırken bir şeyler düşünmeye çalıştı. "Eee, şey, o evde yapıp getirecekmiş. Piknik gibi yani." Annesi ağzından şüpheli bir hımlama dökülürken eliyle Jisung'un tuttuğu kavanozu işaret etti. "Bu ne peki?" Jisung iyice paniklerken geri geri adım atmaya başlamıştı. "Bi-bir şey değil ya." Kapıya varıp hızla açarak dışarı koştu. "Sonra görüşürüz anne! Seni seviyorum!" Hızla uzaklaşırken annesinin yüksek sesli hayıflanmalarını işitmişti. Polisiye dizisinde sorgulama yapan polis sanki bu ne böyle? Bir süre sonra artık koşmaktan yorulduğu için yavaşlayıp derin bir nefes alarak yürümeye başladı. Her adımında kalbinin sesi kulaklarında yankılanıyor, kavanozu tutan elleri buz kesiyordu. Oraya varmadan bayılıp kalacağım galiba. Buluşma yerine yaklaştıkça nefesleri ufak ufak sıklaşmaya başlıyordu. Yapabilirim. Sadece kavanozu vereceğim. En azından ona karşı olan hislerimi bilmeye hakkı var. Her ne kadar karşılık alamayacak olsamda ona bu kavanozu vereceğim. Tıpkı onun sevdiği kişiye kavanozunu vereceği gibi. Bu düşünce canını çok sıkmıştı. Burnunun ucu yanıyor, gözleri buğulu görüyordu. Ağlamamalıydı. Şu an ağlamamalıydı. Aşkını itiraf ederken ağlarsa Chenle ona acıyabilirdi. Kendisine acıyarak bakmasını istemiyordu. Ayrıca onun aklında iyi bir itiraf bırakmak istiyordu. Dalmış olduğu düşünceler ve kendi içinde vermiş olduğu savaşlar eşliğinde sonunda buluşma yerine gelmişti. Onların hemen her anına eşlik etmiş olan dev ve yaşlı ağacın yeni yeni yeşeren yapraklarının altı. Onunla ilk konuşmaya başladığı yerdi burası. Onların onca sarılmalarına, üzüntülerine ve mutluluklarına şahitlik etmişti bu yaşlı ağaç. Şimdide karşılıksız bir aşkın itirafına şahitlik etmeyi hak ediyordu Jisung'a göre. Aklına bu ağaç altındaki bazı anıları doluşurken yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Sonra bir korku sardı düşüncelerini. Ya Chenle sevdiği kişiyle olunca kendisini, bu ağacı ve o kadar anıyı bir köşeye atarsa? Peki ya ikisinin anılarına şahitlik etmiş bu ağacın önünde Chenle sevdiği kişiye itirafta bulunursa ve bu ağaç Chenle ile onun anılarını silip o ikisinin anılarına şahitlik ederse? İstemiyordu. Onun Chenle'su elinden gidince geriye bu ağaç ve anılar kalacaktı. Ve Jisung bu ağacın elinden alınmasını istemiyordu. Omzuna dokunan elle ve kendisine seslenilmesiyle kalbini sıkıştıran düşüncelerden uzaklaşmış gelen kişiye bakmıştı. "Oh, Jisungie neden ağlıyorsun?" Chenle'nun, ellerini uzatıp yanaklarını kavrayarak baş parmağıyla yanaklarına süzülen gözyaşlarını silmesiyle ağladığını yeni yeni idrak ediyordu. "Canını sıkan bir şey mi oldu?" Jisung burnunu çekip kafasını iki yana sallarken Chenle elinde tuttuğu kavanozu fark etti. Bir sürü küçük renkli yıldızın olduğu kavanoz. "Red mi edildin?" Yüzündeki acı tebessümle bakışlarını tekrar Jisung'un yüzüne çıkardı. Jisung tekrar kafasını iki yana sallamıştı. "O zaman bu yıldız dolu kavanoz neden yanında?" Jisung bakışlarını elindeki kavanoza indirdi. "Bu... senin için." Chenle yüzündeki gülümseme silinirken ellerini Jisung'un yanaklarından ellerine indirdi ve kendisine uzatılan kavanozu geri ittirdi. "Jisungie bu kavanozu hoşlandığın kişiye vermelisin demiştim. Eğer kabul etmezse alırım, unuttun mu?" Jisung durmak yerine daha da fazla akmaya başlayan yaşlarla kavanozu tekrar uzattı. Hiçte planladığı gibi olmuyordu şu an. "Neden anlamıyorsun? Bu kavanozu sana veriyorum çünkü haşlandığım kişi sensin Chenle." Derin bir nefes alıp kavanozdaki bakışlarını Chenle'nun gözlerine çıkardı. "Aşık olduğum kişi sensin Chenle." Emin bir şekilde söylemek istediği cümle dudaklarından bir fısıltı olarak dökülmüştü. Chenle ise ne diyeceğini bilemez bir şekilde elleri hâlâ Jisung'un ellerinde kocaman açılmış gözleriyle sessizce duruyordu. Etraflarındaki çocukların çığlıkları ve yetişkinlerin muhabbetleri dışında birde Jisung'un iç çekişlerini duyuyordu Chenle. Bir şey demeliydi. Benimde kavanozu vereceğim kişi sensin Jisung. Benimde aşık olduğum kişi sensin. İçinden binlerce kez söylediği cümleler dudaklarından bir türlü dökülmüyordu. Yapamıyordu, donmuş kalmıştı. Tuttuğu elleri daha da sıktı ve boğazında oluşan yumruyu geçirmek için seslice yutkundu. "Aşığım." Ağzından dökülen tek bir kelimeyle Jisung'un iç çekişleri yerini sessizliğe bırakmıştı. Chenle tekrardan yutkundu. "Bende sana aşığım Jisungie. O kavanozu sana verecektim ben. Ama..." Jisung'un elinde tuttuğu kavanoza baktı. "Sen benden önce davrandın." Jisung derince iç çekip çatallaşmış sesiyle konuştu. "Yani sen... sen benim için mi yaptın o kavanozu?" Chenle yüzünde oluşan kocaman tebessümle kafasını hafifçe aşağı yukarı sallayarak onayladı. "Ba-bana... sen bana aşıksın?" Tekrar onayladı ve ekledi. "Hemde çok." Jisung elindeki kavanozu hafifçe aşağı yukarı salladı. "O zaman... bunu kabul etmelisin." Dudaklarını büzerek söylediği cümleye kıkırdadı Chenle. "Çok tatlısın Jisungie." Kavanozu Jisung'un ellerinden kollarının arasına alıp sıkıca sardı. "Ben seninkini aldım ama sen benimkini almadın. Sanırım seni şaşırtmak için uzun bir zaman bekleyeceğim." Kolları arasındaki kavanozu daha sıkı sararken Jisung'la aralarındaki mesafeyi kapatıp kafasını omzuna yasladı. Jisung burnunu çekip iki yanda boş boş sarkan kollarını Chenle'nun etrafına sardı. "Sadece sevgin yeterli."
  Ve o hemen hemen bütün anlarına şahitlik eden yaşlı agaç karşılıklı aşklarının başlangıcınada şahitlik etmişti.

☆☆☆
  Çok iyi olmadı ama umarım yüzünde çok çok ufakta olsa bir gülümseme oluşur ve beğenirsin lovelyyclifford

  NCT127-Sun&Moon

Bir Kavanoz Dolusu Yıldız/ChenSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin