Meraba arkadaşlar yeni bölümle karşınızdayım. Çok tutmicam keyifli okumalar sizleri çok seviyorum 🍎🍎
Bir zamanlar, bir zamanlardan kastım bundan yirmi yıl önce...
Ufak bir pencere sayesinde içeriye girmek için mücadele eden ışık hüzmelerinin aydınlattığı karanlık bir oda,
Odanın içinde beşik,
Beşiğin içinde bebek...
Bir kaç tutam hıçkırığın eşlik ettiği feryat figan ağlamalar duvarlardan sekerek pencereden bir yol bulmak istiyor. Bir yol bulup herhangi birinin kulağına dokunmaya çalışıyor.
Herkes sağır,
Herkes dilsiz...
Bebekler ağlarken gözlerinden yaş gelmezmiş. İnanın bunu nerden duyduğumu bilmiyorum. Belki çaycı Asiye Teyzeden, belki otobüs şöfürü Ahmet amcadan, kim bilir belki de yırtık bir romanın herhangi bir sayfasından.
Biraz düşününce tek ihtimal yankılanıyor beynimin duvarlarında. Acaba bebekler çok ağlıyor diye mi gözlerinden yaş gelmiyor.
Artık kuvvetli çığlıklar değildi karanlık odanın duvarlarına çarpan.
Yorgun düşmüş...
Evet, evet ağlamaktan yorgun düşmüş el kadar bir bebeğin cızırtılı sesiydi bu ve artık birilerine kendini duyurma çabasında değildi...
Odanın içinde beşik,
Beşiğin içinde bebek,
Bebek yorgun ve bitik...Kulaklarıma ilişen hafif tonlardaki müzik sesiyle hantallaşmış göz kapaklarımı milimlik dereceyle açmaya çalıştım. Savaş sonrası bir yorgunluğa sahibim. Göz kapaklarıma biraz daha işkence etmekte fayda var. Gözlerimi biraz daha açıp etrafıma bakındım... Pencereden gelen aydınlıkta mücadele etmeye çalışan bir karanlık. Burası bir yatak odasıydı ama neredeydin ben???
Bu sorunun cevabını düşünmeyi biraz daha erteleyerek gözlerimi kapatıp tekrar karanlığa gömüldüm.
'Ama sen bir eskort olmak için çok küçüksün'
'Üçümüze yetebilecek misin minik serçe'Karanlığın içinde kırık bira şişesiyle kendisini korumaya çalışan bir kız...
Ağlamamak için direnen kızarık gözler..
Ağlayarak güçsüzlüğünü belli etmemliydi..'Şuna da bakın serçemiz bir hayli cevval'
'Uzak durun benden'
'Sesimi duyan yok mu yardım edin bana'Toprağa düşen tek damla gözyaşı...
Ve bir adam
Yada bir kurtarıcı...
Bir hışımla açılan gözlerimin önünden geçen sahnelerin hepsi beynimin bana
'Sen bunları dün gece yaşadın 'demesiydi. Hiç istemesemde aklımdan silinmeyecek dünün her karesi.Dün yaşadıklarımı kafamda evirip çevirmeyi bir yana bırakarak sere serpe yayıldığım yataktan kalkma çabalarına girmeyi denedim. Uykuyu sevmeyen bedenim uzun süre yatakta kalmamın sinyallerini omurgama saplanan ağrıyla gösteriyordu. Yatakta önce oturur pozisyona gelerek ayaklarımı parke zemine indirdim. İçersinin hafif serin olmasına rağmen saç diplerimdeki ıslaklık terlemiş olduğumu gözler önüne seriyordu.
Nerede olduğumu anlamam için ufak bir keşif şarttı. Buna istinaden ayağa kalkarak odanın açık olan kapısından çıkıp etrafımı izledim.Bulunduğum oda uzun bir koridorun sonundaydı. Koridorun başında ise bir alt kata inen döner merdiven bulunuyordu. Nerde ve kiminle olduğumu bilmemenin vermiş olduğu iç güdüyle adımlarımı sessiz ve yavaş atıyordum.
Merdivenlerin sonunda salon olarak kullanılan geniş alanda ağırlıklı olarak siyah ve ametist renkleri tercih edilmişti biraz daha ilerleyerek salonun ortasına geldiğimde içeride yankılanan müzik sesine karışan sesle ufak çapta bir korku yaşamıştım.
"Çıplak ayakla gezersen çocuğun olmaz"Arkamı dönerek sesin sahibine hitaben;
"Dün gece ne oldu, ben buraya nasıl geldim, siz kimsiniz ve daha buna benzer birsürü soru... Espri yapmak yerine bana bunların cevabını vermeye ne dersiniz bayım"Elindeki bardakta bulunan kahveden bir yudum alıp bulunduğum yere doğru gelerek aramızdaki mesafeyi aza indirdi. Bardağı L koltuğun önündeki sehpaya inidirip yayvan bir şekilde koltuğa kuruldu.