Habits, outsideOUTSIDE
"İnanamıyorum, böyle bir şeyi yapmadan önce bana sormak aklınıza gelmedi mi?"
Sinirden ya ölecektim ya da karşımda oturan ve arkamdan iş çevirdiklerini öğrendiğim arkadaşlarımı öldürecektim. Sakin kalmaya çalışıyordum fakat bu oldukça zordu, kendimi aptal yerine konmuş gibi hissediyordum. En yakın arkadaşlarım olarak nitelendirdiğim -bunlar Rosé ve Jennie oluyor- insanlar adeta benimle dalga geçmişlerdi, nasıl sakin kalabilirdim ki?
"Dramatize etmeye bayılıyorsun Lisa," Jennie sıkıntıyla soludu. "Sana çocukla evlen diyen olmadı. Alt tarafı küçük bir oyun oynadık, hepsi bu."
Dudaklarımdan sessiz bir 'hah' döküldü. Gerçekten hala bundan bir oyun olarak bahsetmeleri onları öldürme isteğimi fazlasıyla körüklüyordu. Dün gece Jimin'in evindeki ruh çağırma saçmalığının aslında ani gelişen bir olay olmadığını öğrenmiştim. Rosé ve Jennie'nin, bunu ben ve Jungkook'u yakınlaştırmak için yaptıkları bir plan olduğunu itiraf etmelerinden beri öfkem geçmiyordu. Eğer oyunu yarım bırakmasaydım daha ne saçma sorular sorup beni zor durumda bırakacaklardı, sadece Tanrı bilirdi.
"Senin hiç korkmamandan anlamalıydım," dedim Jennie'ye onaylamaz bakışlar atarken. O ise yeni kestirdiği kısa saçlarını savurmuş, alayla dudaklarını yukarı kıvırmıştı.
"Bazen o kadar aptal oluyorsun ki, nasıl okulun en zeki kızı olduğunu sorguluyorum."
Gözlerimi devirirken söylediklerini görmezden geldim. "Jungkook'un bana karşı olan ilgisinin farkındayım ama onu umut vermek istemiyorum. Lütfen bir daha böyle bir şey yapmayın."
"Neden?" dedi Jennie aniden. "Jungkook hoş bir çocuk ve aynı zamanda kibar." Masanın üzerinde eğilip sinir bozucu bir şekilde göz kırptı ve fısıldadı. "Yatakta da iyi olduğuna eminim."
Suratımı buruşturmadan edemedim ama Jennie utanmaz bir kız olduğundan, bu sözleri şaşırtmıyordu beni. "Kes sesini," dedim sinirle solurken. "Öyle bir şey olmayacak diyorum sana."
Jennie tekrardan arkasına yaslanırken homurdanmayı da ihmal etmemişti. Gözüm konuşmanın başından beri sessiz olan Rosé'ye takıldığında, onun telefonuna bakarken otuz iki dişini gösterecek şekilde sırıttığını gördüm. "Rosé?" demiştim fakat o mesajlaşmaya öylesine dalmıştı ki, beni duymuyordu bile.
"Hey!" dedim bir kez daha koluna dokunurken. Sonunda küçük gözlerini ekrandan çekip bana bakabilmişti. Dudaklarında hala onu oldukça şapşal gösteren bir gülümseme vardı. "Kiminle konuşuyorsun sen öyle?"
Rosé'nin gülümsemesi genişlerken neşeyle şakımıştı. "Jimin ile. Sabahtan beri mesajlaşıyoruz ve Tanrım... Mutluluktan ölmek mümkünse, benim vaktim gelmiş demektir."
Ah, en azından birimizin keyfi yerindeydi. Rosé'nin yıllardır süren platonik aşkı belki de sonunda bir karşılık buluyordu ve ben onun adına fazlasıyla mutluydum. Fakat bu kadar hızlı olmasını da beklemiyordum, sadece bir gecede hepimizin hayatında değişen birçok şey olmuştu. Garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries and cigarettes
Fanfictionlalisa manoban, şimdi seni bütün okulun önünde öpeceğim ve sen, bu haftaki okul gazetesinde kendi haberini yapmak zorunda kalacaksın.