Nedendir bilinmez ancak, uykuya en ihtiyacınız olduğu zamanlarda mutlaka sizi rahatsız edecek ve ya uykunuzu bölecek şeyler olur. Bunlardan biri de telefondur. Lanet olası telefonlar neden çalar ki? Yatmadan önce o aptal aleti sessize almadığım için kendime güzel bir sövdüm. Ardından durmadan ve ısrarla çalan telefonumu aramaya koyuldum. Nereye gidebilirdi ki bu? Yattığım yerden bulamayacağımı anlayınca sinirle ayağa kalkıp güya üzerime örttüğüm pikeyi köşelerinden tutup havalandırdım. Saniyesinde telefonumun hafif bir gürültü eşliğinde yere düşmesi bir oldu. Ben bütün bunları yapana kadar arayan kişi her kimse kapatmıştı sanırım açmayacağımı anlayınca. Eğilip yere düşen telefonumu elime almamla tekrar çalmaya başlamıştı. Ekranda gördüğüm “Teyzecim” yazısı şaşırmama neden olmuştu. Umarım teyze. Umarım önemli bir şeydir arama sebebin. Yoksa anne yarısı demem dalarım.
“Canım teyzem. Sabah sabah bilmem kaçın köründe nasıl da ararmış beni?”
Sesimdeki agresif tınıyı fark etmiş olmalı ki karşı taraftan bir kahkaha yükseldi. Tamam, bu iş gittikçe sinir bozucu olmaya başlamıştı. Teyzemin kahkahaları bitene kadar telefonu sadece kulağımdan uzaklaştırmakla yetindim. Neden hala gülüyordu ki? Ben burada uykusundan mahrum edilmiş masum bir kızım. Şimdi mağdurum da mağdurum diye başlayabilirdim. Tabi teyzem sonunda konuşmaya karar vermiş olmasaydı.
“Meliscim, öncelikle saat on. Abartılacak kadar değil. Neyse konuya giriyorum hemen. Henüz ablamla konuşmadım ama önce senin fikrini duymak istiyorum. Diyorum ki bu yaz Mersin’e gelsen tatile. Hem seni çok özledik. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Ne dersin?”
Şaka mı bu? Allah’ım n’olur annemlere akıl fikir ver de bana izin versinler.
“Teyzem benim ya. Canımsın ama iş bana kalsaydı şu anda ışınlanır gelirdim. Ama annemler sorun çıkarır gibi.”
Sesime kattığım umutsuzluğun teyzemin bana acımasına ve ailemle bizzat kendisinin ikna edici bir konuşma yapmasına yardımcı olur diye umuyordum.
“Tamam tamam sen onu bana bırak. O zaman ben birazdan ablamı arayayım. Sen hiçbir şey bilmiyormuş gibi davran. Tatile çıkacağını öğrendiğinde de havalara uç. Anlaştık?”
“Anlaşmaz mıyız Betül Sultan. Seni seviyorum lan.”
“Teyzeye lan denmez, çok ayıp.”
İkimizde gülmeye başlamıştık. Teyzem ne zaman ciddi olmayı başarmıştı ki? Aklıma gelen şey ile gülmeyi kestim.
“Hey Emre nasıl? O kadar özledim ki onu. Çok selam söyle.”
“Yanımda şimdi, o da seni çok özlemiş. Fikir ondan çıktı zaten. Canım o zaman ben şimdi kapatayım. Daha Meral Çakır ile konuşmam gerek. Şimdiden provalara başlamalıyım. Öpüyorum.”
“Bende teyzecim. Görüşürüz.”
Telefonu kapatıp onu komodinin üzerine fırlatırken, kendimi de yatağın üzerine bırakmıştım. Daha biraz önce teyzeme bu saatte aradığı için kızıyordum. Eğer arama ekranında konuşma öncesi konunun içeriği hakkında bilgi verilseydi ben de sabah sabah bozmazdım terbiyemi. Bir de teknoloji gelişti diyorlar. Yalana bak! Bu arada yukarıda adı geçen Emre ve Meral Çakır’dan bahsetmek istiyorum. Önce hangisinden başlasam ki? Tamam. Emre 19 yaşında –benden bir yaş büyük kendisi- olan gerçekten çok sevdiğim kuzenimdir. Emre ile beraber büyüdük biz. Küçükken evlerimiz karşı karşıyaydı. Daha sonra yazları anneannemizin bağına giderdik ve yine beraber takılırdık. Yani o anne yarısı insanın kardeş yarısı çocuğu. Daha sonra amcamın –amca dediğime bakmayın aslında eniştem o benim- tayini çıktı ve onlarda Mersin’e taşındılar. Hmm şimdi Meral Çakır’a gelirsek. O benim annem sevgili seyirciler. Teyzemle çift yumurta ikizleri. Teyzemin ona abla dediğine bakmayın, bu sadece annemin beş dakika önce doğmasından kaynaklanan dominantlığın sonucu. Ve ciddi anlamda teyzemle hiç benzemiyorlar. Teyzem cıvıl cıvıl, neşeli ve rahat bir tiptir. Annem ise herkes Mersin’e o gider tersine hesabı katı, kuralcı, agresiftir. Bazen Emre’yi kıskanmıyor değilim bu yüzden. Her neyse acaba aşağıda neler oluyor? Teyzem annemi aradı mı? Meral Çakır ile büyük yüzleşme gerçekleşti mi? Hepsinin cevabı ben aşağı indikten sonra. Ama önce yataktan kalksam iyi olur. Ve kalktıktan sonra odamdaki banyoma gittim. Soğuk bir duşa girip sonunda çıktım ve bu sefer soluğu aldığım yer devasa boyutlardaki beyaz gardırobumun önü oldu. Turuncu mini bir etek seçip üzerine beyaz bir badi uydurdum. Altına ayakkabılarımı da giyip sarı saçlarımı arkadan topladım. Merdivenlerden inerken oldukça heyecanlıydım. Lütfen izin alabileyim. Lütfen, lütfen ve lütfen. Salondan sesler geliyordu. Demek ki kahvaltıya çoktan başlamışlardı.