Ömür’den..
Aradan bir hafta geçmesine rağmen ben hala o günde kalmıştım. Geçen her saniye, her dakika ya da yaşadığım o her an, aldığım her nefes bana Melis’in o akşam nasıl arkasını dönüp gidişini hatırlatıyordu. Hayatımda ilk kez birine gerçekten onu sevdiğimi söylemiştim. Melis benim bu yaşıma kadar mantığım ve aklımın bütün doğruluğuyla sevdiği ilk kişiydi. Ama anlaşılan ben, Melis için aynı şeyleri ifade etmiyormuşum. Eğer o akşam ona sorduğumda kabul etseydi Buse’yi arayıp bitirmemi, bir an bile düşünmeden bitirirdim. Bunu onun için yapardım. Bunu bizim için yapardım. Melis’ten aynı karşılığı görememek benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. Hem de en büyüğünden. Aslında birazda kendi aptallığıma yanıyordum. Berke ve Melis’i gördüğüm gün orada kalıp olanları anlamaya çalışaydım ya da bilmiyorum, en azından birkaç dakika daha durup dinleseydim şimdi bu durumda olmayabilirdik. Şu anda sevmediğim ve çabalamama rağmen arkadaşım olarak görmekten vazgeçemediğim biriyle çıkıyor olmazdım. Eğer biraz daha bekleseydim şu anda hayatımda Buse değil Melis olurdu. Ve ben bu akşam Buse’yi değil Melis’i yemeğe çıkarıyor olurdum. Aslında Melis’e kelimeyle ifade etmesem de bir söz vermiştim ve doğal olarak da bu sözümde durmam gerekiyordu. Ancak Buse’yi daha fazla ümitlendirmek istemiyordum ve bu yüzden onunla olan ilişkimizi bitirmek zorundaydım. Çünkü ona, ilerleyen zamanlarda onu sevebileceğimi söylemiştim ve ne kadar uğraşsam da Melis çevremdeyken duygularımın Buse’ye yönelmesi imkânsızdı. Bu sebepten de bu yemeğin farklı bir amacı vardı. Güzel bir yemek olması için elimden gelen her şeyi yapacaktım ancak onunla kalacaktı. Gecenin sonunda umuyorum ki özgür bir erkek olacaktım. Tabi ki Melis’i sevmeye devam. İşin en iyi yanı şu ki, aramızda Buse var diye kendimi suçlu hissetmeyecektim. Ve gerisi Melis’e kalmıştı. Üzerime her ne kadar sevmesem de siyah bir takım elbise ve içine de siyah bir gömlek giydim. Fazla bir şeye gerek yoktu. Cezbedici kokumu da sıkıp saçlarımı elimle hafiften karıştırdım. Telefonumu ve cüzdanımı ceketimin cebine koyduktan sonra odamdaki saate bir göz attım. Sekize geliyordu. Bu da demekti ki, yemek saati geliyor. Bütün bunlar eşittir: Ömür’ün özgür kalışı.
“Ben çıkıyorum anne.”
Annem izlediği diziden gözünü bana çevirdi. Yüzü önce şaşırsa da her zamanki güzel gülümsemesi yerini bulmuştu sonra.
“Hayırdır oğluşum?”
“Anne bana şöyle seslenme n’olur.”
Tatlı bir kahkaha koyuverdi.
“Peki Ömür Bey. Bu saatte nereye teşrif etmek üzere evden çıktığınızı bana söylemeniz de umuyorum ki bir mahsur yoktur.”
Annemin bu uzun cümlesini algıladıktan sonra sağ elini avuçlarım içine aldım. Parmaklarının uç kısmına bir öpücük kondurup çarpık bir şekilde gülümsedim.
“Öyle şey olur mu hiç validem? Şahsiyetimi önemli bir görüşmede bulunmak üzere çağırdılar.”
“Buyurun o zaman.”
Eliyle işaret ettiği kapıya baktım.
“Görüşürüz anneee.”
“Görüşürüz tatlım.”