Otobüs daha ne kadar bunaltıcı olabilir derken, iki ön sıramdaki kızın benden önce isyan etmesiyle Allah'a şükrediyorum.
''Aç be kaptan şu klimayı! Geberdik burda!'' yaşıtım olduğunu düşündüğüm kıza eşlik ediyorum bende.
''Aynen be adam. Niyetin bizi öldürmek mi?'' kız beklenmedik çıkışımla gülümseyerek bana bakıyor ve devam ediyor.
''Aç vallahi olay çıkarırım.'' demesine kalmadan arka sıraların yolcuları da uğultular çıkarmaya başlayınca şoför klimayı açıyor. Selin yanımda kendini zor tutarken yan sıramdaki annem bana susmam için dört numaralı 'ses qes' bakışını atıyor.
Sonunda uğultular kesilince iki sıra önümdeki kız, ikimizin arasındaki koltukta oturan küçük çocukla yer değiştiriyor.
''Ben Ezgi.'' diyor elini uzatırken.
''Mine.'' diyorum elini sıkarken. Diğer elimle de Selin'i gösteriyorum.
''Bu da Selin.'' Selin'le de tanıştıktan sonra sohbete başlıyoruz.
''Tatile mi gidiyorsunuz?''
''Evet. Sende mi?''
''Aynen öyle. İzmir'de bir yazlığımız var. Okulların kapanmasıyla her sene geliyoruz.'' Selin araya giriyor.
''Ha yani biliyorsun İzmir'i. Bol bol gezeriz o zaman.'' hafiften gülümsediğini görünce onu başımla onaylıyorum. Ezgi gülümsüyor.
''Elbette. Küçüklüğümden beri geliyoruz. Size rehber olurum.''
Aradan kaç saat geçti bilmiyorum, annemler Ezgi'yle de tanıştıktan ve ona 100 üzerinde 99.9 + 1 puanı verdikten sonra otobüs mola yerine geliyor. Herkesin inmesinden sonra babam tekerlekli sandalyeyi arabanın kapısının önünde hazır ediyor. Amcam gelip beni kucaklarken Ezgi'yi seziyorum. Neler olduğunu anlamamış bakışlarıyla ailesiyle birlikte otobüsten iniyor. Sandalyeme oturduğumu görünce gözleri fal taşı gibi açılıyor. Onu izlemeyi kesip Selin'e dönüyorum.
''Ceketimi alsaydın keşke soğukmuş burası.'' Kendi ceketini alıp benimkini almayan hain kostak cırtlak kız beni başıyla onaylayıp otobüse geri giriyor. Seçkin ve Ulaş annemleri yolladıktan sonra Selin'in getirdiği ceketi giyip restoranta giriyoruz.
Alıştığım bakışlarla bizimkilerin yan masasına geçiyoruz. Annemler gelen yemeklere başlarken bizde sipariş veriyoruz. Ben etrafa bakınıp, klasiktir, yolculukta hep bir şeyler alınır moduna giriyorum ve gözümü her şeye takıyorum.
''Bak şurada bileklikler falan var. Yemekler gelene kadar gidip bakalım mı?'' Ulaş başını gösterdiğim yere çevirip baktıktan sonra başıyla beni onaylayıp beni yan taraftaki hediyelik eşya dükkanına sokuyor. Ben bilekliklere falan bakarken Ulaş'ta isminin yazılı olduğu bir kolye arıyor. Tabi adını bulamayacğını bilerek. O ismin kolyesi mi olur?
O sırada arkamda bir kadının sesini duyuyorum.
''Çocuğum koşma bak düşüp bir tarafını kırarsın sonra şuradaki kız gibi yürüyemezsin.'' benim vermem gereken tepkiyi Ulaş verip kadına dönüyor ve annemin iki numaralı 'qimsin la sen?' bakışlarını atıp ''Ne demek lan o öyle?'' diyor. Duymamazlıktan gelerek çocuğuna beni örnek veren kadının sesini duyamıyorum. Ulaş yanımda bitip tepkimi çözmeye çalışıyor. Seçtiğim dört adet bilekliği askısından çıkarıp Ulaş'a gösteriyorum.
''Bunları dördümüze aldım.'' diyorum az önce olanlar hiç olmamış gibi davranarak.
''Seçkin'in takacağını sanmıyorum.'' gözlerimi kısıp restorantta yemekleri masaya koyan garsonu izleyen Seçkin'e bakıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENGEL
Roman pour Adolescents''Olmaz Gece, yapamayız. Daha ne kadar götürebiliriz ki?'' ''Gider! Sonuna kadar gider! Sen ne dersen de senden asla bıkmam ben.'' ''Sana istediğin hiçbir şeyi veremem.'' ''Senden bir şey istemiyorum ben. Sadece birlikte olalım yeter.'' ''Gece ben y...