Tirat mektubunda yazdığı şekilde Megafunların yola çıktıklarının haberini almıştı. Kendine olan anormal hayranlığından ve gücüne duyduğu güvenden dolayı onları sadece birkaç kez Karantulara takip ettirmiş. Birkaç kez de saldırı düzenletmişti. Ancak Yortu dağına ulaşmalarının imkansız olduğunu bildiğinden rahat bir şekilde yer altındaki evinde kan ile beslenerek keyif yapıyordu. Vonterları kansızlık etkilemişti ve yapay kan ya da hayvan kanı içmek yeterli gelmiyordu. Ancak bu durum Tirat için geçerli değildi. Ayda 1 kez bile insan yakalansa o Tirat için ayrılıyordu. Tam da bardağındaki kanı yudumlarken kapısı ısrarla çaldı. Ardından içeri giren vonterlı kapı görevlisiydi. Telaşlı görünüyordu. Tirat soğuk bir şekilde;
-" Ne oluyor hadsiz... Bu ne saygısızlık böyle? İçeri gir bile demedim daha." Derken kapı görevlisi ısrarla söze girmeye çalışarak;
-" Efendim , Efendim ama... Lütfen beni dinleyin. Dışarıda yemyeşil bir ordu var. Kanatları siyah tül gibi. Elyo diye biri başlarında ve sizi bekliyor." Tirat lanetler okuyarak kapıya doğru karanlık merdivenlerden hızla ilerledi. Kapıda bekleyen adamlarını yararak kapıya ulaştı ve öfkeyle kapıyı ardına kadar açtı. Elyo ile burun buruna geldi. Nerdeyse burunları birbirine değecek mesafedeydi. Siniri daha da katlandı ve haykırmaya yakın bir ses tonuyla ;
- " Elyooo... Kapıma ordun ile dayanacak cüreti kendinde nasıl buluyorsun sen?" dedi herkesi titreterek. Elyo sakinliğini koruyarak burnunu yeşil koluyla sildi ve;
- " Sevgili Tirat... Bana vadettiğiniz hediye öyle cezbedici ki, daha fazla dayanamadım. Tria aşkına, Yortu dağına gitmek için sadece 1 haftamız kaldı. Karantular zaten yola çıktılar. Karanlık Ülkede bekliyorlar. Artık bizim de onlara katılma vaktimiz gelmedi mi?"
-" Elyo sen nereye gitmek istersen git. Benim Karanlık Ülkeye ulaşmam sadece 2 günümü alır. Yani aceleye gerek yok. O toplama grup bence çoktan ölmüştür. Bir an önce gidip de cesetlerini büyülü ormandan toplamak için acelem yok.
-"Tirat... Kaplumbağa ve Tavşan hikayesindeki tavşana benzemez inşallah sonun. Biz yola çıkıyoruz. Eğer 1 haftanın sonunda orada olamazsan Tria'yı alır geri dönerim. Savaş da senin savaşın olur." diyerek arkasını dönerek kanatlarındaki bütün tozu Tirat'ın yüzüne döktü. Tirat tüm ekvameklerin aynı haraketi yapmasından endişelenerek, kapıyı hızla kapattı. Merdivenlerden inerken kendi kendine söyleniyordu.
-"Ekvamek böceği, tek müttefikim sensin sanki... En güçlü müttefikimi bekliyorum ben. O geldiğinde sen ordumda sadece çöpleri topluyor olacaksın. Lucifer neredesin...?"
O sırada Lucifer karısı Lilith ile birlikte cehennemin yanan taşlarının arasında yürüyordu. Her taraftan gelen çığlık sesleri ona büyük haz veriyordu. Sanki bir gül bahçesinde yürür gibi bir eda ile yanında salınan kadın onu tamamlıyordu. Lilith zaman geçirdiği o binlerce kadından her zaman farklı olmuştu. O da kendisi gibi bu gelen çığlıklardan zevk alıyor gibiydi. Bir an duraksadı ve Lucifer'a dönerek;
-" Tirat seni bekliyor biliyorsun değil mi Lucifer? Dünya hayatının belki de son savaşı olacak. Ve sen hala benim de senin yanında olmayacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Bu eğlenceyi hayatta kaçırmam" Lucifer dudağının yanıyla hafifçe gülümsedi.
-"İstesem de seni bu savaştan uzak tutamayacağımı biliyorum Lilith. Ama bu savaşı fazla büyütüyorsun. Sadece mavi ışık ile yaşadığın tecrübe beni korkutuyor. Çok etkilenmiştin hatırladın mı? Ben mavi ışığı çok tecrübe ettiğim için bilirim. Acısı hiçbir acıya benzemez. Onun haricinde bizim gibi bir güç, saf kötülük ile başa çıkamazlar. Neyse yarına hazırlan, Tirat'a gidelim. Sonuçta cehennemin en iyi müşterisini bekletmek istemeyiz. Birkaç gün plan yapar, sonrasında işe koyuluruz" Lucifer ile gideceği kesinleşen Lilith saçlarını geriye savurarak içten bir kahkaha patlattı. Sonunda uzun süredir görmediği yakışıklı Tirat'ı görebilecekti.
Ertesi gün olduğunda, Lilith çoktan hazır ve oldukça havalıydı. Lucifer'ın burnuna iyi kokular gelmiyordu. Lilith'in tüm hormonlarının kokusunu alabilen Lucifer, daha önceden de fark edip, müdahele etmediği bu durumu son bir kez daha sineye çekti. Çünkü Lilith ve Tirat'ı dahil edeceği bir planı vardı. Lucifer'ın yolculuk yapmasına gerek yoktu. Lilith'in elini tuttu ve göz açıp kapayıncaya kadar Tirat'ın ödünü kopartacak kadar yakınında belirivermişti.
-" Upppsss. Ahh Efendimiz sizi bir anda karşımda görünce kusura bakmayın lütfen buyrun oturun" derken gözleri Lilith'e ilişti. Bu kadın afrodizyak kokuyordu. Burnuna çalınan şehvet kokusu başını döndürdü. Çok zaman geçirmeden kendini Lilith'in elini öperek, reverans yaparken buldu. Lucifer iki adımda arkası eninden daha geniş olan bordo koltuğa ulaşmıştı. Kendini koltuğa bırakırken kırmızı teni, aleve benzemeye başlamıştı bile. Kendini toparlayan Triat, Lucifer'ın karşısındaki koltuğa ilişiverdi. Lucifer da kendini sakinleştirerek söze girdi.
-"Tirat bir planın var mı yoksa hırsını kaybedip yine bardağındaki kanı emmeye devam mı ediyorsun?"
-"Efendim sizin gelmenizi bekliyordum. En doğru planı sizinle yaparız diye."
-"Tirat öldürülen, parçalara ayrılan benim kardeşim değildi. Sen kankoliğin tekisin. Seninle bu savaşa katılmak şeytan olarak bile benim yapabileceğim en kötü şey. Yorgunum dinleneceğim. Bu gece düşün yarın bir planın olsun. Bir oda hazırlatmışsındır herhalde. Gidelim Lilith"
Korku dolu gözlerle arkalarından bakakalan Triat en son olarak bir bardak daha kan içmeye karar verdi... Nasılsa gece uzundu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)
FantasíaKıyamet günü, çok istedikleri cennete ebedi girmeleri gerekti. Ama bir terslik oldu. Ne cennet kaldı ne cehennem! Tanrı, tüm yarattıklarından vaz mı geçmişti ? O günden sonra tüm yargılar yok oldu. Günah da yoktu , sevap da... Cehennem mi kalmıştı k...