"Her adam ve insan kalbini
hakiki aşkın ateşinin üstüne
vermedikçe, o ebediyete kadar
yüreği kirli bir şekilde
kalacaktı."Jan Dost
∆
17 Nisan 1945
Sabahın erken saatleriydi. Güneş en can alıcı yüzünü karanlığın gitmesine az bir zaman kalmış olan gökyüzüne gösteriyordu. Gece mavisini andıran efsunkâr gökyüzüne turuncunun en harikulâde tonu yansıyor, tüm halk bu renk cümbüşü ile aydınlanıyordu. Esen rüzgar yeni bir günün habercisi gibi sabahı serinletiyor, kasaba merkezini toz içinde bırakıyordu.
Giydiği bol ceketinin kolu ile ağzını ve burnunu hafifçe kapatmış, tozları içine çekmemeye çalışarak hızla adımlarla geniş patikanın toprak zemininde ilerliyordu Taehyung. Dün akşam üstü kendi evine gidip ailesine karşı hissettiği iki günlük hasreti gidermişti. Şimdi ise yeni ağaran güneş eşliğinde ilerliyordu hedefi olan büyük eve. Geç kaldığı için bir miktar da endişeli idi, lakin bunu göz ardı ediyordu.
Sabahın soğuk havasından dolayı giydiği ince ceket pek bir yarar sağlamazken babasına ait olmasından dolayı bol olan bu ceket, soğuk havayı daha kolay hissetmesini sağlıyordu. Bu nedenle titriyordu zayıf bedeni. Yanından arabalarıyla hızla giden fötr şapkalı beyefendiler kendisini daha çok toz içinde bırakırken sinir olmaması elde değildi. Altına giydiği bal köpüğü rengini andıran kumaş pantolonunun bol paçaları çoktan bulaşmıştı bu patikanın toprağına. Üzülüyordu ki yanında giyecek başka bir pantolon da getirmemişti.
Derin bir nefes verirken kahverenginin en eşsiz açık tonlarını barındıran uzun saçları rüzgarın bu sert tavrı altında yenilgisini kabul eder gibi savruluyordu. Ağzını kapattığı kolunu bir anlığına gözlerine çıkartıp ovalamıştı harelerini. Tozdan dolayı kızaran gözleri ovaladığı an tonunu daha da arttırmıştı. Temizlenmek adına dolan gözlerine ses çıkartmazken birkaç öksürük bıraktı bu toz dolu havaya. Dolu gözleri karşısındaki oldukça büyük evi bulurken sevinmişti elinde olmadan Taehyung. Nedeni ise bu havaya daha fazla maruz kalmayacağıydı.
Adımlarını bir miktar daha arttırmış ve vardığı evin beyaz ahşap çitlerden yapılmış bahçe kapısının sürgü kilidini açmış ve geçmişti kapıdan. Adımlarını kapıya kadar uzanan özel taşlar karşılarken acelesi olduğunu hatırlayıp hızla kapıya varmıştı. Üzerinde mor rengi ile beyaz kapıyı süsleyen lavantalardan tekrar ve tekrar gözlerini alamazken hemen yan taraftaki sarı zile götürmüştü mürekkeplerinin naif izlerini taşıyan parmaklarını. Ardından ise toprağa bulanmış kumaş pantolonunun altındaki bacaklarını geriye doğru çekmiş ve kapının açılmasını beklemişti. Fazla bir süre geçmeden kapının ardından sesler gelmiş ve görkemli beyaz kapı açılmıştı. Bayan Shin giydiği pileli eteği ve üzerindeki beyaz mutfak önlüğü ile karşılamıştı kendisini.
Gülümsemişti Taehyung. "Özür dilerim Bayan Shin, geç kaldım."
Bayan Shin kendisini baştan aşağı süzerken irileşen gözleri eşliğinde eğilmiş ve kolundan tuttuğu gibi içeriye almıştı kapıda dikilen bedenini. Şaşkın bakışları hâlâ üzerinde gezinirken söylenmişti. "Yüce Tanrım! Bu halin ne Taehyung?"
Farkındaydı Taehyung, üzerindeki bu kıyafetler oldukça kötü gösteriyordu kendisini. Buz kesen soğuk havanın vermiş olduğu o hissiyat bedenini titretirken içeriye girdiği an bir anne kucağını andıran sıcaklık karşılamıştı onu. Bu sayede titreyen bedeni alışı olmadık şekilde mayışırken kırmızıya çalmış dolu gözleri ve altında toprağa bulanmış açık renk pantalonu ile oldukça rahatsız hissediyor ve kötü gözüktüğünü düşünüyordu bir kez daha. Bunun yanında, rüzgarın sert savaşından dolayı darmadağın olan saçları kendisini dışarıda büyük bir soykırımdan kaçmış gibi gösteriyordu. Öyledir ki Taehyung açıklama yapma gereği duymuştu. Dudakları esir aldığı kelimelerinin firarını sağlayabilmek adına açılmıştı. Lâkin bu eylemi yaparken gözleri istemsiz olarak merdivenden inen bir bedene kaymıştı. Göz bebekleri gizli duvarlar ardında titrerken açtığı dudakları da aynı saniyede yavaşça kapanmışlardı. Karşısındaki uykulu hareler kendi kızarmış gözlerini bulduğu an karnında adını koyamadığı bir sancı hissetti Taehyung. Öyle ki bu manzaradan oldukça memnun olan gözleri karın ağrısını umursamıyor gibiydi. Bay Jeongguk'un en son hafızasına çizdiği eser minik bir kalp kırıklığı olmuşken, Taehyung geçen geceyi tekrar hatırlamıştı. Yine de ona kızamıyor, sinirlenemiyordu lâkin ufak bir düş kırıklığının kırıntılarını kızarık gözlerinin ardında saklıyordu Taehyung. Buna rağmen gözlerini ondan çekemedi. Tozlardan dolayı dolmuş ve acıyan harelerini onun herbir zarifliğinde gezdirdi elinde olmadan. Dağınık saçları yeni uyandığının habercisi iken bu görüntüsü bile onu eşsiz kılıyordu ve Taehyung bu görüntü ile sabahın aydınlanan yüzünde yeniden doğduğunu hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nepenthe
FanfictionFransa'nın Marsilya eyaletinde annesinin vefatından sonra kendisini ağır bir yaşamın içerisinde bulan Jeongguk Jeon ve küçük yaşında Japonya'nın harp kokan havasından kaçmış olan, onun kişisel çalışanı Taehyung Kim. Sene 1945, Plaktan yükselen bu şa...