Feng: Sevgi neydi Kai?
Kai: Ne??
Feng: Sevgi emektir seni piç, bıktım bu saçma eğitiminden yeter ulan!!
Kai: Minik elektriklerimi sevmeye başladığını düşünüyorum Feng..
Feng: Ha- hayır! hayır! şaka yaptım canım benim.
Feng'in ağzından:
Bayaa iyi bir gelişme kaydettiğim için ne kadar mutlu olsamda, Kai muazzam bir gelişim kaydetmişti ayrıca bana uygun gördüğü acı dolu cezalar bile verebiliyordu, elbette bunu engellemek için yöntemler bulunsada iyiliğimi düşündüğü için karışmıyordum.
Bir haftadır bu ormanda mediteyşın,
Kai: Lanet kelimeyi değiştirmeyi bırak.
Ağh, tamam be şakadan da anlamıyorsun zaten, meditasyon oldu mu?
Kai: Evet, neyse bir hafta sonra buz bıçakları için evrimleştirme görevini alman daha uygun olacaktır, o yüzden alev toplarının yeni gücüne alışmaya çalışacaksın, alev topları seni bir süre daha idare eder, marketten sana önerebileceğim iki güzel yetenek var birisi zaten kilitlediğin bir görüş yeteneği vakit kaybetmemen ve gelişmen lazım, hergün yeni dahiler ortaya çıkıyor, yeni jenerasyon gerçekten de çok agresif.
.
.Peki, anlıyorum. İki elimide dua ediyormuş gibi açtım ve yeni keşfim olan alevli yüzü yapmaya başladım. Kendi oluşturduğum alevlerin hiçbir zaman ısısını farketmedim kendi bedenime zarar vermediğini anladığımdan beri yüzümü alevle yıkıyordum, aslında yıkanmıyordu bu sadece şaşırtma saldırım olarak durucaktı kim bilir belki ihtiyacım olduğu bir anda işe bile yarayabilir, tabii ki asıl amacım havalı gözükmekti.
.
.
.Kai'nin yoğun savaş antrenmanları bittiğinde bir haftadır alışık olduğum ağaçların arasında ki yatağımın üstüne yüz üstü uzanıp düşünmeye başladım.
Evet, yeni bir dünya, yeni güçler, yeni ufuklar, maceralar, insanlar vs. vs. peki nereye kadar güçleneceğim? nerede yaşayacağım? bundan sonra bana neler olacak? her cevap yeni bir soru doğuruyor, içinden çıkılmaz bir paradoksa sürüklendiğimi hissediyordum.
Her zaman duygularımı, hislerimi en uçlarda yaşamış birisi olarak, acımamam gereken durumda sakin, sakin kalmam gereken durumda ise acımasız olamıyordum, her şekle girebilen insanlar zihnimi fazlasıyla meşgul ediyordu.
Eğer gerçekten dünyaya hükmedebilecek kadar güçlü olsaydım, bu dünyayı gerçekten eşit hak ve özgürlüklerin olduğu güzel bir cennet haline getirmeye çalışırdım, ne yazık ki bu imkansızdan da öte bir hayaldi, yine de hayalini kurmaktan kendimi alamıyordum.
Yatakta biraz daha kıvrandım, hayatımı sadece güce adamaya hazır değildim, evet güçlenmek istiyordum fakat sadece bunu istemiyordum, güvenebileceğim bir arkadaş istiyordum, ne bileyim belki de canım sıkıldığında teselli bulabileceğim bir yakınlık, başka isteğim yoktu.
İnsanların birbirine çoğu zaman acımasızca neler yapabileceğini kendi dünyamda deneyimlemiş olsam da, burası öyle değildi burada ki en küçük yaş grubu bile çok acımasız ve kibir ile doluydular. En önce iğrençtiler onlar miğdemi bulandırıyordu, sinirimi en çokta haksızlık karşısında hiçbir müdahalede bulunmayan insanlar bozuyordu.
Tek korkum, benden güçlünün bana boyun eğdirmesi olurdu sanırım, daha önce hiçbir haksızlık karşısında susmadım veya kimse karşısında eğilmedim, istediği kadar güçlü olsunlar yine de kimsenin karşısında eğilmezdim. Açıkça arenada ki eğilen insanlar için bile üzüldüm diyebilirim, o koltuklarda ben olsam saygı göstergesi diye adlandırdıkları gücü kabullenmenin sembolü haline gelmiş eğilme, başkasının otoritesine kabul etmezdim kısaca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Magician [DÜZENLENİYOR]
FantasiYeni bir dünyada ikinci bir şansa kim hayır diyebilir? o demedi zaten seçenek sunulmamış doğrudan emir verilmişti, ya güçlenecek kendisinden beklenilmeyen bir güç yaratacak ya da ezik olarak öldüğü dünyasında ki gibi ezik olarak ölecek. • • • • • • ...