Böyle bir hayatı yaşamak için ne günah işlemiş olabilirdim,
Ya da Hangi günahın vebalini ödüyordum.
Yaşımdan ağırdı yaşadıklarım.
Sevilmek istedim sadece sevilmek.
Üzüldüm, düşündüklerime üzüldüm.
Kadir! Senin şikayetçi olduğun hayat başkasının düşlediği hayaldi kim bilir.
Herkes gitsin gerekirse kimse sevmesin.
Ama yalnızca Allah kalsın.
Unutma sen fanisin.
...
"Oğlum bak, sakin ol. Senin yapabileceğin bir şey yoktu. Kendini suçlamaktan vazgeç."
"Kadir kardeşim al su iç, biraz sakinleş."
Eline aldığı bardağı öfkeyle duvara çarptı Kadir.
"Ne sakini hocam ne sakini. Adama bak ya, ben ne için çabaladım ya ben ne için yok oldum. "
Elleriyle kendi yakasını tutarak;
"Ben daha on dokuzum hocam daha on dokuz. Bak yüzüme bak, ellerime bak. "
Eliyle kavradığı Selim'i kolundan tutarak kendine doğru çekti. Diğer eliyle Selim'in yüzünü Hasan öğretmene doğru çevirdi;
"Bak hocam bak. Bu çocuk benle aynı yaş. Biz yaşıtız. Omuzlarım kaldırmıyor artık. Annem derken şimdi de babam. Offf gerçekten direnecek gücüm kalmadı. "
Yarım ağız gülümseyen yüzle;
"Ne komik be. Biliyor musun hocam, sen be Selim hayatıma girmeden önce koskoca dünyada yapayalnızdım. Milyar yıldır yaşayan şu dünya bir bana yer açmadı midesinde. Ne acı ama, tam filmlik."
Selim, çırpınan kollarını kenara bırakıp Kadir'e sarıldı. Kadir hayatında ilk kez ağlıyordu. Selim'in omzuna koyduğu başı, ilk kez huzur bulmuş gibiydi.
"Neyse yeter bu kadar. Erkek adam ağlamaz. Toparla kendini bakayım. Hadi hadi daha önemli işlerimiz var. "
Selim, kardeşliğin bu denli değerli olduğunu şimdi farketmişti. Yeni yeni anlıyordu büyüdüğünü.
Hasan öğretmen, Kadir'in omzuna koyduğu eliyle teselli veren cümleleri söyledi;
"Oğlum, bak sana oğlum diyorum. Çünkü sen Selim gibisin. Siz aynısınız. Bak gel anneni de al ilçeye taşın. Gerekirse anneni hastaneye yatırır tedavisine bakarız. Sana da iş buluruz. Gül gibi geçinir gidersiniz."
Kadir, önüne eğdiği başını yukarı kaldırıp ellerine sarıldı öpmek için;
"Siz bu dünyaya gelmiş en mükemmel insansınız hocam. Ama bunu yapamam, bunu anneme yapamam. Zaten ben karar verdim askere gideceğim. "
"Oğlum, askere gidince kim bakacak annene. "
"Hocam, bu gördüklerimi anneme diyemem. İş daha da sarpa sarar. O yüzden askerden gelene kadar o adam bakacak anneme. Hem de seve seve. "
"Emin misin peki?"
"Hiç olmadığım kadar."
"Sen bilirsin evladım. Ama unutma biz hep yanındayız."
Sarıldı Hasan öğretmenin boynuna elini öptü.
Selim'e;
"Hadi gidelim kardeşim."
Kadir, yeniden babasının yanına gidip;
"Sana tek bir şey demeye geldim. İtiraz etme hakkın zaten yok. Ben askere gideceğim. Muayene oldum, bugün yarın çağırırlar. Gidip gelene kadar anneme sen bakacaksın. Hem de yanından bir dakika ayrılmadan. Gitmeden bir iki gün önce haber bırakırım sana. Hadi eyvallah."
"Ama Kadir, bu kolay değil. Selma, şey Selma."
"Selma ney lan, Selma ney. Bana bak deşerim seni de o karını da . Bir kez daha ondan bahsedersen keserim ikinizi de."
Kapıyı vurup çıktı Kadir, kahvehaneden.
...
Irmağa doğru gitti, bir an önce Melike'yi görmek istedi. Sanki onu görse dünya da nefes alabilecek yeri olacaktı.
Bankın kenarında oturan Melike'yi gördü;
"Lan dünya, şu ay parçası güzelliği benden esirgeme. Bari şu kadar mutluluğu çok görme."
Sakince ilerledi Melike'ye doğru. Melike ellerini dizlerinin arasına sıkıştırmış, bacaklarını sallaya sallaya oturuyordu. Gerginliği, tüm bedeninden anlaşılıyordu.
Kenarında dikilen Kadir'i farketti. Bir süre öylece durdular.
"Otursana."
Eliyle bankın kenarını gösterdi.
Oturdu. Güz aynın verdiği o soğuk hava nefeslerinden çıkan dumandan anlaşılıyordu.
Kadir konuya girmeye çalıştı;
"Eee?"
Melike, ellerini iki yana açarak;
"Eeesi bu işte. Bu kadar."
"Nasıl yani."
"Diyorum ya dedim dünya bu kadar."
Kadir, içinin yorgunluğunu anlatmaya o kadar çok can atıyordu ki.. sanki anlatsa, bu ay parçası güzellik, bir rüya gibi ellerinden kayıp gidecekti.
Melike, tüm vücuduyla Kadir'e doğru döndü;
"Kadir, bana bak."
Mahcup yüzü ve şişkin gözleriyle dönmekten utandı.
Melike tekrarladı;
"Kadir utanma. Kafanı kaldır ve bana bak."
Derin bir nefes alıp olanca gücüyle başını kaldırdı ve Melike'nin bal rengi gözlerine odaklandı.
"Söyle."
"Bak Kadir, benden gizlemeye çalıştığın düşüncenden ya da kendini yanıma yakıştırmadığın fikrinden vazgeç. Hani ilk düğünde gördün ya beni. Ben de orda gördüm seni. "
Elini Kadir'in kalbine koydu;
"Senin buran çok güzel. Tıpkı gözlerin gibi. Öyle masum öyle saf ki, ben orda kendine bir dünya buldum."
Tüm Utancıyla elini çekti. Kadir hüzünle karışık gülmesiyle ;
"Sen ne kadar tanıyorsun ki beni?. Ne kadar biliyorsun hayatımı. "
Melike;
"Hasta annenle verdiğin savaşı mı diyorsun. İşte ben bunu sevdim. Annene olan sevgini, ona olan özlemini ve onu sahiplenişini. Dedim ki kendime ;"Melike böyle bir hayata rağmen hala gözlerinin içi gülüyorsa, bu çocuk sevilmeye değer, sevmeyi de bilir."
Kadir, titrek sesiyle, yutkunarak;
"Ne..ner.. nerden biliyorsun?"
"Düğün günü gece patpata binip gittiğinde arkandan hayran bakışımı görmüş Zülfiye. Zülfiye sizin Tülay diye komşunuzun kızıymış.Benim babadan anadan ayrı can dostum. Gizleyemedim içindekilerini, ona anlattım. O anlattı bana, seni ve senin aileni.
Dedi ki bana;" dünya bir yana Kadir bir yana. Kardeş olsak bu kadar severdim. O bu dünyada kalbini açabileceğin en mükemmel insan. Bazen annesinin kirli ellerinden öpüyor ve ona bebek gibi bakıyor. Melike, Kadir çok güzel seviyor. Söylemek istedi sana ama sonra çekindi. Ben de vazgeçirdim. Hani hatırlıyor musun dolmuşta biri sana anneni sordu sende sinirlendin. Biliyor musun, arabadan inince gıcık oldum diye çelme taktım."
Kadir, şaşırmış bir vaziyette;
"ne yaptın ne yaptın?"
Utandığı her halinden belliydi Melike'nin. Yüzünü değer tarafa döndü.
Kadir;
"Zülfiye her akşam bize gelir. Evlerinde televizyon yok. Allahı var kız kardeşim olsa bu kadar severdim. Çocukluğumuz Yanyana geçti. Haaa şimdi anladım. Demek ki bu yüzden ağzımı arıyordu. Bak sen şu bizim ufaklığa, gideyim bir eve sorarım ona."
Bir süre sessizlik doldu ortama. Kadir, içinden kendiyle konuştu;
"Toprak kokusu gibi seni sevmek. Yeni yeni açan tomurcuk çiçekleri gibi. Benim kolum, kanadım mısın sen? Bak, her yer ıhlamur çiçeklerinin kokusu.. sanki rüzgar tüm kokuları senin saçlarında toplamış, anladım ıhlamurlar çiçek açmış. Ey Benim ince karanfilim, sen gül, güneş açsın çehren."
Melike gökyüzüne döndüğü yüzüyle gözlerini kapatmış;
"Kendimi bıraksam sana doğru, sığdırır mısın gönlüne beni de. Göğsüme bastırdığım o şey,
neydi onun sebebi, hatırlamıyorum.
Ey benim geleceğim, içime sarıp saklasam seni , birlikte göğe kuş olur muyuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ince, çizgi bir yol.
Algemene fictie.. İki dağ arasında ince, çizgi bir yol. Bilmiyor, çünkü yangının sebebi kendisi. .. Ardına baktı, yola çıktığı yerle vardığı nokta arasında bir ömür vardı sanki. Sahi kaç milyon adıma denk gelir kalp atışları. Kaç insan dayanabilir yırtılan ayaklar...