Sanırım olayı biraz abarttım. Altı üstü okulun popüler çocuğu, hayallerimin beyaz atlı prensi, hayatımın aşkı bana mesaj atmıştı. Bunda ne var canım!
İçim içimi yerken Kerem’e de bir şey çaktırmamak için uygun bir yalan bulmaya çalışıyordum. Ama elimden sadece gözlerimi pörtletmek geliyordu.
Kerem hemen anladı bir şey olduğunu zaten. Oturduğu koltuktan kalktı ve hızlı adımlarla yanıma geldi. Telefonu eline alıp mesajları okuduğunda tek bir kelime bile söyleyemedim. Ciddi ciddi Ege bana mesaj atmıştı. Dün gece gerçekten beni fark etmişti.
“Bu salağın gerçekten seni düşündüğüne inanmıyorsundur umarım?” dedi Kerem soran bakışlarla. Dudağımı ısırdım. Yine umutlarım sönmek üzereydi.
“Neden hepiniz beni üzmek için elinizden geleni yapıyorsunuz? Ege bana mesaj atmış ben daha olayın sevincini bile yaşayamamışken bana bu tür laflar etmeniz haksızlık! Çok saçma!”
Daha fazla dayanamayacağımı biliyordum. Kaşlarım Küçük Emrah biçimini almış ve burnum sızlamaya başlamıştı.
Birazdan ağlayacaktım.
Ağlamamak için gözlerimi kapatıp gözyaşlarımı geri göndermem gerekiyordu ama Kerem’e kırgınlık ve öfke dolu bakışlarımı göndermek istiyordum. Az önce onun bana haksızlık ettiği gibi ben de ona haksızlık etmek istiyordum.
“Peki, sen bilirsin. Seni de diğer tüm kızlar gibi kullanıp atarsa veya o sürtüklerin arasında yer edinirsen sonradan pişman olup omzumda ağlayamazsın haberin olsun.”
Bunları o kadar sakin bir tonda söylemişti ki olayların ciddiyeti tokat gibi yüzüme çarptı.
Kerem Ege konusunda çok hassastı. Ege’yi hiç sevmiyordu ve benim Ege’ye aşık olmam onu çıldırtıyordu.
Sanırım bardağı taşıran son damla ben olmuştum. Kerem ceketini de alıp evden ayrılırken arkasından baktım. Cidden son zamanlarda ben de dahil herkes neden bu kadar atarlıydı?
Daha fazla sinirlerime hakim olamadım ve ağlamaya başladım. Ağlamak her zaman iyi gelir. İnsanı rahatlatır.
----
Patlamış mısır tabağı kucağımda salonda “Aşk Tesadüfleri Sever” i belki kırkıncı defa izliyordum ama yine de salya sümük ağlıyordum. Pazar günlerini seviyorum! Annemle babam bir pastane işlettikleri için haftanın her günü işte oluyorlar ve bu benim işime geliyor.
Kerem evden ayrılalı yaklaşık 2 saat olmuştu. Gidişinden sonra önce biraz ağlamıştım ama sonra sakinleşmiştim. Bu sırada Ege’den mesajlar gelmişti.
“Neden cevap vermiyorsun? Elin ayağın mı tutuldu? :D”
“Ada? Bilerek mi cevap vermiyorsun?”
“Endişelenmeye başladım.”
Ve sadece 2 dakika önce gelen mesaj:
“Evine geliyorum.”
Klişe!
Sanki evimi biliyor da.
Telefonumun tanıdık melodisi salonu doldurduğunda filmi durdurdum ve ellerim yağlı olmasına aldırmadan telefonu cevapladım. Öykü konuşmaya başladı.
“Ada! Her ne yapıyorsan bırak ve beni dinle. Az önce Ege aradı ve ev adresinizi sordu. Aptallık ettim. Özür dilerim. Çok çok özür dilerim.”
Sesi titriyordu.
“Önemli değil. Sakinleş.” diyerek onu rahatlatmaya çalıştım. Hattın diğer ucundan bana özürler yağdırırken benim aklım Ege’deydi. Evime mi geliyordu?
Kapı çaldığında Öykü’ye kapatmam gerektiğini söyledim ve son kez özür dilediğinde oflayıp aramayı sonlandırdım. Kapının deliğinden gelenin Ege olduğunu görünce sakin kalmaya çalıştım.
Tabii ki bu pijamalarla ve yaşam mücadelesi veren topuzumla Ege’nin karşısına çıkmayacaktım. Kapının arkasından “Selam!” diye bağırdım. Müthiş dişlerini göstererek gülümsedi.
“Kapıyı açacak mısın?”
Tabii ki de hayır!
“Iıı… Şey… Ev biraz dağınık. İçeri gelmesen daha iyi. Sen neden geldin?”
Pat diye de sorulur mu salak!
“Seni merak ettim. Mesajlarıma cevap vermeyince iyi olduğundan emin olmak istedim sadece.”
Bayılmak üzereydim. Nasıl son birkaç saatte her şey değişebilir ki?
“Şey… Ben iyiyim. Teşekkürler. Gidebilirsin.”
Bravo Ada! Şimdi gerçekten gitsin de sap gibi kal orda.
“Aslında dışarı çıkıp bir şeyler içebiliriz diye düşünmüştüm.” dediğinde duvardan destek almam gerekti. Bacaklarım inanılmaz derecede titriyordu.
“T-tamam. Hazırlanıp hemen i-iniyorum.”
İnanmıyorum!
Koşarak odama çıktım ve hemen dolabımdaki kıyafetlere baktım. En güzelini seçmem gerekiyordu. Bana en çok yakışacak olanı.
Gözüme çarpan mükemmel turkuaz elbiseye dikkatle baktım. Askıdan çıkardım ve üstüme geçirdim.
Aynaya bakarken yanımda Ege’nin de olduğunu hayal ettim. Mükemmel bir gün beni bekliyordu.
Hemen hafif bir makyaj yaptım ve saçımı açık bıraktım. Ayakkabı da seçtikten sonra çantamı gerekli şeylerle doldurdum ve hızla aşağıya indim. Patlamış mısır tabağını mutfağa götürme gereğini bile duymadım.
Kapıyı açtım. Ege olduğu yerde duruyordu. Beni baştan aşağıya süzdü ve mükemmel gülümsemesi suratına yerleşti.
“Hazırsan gidelim Prenses.”
-------
Umarım beğenmişsinizdir!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
Teen FictionGenç ve utangaç bir kız; Kitap kahramanlarıyla aşk yaşayıp arkadaşlıklar kuran ve kulaklığı olmadan yaşayamayan. Peki bu kız aşkı için arkadaşlarından vazgeçerse veya aşık olduğunu sanarsa...