Tam 2 haftadır bu minik kitapçıda çalışıyorum. Aslında pek de minik olduğu söylenemez; tatlı gözüksün diye öyle söyledim. Çok huzurluyum, çok. Deli gibi kitap okuyan bir insan için en güzel yerde çalışıyorum daha ne olsun?. İşim bittiğinde dolanıyorum kitap raflarının arasında... Çok nizami bir şekilde düzenlenmiş kitaplar ile kendimi kaybetmemek namına içimde nasıl savaş veriyorum anlatamam. Kitaplar... insanı hayaller alemine sürükleyen, tek bir cümlesiyle sizi derinden etkileyen o satırlarla dolu kağıt parçaları. Öyle etkileniyor, öyle seviyor ki insan özenle saklıyor her kitabını. Sayfaları kırıştırmaya korkuyor, çizmeye çekiniyor ve fazlaca değer yüklüyor o kağıt parçalarına. Çünkü manevi olarak içinde en güzel yerde. Bir eşyaya manevi değer yüklüyorsanız ister o kağıt parçası olsun, ister çöp sizin için en özel parça oluyor.
Bende de öyle işte. Evimdeki kütüphanemin her hafta özenle tozunu alır, okuduğum kitaplarda gözlerimi gezdirir sonrasında alırım elime herhangi bir kitabı. Sayfaları hızlıca çevirdiğimde bakınırım çünkü beni etkileyen illa ki bir cümle olmuştur ve ben onu çizmişimdir diye. İşte o sayfaları çevirdiğimde o cümlelelere rastlarım. Baktığım kitabın ilk defa okurken bana yaşattığı duyguları o cümle veya cümleler ile o an tekrar yaşarım.
O yüzden bu kitapçıda çalışmak benim için çok, çok mutluluk verici.
Bu semtin insanları da çok iyi. Kitapçının olduğu binanın üst katlarında daireler var ve ara sıra buraya gelip patronumla konuşuyorlar; patronumda beni birkaç gün önceye kadar çoğu kişiyle tanıştırmıştı. Patronum olan Bayan Malia yabancı uyruklu bir bayan. Birçok ülke gezdiğini, çok yerler gördüğünü en son ise bu ülkede kaldığını ve her ülkeden aldığı kitaplar ile bu kitapçıyı kurduğunu anlattı bana; işe aldığının dördüncü günü. Onu büyük heyecanla dinlemiştim ve o da bunu fark etmiş olmalı ki bana anlattıkça anlattı. Bir yerden sonra ikimize kahve yapmıştım ve elimizdeki sıcak kahvelerimizle sohbetimize devam etmiştik. Daha doğrusu o hikayelerini anlatmaya devam etmişti, bende can kulağı ile dinlemeye. Saatler geçtikçe dışarıda yağmur yağmaya ve yavaş yavaş hava kararmaya başlamıştı. Anlayacağınız sohbet baya bir sarmıştı. O hikayelerine ara verince biraz ben bir şeyler anlatmıştım bu seferde o beni dinlemişti. Çok nazik bir hanımefendiydi ve bunu çok net bir şekilde yüzüne baktığınızda bile görebiliyorsunuz. İçeriye giren her insana samimi bir şekilde tebessüm edip onlarla ilgileniyordu.
Beni sevmesinin ve hemen işe almasının sebebi de buymuş ya. Kendine benzetmiş beni ve hiç düşünmeden işe almış. Şu zamana kadar kararından da hiç pişman değilmiş, onu yanıltmamışım. Bunu ilk zamanlar söylemişti ama şimdi de söylüyordu. Her günün sonunda "beni hiç yanıltmadın," diyor bana.
Bugün ise kitapçıyı ben kapatacağım. Bayan Malia erkenden çıkmak zorunda kaldı ve anahtarları bana bıraktı. Zaten belli bir süreden sonra bunu yapmam gerekecekti. Çünkü beni okulumdan sonrası için işe almıştı. Yani ben burada daha çok akşamları kalacaktım ve sonra kapatacaktım. İki haftalık süre ise beni denemesi ve güvenmesi ile sürmüştü. Anlayacağınız bugün o büyük gün işte. Bundan dolayı pek fazla özenliyim, işimi düzgün yapıp günü sonlandırmak ve Bayan Malia'yı yine yanıltmamak istiyorum.
Kapanışa son 1 saat kaldı. Kitapçıda son kontrolleri yapıp, rafları dolanmaya başladığımda kapıdan çan sesleri yükselmişti. Kapıya çan asmışta; her müşteri geldiğinde o çan ses çıkarıyor, birinin içeri girdiğini anlıyorsunuz. Aslında güzel düşünülmüş rafların arasında dolanırken kapıyı görmek pek mümkün değil. Biri gizlice girse ruhunuz duymaz yani.
Rafların arasında çıkıp boş alana çıktığımda giriş tarafındaki rafların arasına birinin girdiği son anda görmüştüm. Elimdeki kitabı bırakmadan oraya adımladığımda şaşkınlığımı bastıramıyordum. Bu zamana kadar buraya kim gelirse gelsin önce bana ya da Bayan Malia'ya selam verir sonra kitapların arasına dönerdi. Ama bu kişi her kimse direk kitaplara bakmak istemişti belli ki. Belki bu semte yabancıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klasik Siyah & jackbeom
FanfictionKitap kokusunun hakim olduğu rafların arasında dolaşan siyah bir gölge. Ön yargılarımızı yıkmaya hazır mıyız?