i'll be gone

207 25 45
                                    

lisenin son senesinin ilk günü başlamıştı ve herkes telaşla birbirine yaz tatilini anlatmakla meşguldü. okulun bahçesinde sessizlik bir türlü sağlanamıyor, milli marşa asla başlanamıyordu. bu yaygara içindeki bir kişi ise taeyong'du. taeyong 3 yıldır aynı sınıf arkadaşları ile yaşamaya o kadar alışmıştı ki, hepsinin yaz tatilinde ne yaptıklarını aşağı yukarı tahmin edebiliyordu. kendisi ne mi yapmıştı?

lee taeyong yaz tatilinin yarısından çoğunu uyuyarak geçirmişti. geceleri geç yatıyor, sabah kalkınca ilk iş olarak buzdolabını aşıp karnını doyuruyor daha sonra işe dışarı çıkıyordu. lee taeyong devlet destekli bir öğrenciydi ve çok fazla harcama yapmıyordu. yaz tatilinde de devletten gelen bursunu canı ne istiyorsa onu yapmaya harcamıştı. azıcık da spor yapmıştı tabii.

büyük çabalar sonucu susturulan kalabalık meraklı gözlerle müdüre bakarken, müdür açılış konuşması yapıyordu ve lee taeyong'un umrunda bile değildi. o sıranın en arkalarında en son yapılan twitch yayınlarını araştırıyordu sadece. bir anlığına kafasını kaldırması ile yanında birinin durduğunu fark etmişti. bu çocuğu daha önce hiç görmemişti ve büyük ihtimalle yanlış sıraya girmiştir düşüncesi ile kafasını geri telefonuna gömmüştü.

müdür konuşmasını bitirip herkes sınıfa çıktığında koridorda tatlı bir koşuşturma oluşmuştu. sınıfa girdiğinde herkesin dolap ve yer kapmaya çalıştığını fark edince telefonunu kot pantolonunun cebine sıkıştırmış ve içinde kaybolduğu kazağın kollarını serbest bırakmıştı iki tarafında. insanların bu acınası halini izleyip arkalara doğru ilerlemişti. duvar kenarından bir dolabı açıp girmeden önce eline yığılan kitapları dolaba koymuştu. daha sonra kafasını sınıfa çevirince sınıfta tek boş sıranın duvar kenarı en arka sıra olduğunu anlamış ve oraya geçmişti. şanslıydı ki ön sırasında johnny ve ten vardı. derste sıkılırsa ikisine bakıp gülebilirdi içinden ama asla dışına vurmazdı.

taeyong en arka sıraya oturup sırtını duvara ayalarını ise yanındaki sıraya yasladıktan sonra eline telefonunu alıp kulaklıklarını takmıştı. sınıfın en gürültü olduğu an işte tam o andı, ilk dersin başladığı an. bilirdi ki ilk ders hoca da gelmezdi çünkü öğrenciler ne kadar geveze ise hocaları da en az o kadar gevezeydi.

o sırada sınıfa bir hoca ve bir çocuk girmişti. çocuk, taeyong'a tanıdık geldiğinden kulaklıklarını çıkarıp tahtaya çevirdi yüzünü. öğretmeni dinlediğinde ise sınıfa yeni birisinin geldiğini adının jaehyun olduğunu ve ona iyi davranılmasını istediğini söylemişti. daha sonra ise sınıfta boş bulduğu yere oturmasını istemişti ama sınıfta tek boş yer taeyong'un yanı olduğundan taeyong toplanıp kulaklıklarını geri takmıştı. jaehyun yanına geldiğinde ise ona pek takılmamış ve ilk günün bitmesini beklemişti.

sadece ilk gün değil, ilk haftalar da böyle geçmişti taeyong için. dersleri dinliyor, yeri gelince uyuyor, yeri gelince not alıyordu. bazen tahtayı göremese de jaehyun'dan gözlüklerini takmasını rica edip ne yazdığını soruyordu. jaehyun'la tam olarak tanışmamışlardı ama sanki tanışmış gibi davranıyordu onu. çok sevmişti bu ilişkiyi ve bozmamak adına ağzını açmamıştı ama zamanla bazı şeyler değişmişti.

jaehyun'la pek konuşan yoktu çünkü sınıf kendi içinde gruplaşmıştı 3 yıl içinde. jaehyun da pek kimseyle konuşmamıştı zaten. gerekirse ödevini kontrol ettiriyor, gerekirse sınıf başkanına tahta kalemi için para veriyordu.

birgün sınavlara 2 hafta kala öğle arasında taeyong yemeğini yemiş ve boşluğa düşmüştü. kulaklığı evde kalmıştı ve interneti de bitmişti. o sırada gözü jaehyun'a çarptı. matematik testi çözüyordu ve aşırı normaldi. taeyong'un dikkatini çektiğinden jaehyun'un koluna dokunmuş ve onunla konuşma başlatmıştı.

01.27Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin