Yıldız

301 35 2
                                    

Bahar geleceğini müjdelemiş, ırmağın üzeri yeni açan tomurcuk çiçekleriyle süslenmişti.
Sessizliğin ihtişamını derinliklerden gelen o ses bozdu;
"Melike, Melike.."
Olduğu yerden tek hamlede kalktı Melike, sesin geldiği yöne doğru baktı. Sesin sahibi Melike'nin yanına yanaştı, elinden tutup çekiştirmeye başladı:
"Melike hadi gel servis kalkıyor. Seni arıyorlar."
Görselin güzelliğine ve yanında bulunan aşkın müjdesine o kadar kapılmıştı ki geçen saatin farkında değildi.
"Tamam, tamam.. şey ama bir dakika bekle."
Çantasını açtı, defterin arasından çıkardığı zarfı Kadir'e doğru uzattı;
"Al.. hadi al.."
Kadir, sevincinin zirvesinde, yüzünde oluşan tebessümüyle aldı zarfı.
Melike'nin hızla yanından uzaklaşan gölgesini izledi.
Hem arkadaşının çekiştiren eliyle cebelleşiyor hem de ardın sıra gelen Kadir'e bakıyordu. Eline sıkıştırılan zarfı burnuna götürdü içine doğru çekti;
"Oh."
Sonra o zarfı kalbine doğru indirip bağrına bastırdı;
" şimdi buralar hep sen kokuyor güzellik. Benim başıma gelen en güzel şeysin sen. "
Başını yukarı kaldırdı ve gözlerini kapadı;
" dağlara, toprağa değil asıl bahar içime geldi. Seni tüm acılarımı dindiren bu rüzgara benzetiyorum. "
Kafasını çevirdiği yerde Selim'i görmesiyle kendine geldi Kadir. Selim yüzündeki alaylı gülüşüyle;
" Kadir, seni gülerken görmek çok güzel. Hüzünlü gözlerinle yakışıklıydın, şimdi gülerken daha da yakışıklı olmuşsun. Kıskandım seni."
Kollarını birbirine kenetlemiş halde duran Selim'e yaklaştı;
"Darısı senin başın kardeşim. "
Güldü Selim;
"Şimdilik kenarda dursun."
Elini Kadir'in omzuna attı Selim , birlikte dolmuş duraklarına doğru yürüdüler. Selim;
"Kadir ben babamla konuştum. Bugün sizdeyim yarın dönerim geri. Akşam takılır mıyız. "
Kadir, cebinden çıkardığı tesbihi sallayarak;
"Oğlum eni boyu bir köy evi. Neresinde takılmayı planlıyorsun acaba? Ama doğru ineği sana sağdırırım değişiklik olur."
Kadir'in sırtına vurdu Selim;
"Geç dalganı sen. Semaver yakar mıyız?"
Başıyla onayladı Kadir.
Dolmuşa bindiler birlikte..
..
Hatice'nin ayağı sargıdaydı, çok fazla hareket edemedi. Kadir'in içi rahattı bu yüzden.
Akşam olmuş, Hatice tutuşturduğu sobanın yanında uyuyakalmıştı.Sobanın üzerinde kaynayan güğümdeki suyu semavere boşaltmıştı Kadir.
Evin önünde küçük bir ateş yaktılar, yanına da semaveri koydular. Ay yavaş yavaş gökyüzünde yerini aldı.
Kadir, elindeki çalıyla yanan ateşi harlarken Selim sordu;
" Kadir, annene anlatacak mısın olanları?"
Karıştırmadan dolayı yukarı doğru çıkan ateş kıvılcımlarının arasından;
" diyemem abi, nasıl diyebilirim. Şu sıralar daha da huzursuz. Hem ben askere gideceğim. Duyarsa onu yanında istemez ki. "
Selim, avucunun içine aldığı çay bardağına doğru baktı;
"Sen de haklısın be kardeşim."
Sonra yüksek sesle gayri ihtiyarı Kadir'e döndü;
"Ama bak. Bir yandan kaybederken başka yerden güldürdü Allah yüzünü. Bak, Melike de sana sevdalıymış. "
Elindeki çubuğu ateşin közüne daha da sert vurdu Kadir;
"İşte buna şükrederim. Aslında düşünmüyor değilim ilerisini. Nasıl olacak bilmiyorum. "
Selim, ateşin harından kamaşan gözlerini kısmış vaziyette;
"Olmayacak olan şey ne ki? Askere gider gelirsin. İsteriz, hayat hep böyle gidecek değil ya. Sonuçta kız da seviyor. Ne yapabilirler."
Semaverden çay dolduran Kadir;
" oğlum, kızın üniversite hayali var. Sence böyle bir şey varken hangi baba buna müsade eder."
Eliyle hırkasının bir tarafını sallayarak;
"Buna mı, bu fakire mi kızını verecek. Güldürme beni ya. "
Parmağıyla arkasında kalan kapıyı göstererek;
"Hadi her şeyi parayı pulu geçtim. Şu çatıya kim kız verir. Hasta bir annesi, düzenbaz bir babası olan çulsuz bu adama. Sen, sen olsan verir misin?"
Bardağı, toprak zemine koydu Selim, Kadir'in yanına oturdu ve elini Kadir'in göğsüne doğru götürdü;
"Senin mangal gibi yüreğin var aslanım. Senin tüm evrene yetecek bir yüreğin var. Cebin boş olabilir ama işte burası herkeste bulunmaz. Burası çok Farklı bir nimet."
Sarıldı Kadir Selim'e sıkı sıkı hem de.
Hatice'nin seslenişiyle toparlandılar;
"Kadir, hadi gelin. Ayaz çöktü üşürsünüz. İçerde oturun."
Semaverin altındaki suyu, sönmek üzere olan ateşe doğru boşalttı;
"Geliyoruz anne. Seni yat."
..
Selim'in uyumasını fırsat bilen Kadir, mutfak camının önüne oturdu, doğan günün ışığıyla mektubu çıkardı cebinden okumaya başladı;
"Kadir, kalbindeki merhameti yüzünü aydınlatan sevgili.
İnsana gurbet olan şu dünyada birbirini bulan kalpler asla garib değildir. Seni bulduran Allah'a sonsuz şükürler ediyorum.
Kadir,
Yanlış söylesem de doğru anlayacağından o kadar eminim ki. Beni yanlışımla da sevdiğini çok iyi biliyorum. Aklından geçip, yüreğini talan eden soruların farkındayım. Kimin ne dediğinin ne diyeceğinin hiçbir önemi yok. Birlikte oldukça aşamayacağımız, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir dert yok. Yeter ki el ele verip birlikte yürüyelim. Sen öyle kendi başına, kimsesiz ağlarken bana burda gülmek zor geliyor. Hem bilirsin kavuşmak insanlar içindir. Ellerimden tut, olur mu?
Unutma, yalnız değilsin. "
Gözlerinden akan yaşlar kağıdı ıslatmış, birkaç yazı ıslanmadan dolayı silinmişti. Katladı ve cebine koydu. Ufuk çizgisine doğru baktı;
"Geçtiğin sokaklarda çiçek açıyor mu bilmiyorum ama dokunduğun her yüreğin çiçek bahçesine döndüğünden eminim. Kadir, sana kalbinin olduğunu hatırlatan bu güzelliğin elinden tut ve bir daha bırakma."
..
Selma Ali'ye;
"Bir daha o kadına gidersen yemin ediyorum gidip her şeyi ona anlatırım. Buraya gelemezsin, kalırsın şu halinle dımdızlak ortada."
Ali, içinde bulunduğu çaresizliğin farkındaydı, çok geçti ama çözüm bulmalıydı.
Ellerinin arasında derin düşüncelerle boğuşan başını kaldırdı;
"Hasan hoca."
Eline aldığı değneğiyle yola koyuldu.
Kapıya vurdu, "gel "sesiyle içeri girdi;
"Hocam, girebilir miyim?"
Gözlüğünün üzerinden bakan Hasan hoca eliyle buyur etti. Kırgındı Ali'ye, olanlardan kendini sorumlu tutuyordu üstelik.
"Buyur Ali. Hayırdır?"
Yavaşça sandalyeye oturdu Ali;
"Hocam nasılsınız, görüşmeyeli çok oldu."
Umursamaz tavrıyla Hasan hoca;
"İyiyim Ali. Sen nasılsın?"
Ali kızarmış yüzüyle:
"Hamdolsun. "
Hasan hoca, önündeki dosyayı kapatıp, gözlükleri eline aldı;
"Eee seni buraya getiren şey neydi?"
Parmaklarıyla oynayarak anlatmaya başladı Ali;
"Olanları biliyorsun hocam. İki arada bir derede kalmış haldeyim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Yardım almaya geldim. Beni bir tek sen kurtarabilirsin."
Avucunun içinde gezdirdiğim gözlüğü masaya koydu Hasan hoca:
" ne oldu?"
"Hocam. Kadir askere gideceğini ve bu yüzden o gelene kadar annesine bakmamı söyledi. Ben de Selma'ya dedim. O da beni Hatice'ye demekle tehdit etti. Gitmeme müsade etmiyor. "
Hasan hoca tüm kızgınlığını gözlerinde biriktirmiş halde;
"Ah Ali. Ne yaptığının farkında mısın. Sen şu olayı bana en baştan anlatsana. Bu kadınla ne ara bu duruma geldiniz?"
Karşısındaki duvara baktı Ali;
" bir gün üvey kardeşim Kemal yanıma geldi, borç istedi. Biz konuşurken Selma geçti yanımızdan. Kemal selam verince benimle de tanıştırdı. Önceden tanışıyorlarmış. Ordan başladı muhabbetimiz. Arada tatlı börek falan yapıp getirdi. İlk başta abi gibi davrandım ama git gide ilgisi hoşuma gitmeye başladı. Bunu derken utanıyorum ama şey biz yani Hatice'yle ben uzun süredir yan yana yatmıyoruz bile. Yani Yunus öldüğünden bu yana Hatice ile biz iki yabancı gibiyiz. "
Parmağıyla alnını kaşıdı, alnındaki teri sildi ve devam etti;
" Selma iyi davrandı, güldü yüzüme. En azından onu görünce mutlu oluyordum. Yine birgün hani Hatice kaybolmuştu da baygın halde bulunmuştu. O gün eve gitmedim oturdum ırmak kenarına saatlerce düşündüm. Yunusu, Hatice'yi, Kadir'i, bana ihanet eden abim Receb'i..ağladım. O sırada yanımda belirdi Selma. Elinde ekmek poşeti vardı marketten geliyormuş, beni görmüş. Yanıma oturdu elimi tuttu. Elimi tutunca içimden sıcacık bir şey aktı gitti. Anladım ki bana katlı boş değil. Biraz konuştuk beni teselli etti. Sonra, yemeğe davet etti. Hem bu saatte nereye gidebilirdim. Zaten yurda senin yanına kalmaya gelecektim o çağırmasaydı. Evine gittik. Yemek yedik, çay falan içtik. Dertleşmeye başlayınca bana yaklaştı."
Hasan hocanın uzattığı suyu yudumladı Ali;
" oldu işte olanlar. Sonra ahanda bu haldeyim. Bu şekilde devam etti.
Bunun böyle devam edemeyeceğini, evli olduğumu, Kadir'in duyduğunda olacakları düşündüm ayrılmak istedim. Bana hamile olduğunu söyledi. O anda kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Artık dönülmez bir yoldaydım anladım. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum."
Hasan hoca ellerini birbirine kenetlemiş halde;
"Peki ne kadar var doğuma?"
"Dört ay kadar kaldı."
"Sen şimdi ne yapacağını düşünüyorsun."
"Evet"
Sandalyesinden kalktı Hasan hoca, odada volta atmaya başladı;
"Bak şimdi Ali. Bir anlık hata mı diyelim gaflet mi diyelim her neyse . Olan olmuş. Sen şimdi Selma'yı ikna et köye dön. Kadir askerden gelince de Hatice'ye dersiniz. Şimdi söylemeyin, kadın hamile. Hatice'yi de biliyorsun. Sonrası felaket olur."
Ali, bitkin bedenini sandalyenin üzerine iyice yerleştirdi;
"Hocam iyi hoş da, Selma bunun karşılığında Kadir'in olan tarlayı istiyor. Onu verirsem Hatice küle döndürür bizi. Tarlayı yakar, o da yetmez bizi yakar."
Elini arkadan beline dolamış halde Hasan hoca;
" olacakları baştan düşünmedin şimdi düşün Ali. Tek bir şansın var onu iyi değerlendir. Benim sana bu konuda hiçbir yardımım olamaz. İkna etmek zorundasın."
Ali, sandalyeden kalkıp Hasan'a doğru yanaştı;
"Hocam güzel bir şey söyleyin ne yapayım ben. Atayım kendimi köprüden insanlık kurtulsun."
Hasan hoca;
"Ali sakin ol. Senin Selma'yı ikna etmekten başka çaren yok. Üzgünüm yardımcı olamam."
Yıkık bedeniyle kafası önünde çıktı odadan Ali. Haklıydı Hasan hoca, Ali Selma'yı ikna etmenin bir yolunu bulmalıydı.
...
Melike'yle ilişkisini daha da ilerletmişti Kadir. Askerlik celbi gelmiş, askere gitmesine sayılı günler kalmıştı.
Hatice'ye askere gideceğini söylemiş, Ali Selma'yı ikna etmiş köye gelmişti. Ali'yle Kadir aralarındaki buz duvara kat çıkmaya başlamışlardı. Hatice anlam veremese de bir terslik olduğunu hissediyordu.
Hatice, sobayı yakmış üzerine çaydanlığı koymuş, Kadir seviyor diye guzinenin gözüne protesto atmıştı. Kadir'in yüzüne düşen saçlarını kaldırdı, Kadir'i anlından öptü. Eline aldığı süt kovasıyla ahıra indi.
Kapının örtülmesiyle uyanan Kadir, sobanın üzerinde taşan çaydanlığı kenara aldı çayı demledi.
Hatice'nin sesiyle irkildi, ahıra doğru koştu;
"Anne ne oldu?"
Yerde boylu boyunca uzanan ineği gördü Kadir, yanına yaklaştı;
"Ölmüş."dedi.
Yere oturmuş, ağlayan annesini sakinleştirmeye çalıştı.
"Annem ağlama, ben sana yenisini hatta daha güzelini alırım. "
Kollarından tuttu yerden kaldırdı. Eve doğru götürdü.
Sinirleri alt üst olmuş halde, ağlamasına evde de devam etti Hatice;
"Zehirlediler, evet evet kesin zehirlediler. "
Oturduğu yerden kalktı, kapıya doğru ilerledi;
"Kesin Zehra zehirledi. Receb'in intikamını almak istedi. Sorarım ona ben."
Kadir annesini sakinleştirmeye çalışırken, Ali kapıyı açtı.
"Ne oldu, ne oluyor burda?"
Kadir ineğin öldüğünü söyledi.
"Neden neden ölmüş "
Kızgın yüzüyle Ali'ye döndü Kadir;
"Bilsek. "
Ali;
"Baytar'ı getireyim."
"Getirsen ne olacak. Ölmüş işte. Şimdi annemi sakinleştirelim. "
Ali bir kolundam Kadir bir kolundan odaya getirdiler. İlaçlarından verdi Kadir, sakinleşmesini bekledi.
Hatice oturduğu divanda uyuyakalmıştı.
Kadir, Ali'nin kolundan tuttu kapıya doğru çekti;
"Peşimden gel."
Kadir;
"Bana bak, bu ayın sonunda ben gidiyorum. Bu kadının hali belli. İneğin ölümünden Zehra yengemleri sorumlu tutacak ona takmış kafayı.
Bu kadını bu şekilde sana bırakmak İnan en son isteyeceğim şey. Ama el mahkum. "
Ali, yeri izleyen gözlerini Kadir'e çevirdi;
"Oğlum sen ne diyorsun? Annen benim karım. Hep yanındaydım. "
Alaylı tavırla;
"Karın mı, gülerim sadece buna. Neyse bugün işlerim var. Evden ayrılma, kafayı taktı Zehra'ya. Bir şey yapar mazallah. "
Kafasıyla onayladı Ali.
...
Kadir, Melike'yi görmeye gidecekti. Bir haftaya birliğine teslim olması gerekiyordu. Ayakkabılarını giydi, Salih'in gelmesiyle patpatla uzaklaştılar.
Ali üzgün, Kadir'in ardından baktı.
"Allahım imtihanım çok ağır. Her şeye tamam derim ama ne olur oğlumun benden vazgeçmesine müsade etme. Ben ettim çok büyük ayıp ama sen yardım et."
İçeri girdi, odanın hafif soğuduğunda farketti. Sobanın kenarında duran kovayı eline aldı;
"Neyse uyanmadan odun almaya gideyim."
Odunluğa doğru ilerledi.
Yavaş yavaş gözlerini açtı Hatice;
"İnek ineğim. "
Hızlıca kalktı uzandığı yerden;
"Yedim seni Zehra."
Kapıdan arkası kesik lastiklerini ayaklarına geçirdi, koşar vaziyette Zehra'nın kapısına dayandı. Merdiveni yıkayan Zehra Hatice'yi kendisine doğru koşarken görünce, felaketin geldiğini farketti;
"Aha yine geliyo. Bakalım bu sefer ne yaptım?"
Eliyle Zehra'nın başındaki yazmaya daldı;
"Seni yelloz, seni hain. Kocanın intikamı için yaptım demi bunu. Görürsen şimdi."
Bir yandan saçlarını Hatice'nin elinden almaya çalıştı Zehra, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırdı;
"Yetişin komşular Hatice yine delirdi."
Birkaç komşunun yardıma gelişiyle ortalık biraz sakinleşti.
Tülay;
"Hatice ne oldu yine az bir dur Allah'ını seversen."
Eteğini göbeğine doğru çekti Hatice;
"Ne olsun, Aha bu karı var ya ineğimi zehirledi. "
Tülay önceleri duyduğu şeyin tekrarından sıkılmış:
"Yine başa sardık. Ne zehirlemesi niye yapsın?"
Ellerini dizine koymuş yere çömeldi Hatice;
"Niye mi Receb'in intikamı için."
Yerinden kalktı Zehra'ya doğru yürüdü;
"Ölmüş ineğim, sizin yüzünüzden ölmüş."
Tuttu kollarından Tülay ve Safiye çektiler kenara.
Zehra oğlu Onur'a;
"Amcanı çağır koş."
Onur'la birlikte geldi Ali;
"Ne ara kaçtın kadın evden. Ne oldu yine."
Dağılan saçlarını topladı Hatice;
"Ne olacak ineğimi öldürdü."
"Hay allahım, Hatice ineğin hastalanmış. Dana zehirlemiş Baytar öyle dedi."
Tuttu belinden Hatice'yi eve getirdi.
...
Kadir, papatyalardan yaptığı tacı Melike'nin örgülü saçına kondurdu. Gülümsedi Melike;
"Çok güzel."
Başıyla onayladı Kadir;
"Tıpkı senin gibi."
Salih'in gel der gibi uzanan elini gördü Kadir, cebinden bir mektup çıkardı Melike'ye uzattı;
"Al."
Melike zarfı tuttu;
"Bu..."
Derin nefes aldı yutkunarak devam etti Kadir;
" askere gidiyorum ben. Haftaya salı teslim olacağım birliğe. Sana, gitmeden vereyim dedim."
Hüzün çökmüş yüzüyle Kadir'e döndü Melike;
"Beni aramayı unutma. Az da olsa mektup yaz. En azından sağ olduğunu bileyim. "
Kadir, Melike'nin omzuna düşen örgüsünü burnuna götürdü;
"Tıpkı çiçek gibi kokuyor. "
Cebinden çıkardığı makasıyla saçının ucundan kesti;
" özlediğimde kokunu versin yeter bana."
Örgüsünün ucundaki lastik tokayı çıkardı Melike ve Kadir'in bileğine geçirdi;
"Seni bekleyeceğim. Gerekirse bir ömür olsun."
Elini Melike'nin omzuna uzattı, başını göğsüne doğru yatırdı;
"Ben bu anı bir daha yaşamak için gerekirse ölürüm."
Biraz öyle kaldılar. Salih'in ısrarlı bağrışına dayanamadı Kadir;
"Ayrılık vakti."
İlk önce kendi kalktı sonra Melike'yi kaldırdı. Ufak bir öpücük kondurdu anlına;
"Allah'a emanet ol, cennet gözlüm."
Patpatın ardına atladı. Yol boyu ardından baktı Melike. Bekleyecekti hem de her şeye rağmen.
...
Köyün girişinde karşılaştığı Yaşar amcasından öğrendi annesinin yaptıklarını. Eve geldiğinde babasına bir güzel fırça attı annesinin elinden öptü;
"Annem, üzülme sen ben alacağım sana yeni bir inek."
Saçlarını okşadı Hatice;
"Bilirim oğlum bilirim. "
"Benim az işim var, birazdan gelirim."
Evden çıktı, Baytar'a doğru yürüdü. Konuştular uzun uzun. Baytar arada inek alır satar hayvan tacirliği yapardı.
Akşam üstü evin önünde oturmuş karar kara düşünen Hatice'yi gördü Baytar;
"Gözün aydın hatce yenge."
Kafasını elindeki tepsiden kaldırdı Hatice:
"Hayırdır kardeş, ne oldu?"
Arabanın arkasından indirdiği genç düveyi Hatice'ye doğru yanaştırdı;
"Bak oğlun sana inek aldı."
Eteğindeki tepsiyi yere koydu ineğe doğru koştu:
"Hay gidi, benim mi bu şimdi."
Başıyla onayladı Baytar.
İneğin boynuna sarıldı;
"Yaşa oğlum Kadir. Yaptın yine evlatlığını. Sarı kızım benim,senin adın sarı kız olsun."
İpinden çekti ahıra götürdü.
Kapıda beliren Kadir'i görünce sarıldı Hatice:"
Aslan oğlum benim. Anasının bal gözlüsü."
Birlikte içeri girdiler.
Kadir cebinden Melike'nin saçlarını çıkardı beyaz bir beze sardı, tekrar cebine koydu. Kolundaki lastiği öptü valizini hazırlamaya başladı.
..
Hatice, gidişatın farkındaydı. Sonu hiç iyi değildi, yavaş yavaş aklını kaybediyordu bunu biliyordu. Oturduğu sobanın başından kalktı, Kadir'in odasına doğru yürüdü. Kapıyı açtı;
"Kadir, beni anamın mezarına götürür müsün?"
Valizin ağzını kapatan Kadir, annesine döndü;
"Olur, yarın gideriz."
Hatice kapıyı kapattı, mutfağa doğru ilerledi.
Kadir, annesinin isteğini garipsemişti. Hatice ilk kez annesinin mezarına gidecekti. Evlendiğinden bu yana hiç gitmemişti, gidememişti. Yunus öldüğünden bu yana mezarlıktan hiç bahsetmemişti.
Eline aldığı resme bakarak konuştu Hatice;
"Yunus'um canım oğlum. Hissediyorum yakında geleceğim yanına. Bu dünya bana, zor gelmeye başladı artık. Ben seni çok özledim be annem."
Koynundan çıkardığı mendili kokladı, eliyle resmî sevdi:
"Annem, benim cennet kokulum. Kokun hala ilk günkü gibi. Gelecem annem az kaldı ben de oraya gelecem."

ince, çizgi bir yol.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin