Dışarıda yalnız başımaydım. Hava soğuk ve çok rüzgarlıydı. Deniz kavgacı bir şekilde kayalara çarpıyordu Bankların olduğu yere doğru düşünceli bir şekilde yürüyordum. O kadar dalgındım ki şiddetli rüzgarın atkımı alıp götürdüğünü fark etmemiştim bile. Arkasından koşarcasına adımlarla ilerledim.
Atkım, ağaçlardan birinin arkasına doğru yol aldı ve adresini buldu. Tam oraya varmıştım ki, ağacın arkasından çıkan bir el bana atkımı uzattı.
''Bu sizin galiba.'' dedi.
Bense donakaldım, konuşamadım. Bu onun masmavi, sımsıcak gözlerinden kaynaklanıyordu sanırım. Dudaklarında bir tebessüm belirdi.
''Böyle güzel bir bayanla karşılaşmak her zaman mümkün olmuyor.''
Bu sözlerinin üzerine titreyerek kendime geldim.
''Teşekkür ederim.'' diyerek atkıma uzandım.
Ellerimiz birbirine temas ettiğinde gözlerimizi atkıdan uzaklaştırarak birbirleriyle buluşturduk. Bir anlık duraksadı.
''Elleriniz ne kadar da soğuk. Tam şurada bir çay bahçesi biliyorum. İzin verirseniz size çay ısmarlamak isterim.'' dedi ufak tefek fakat görünüşü sıcacık olan dükkanı işaret ederek.
Nedenini bilmiyorum ama kabul ettim. Belki dükkanın sıcaklığı bana çok cazip gelmişti belki de onun masmavi gözleri...
Bir anda kendimi hiç tanımadığım bir yabancı ile sohbet ederken buldum.
''Sizi buraya hangi rüzgar attı?'' dedi.
''Efendim?'' diyiverdim, dalgınlığıma gelmişti.
''Diyorum ki New York'ta yaşar gibi bir haliniz yok.''
''Haklısınız, İngiltere'den geldim, iş görüşmesi için.'' dedim ama yüz ifadem beni ele vermiş olsa gerek.
''Sadece iş görüşmesi mi, emin misiniz?''dedi.
Karşımdakinin yabancı olduğunu kendimme hatırlatıp duruyordum. Ona güvenemezdim ne kadar anlatmak istesemde, yaşadıklarımı bir kenera koydum.
''Evet, sadece iş için.'' dedim ve manzaraya döndüm.
Onun bana baktığının farkındaydım. Nereye gelmiştim ben? Ne yapıyordum burada? Bir anlık kendime sinirimle paltomu giydim.
''Herşey için teşekkür ederim.'' diyerek yürümeye başladım. Arkamdan bir ses duydum.
''Peki ama adınız?'' diye bir sesin gitgide uzaklaştığının farkındaydım.