Melek'in inanılmaz şeytanlığı karşısında hepimiz "lal" olmuştuk. Bir tek Asuş, "laaan" olmuştu. İslamiyet ordusu gibi, 'Allah Allah' sesleri çıkartıp Meleğin üzerine yürüyecekti ki, zor tuttuk. Oda bizi bu otelde tutmadı. Ne kadar olumsuz cümle varsa hepsini kullanarak Meleği gerekli mevkilere şikayet etti, müfettiş arkadaşlarının isimlerini tek tek saydı, en son otel genel müdürüne kadar çıkıp: "Bu kadar acemi müdür yardımcısı çalıştırmaya istekliyseniz, ikinci amatör ligte kaleci olarak işe başlatın, malum futbolcu olmaz, gol atamıyor hep ofsayt." dedi. Ben Asuman'ın bu zeka ve bilgi gerektiren laf sokmalarına çok kez tanık olduğum için şokta değildim. Fakat müdür şoklardan şok beğeniyordu. Adam özel hayatımızın sebebini de soramıyor, "neden fake nişanlı dediniz lan o zaman?" da diyemiyor, "Allah belanızı verir inşallah, nelerle uğraşıyorum ulan, gelmişim atmış yaşına emekli mi olsam?" da diyemiyor. Onun yerine, "Aynı statülerde sayılırız gayet sizi anlayabiliyorum, merak etmeyin. Ben halledeceğim, bu acemiliğe benimde dilim lal olmuş durumda..." Adam, Asuş'u maalesef susturamıyor çünkü Asuman açtı ağzını yumdu gözünü. Saniyesinde üç bin küsür kelime bölüyor. Popüler bilime göre kadınlar günde 20.000 küsür kelime kullanırmış. Asuman'ı saymadan böyle bir bilgi verildi bence. Asuman sayıldıysa da, bu odadan çıktıktan sonra yarın sabaha kadar konuşmaması gerek. Çünkü şuan 18.000'e doğru gidiyor.
Adamcağız, bundaki hayatında kanser olmadıysa şuandan sonra olabilir. Asumancığımı vebale sokmamak için tuttum elinden, "Yavrum bence müdür bey bizi yeterince iyi anladı. Daha sonrası tekrara girer. Hadi gidelim."
"Evet, evet Harun Bey. Ben sizi ve Asuman Hanım'ı çok iyi anladım. Gerekli işlemleri derhal başlatıyorum."
"Güzel," dedi Asuman sadece. Müdür beye iyi günler dileyerek çıktık odadan.
"Kızım o ne ya? Yedek çene yaptıralım sana, bu yorulunca diğerini takarsın. Mümkünatı yok otuz sene daha yaşamaz bu çene. Paslanmaya başlamıştır."
"Bıraksaydın onun saçlarını yolup, eline verirdim ben amaaa..."
"Oldu Asumancığım, haklıyken haksız duruma düşelim sonra."
"Kavga edilerek çözülecek şeyleri konuşarak uzatmamak bu Haruncuğum."
"Hadi kızım, hadi. Tatil de yaptırmadın bize, ne vardı bir - iki gün daha kalsaydık? O kadar çalıştık."
"Bu yellozu tek bir saniye daha görmeye güzel gözlerim katlanamaz. 'Gelirken ne alayım?' diye sorduğunda keşke, 'İnsanlıktan nasibini' deselerdi. Belki böyle fesat olmazdı." Daha gerçek bir ilişkiye başlamadığımız halde şu fake ilişkimiz de bile Asuş'un dediği oluyor. Vay ben nerelere gidem?Asuman'ın askerleri olarak, hep birlikte ayrıldık otelden. Devrim'in ismini bir türlü anımsayamadığım kız arkadaşı ise otelde kaldı. Bence gayet doğru ve oldukça mantıklı bir karar verdi. Devrim kerizliğinden dolayı sinir krizi geçirmek istedi fakat Asuş ondan 3 kat daha sinirli olduğu için, Devrimciğim de, Asuman'ın o anki sinirini sollayamadığından içinde patladı, yazık canım kardeşim.
Asuman'ı ve sinirini Asuman gile bıraktık. Hâlâ ateş gibiydi. Harlasak, kışa kadar yanar bizde beleşe ısınırız valla. Devrinle beraber eve geldiğimiz de saat 22.00'ydi. İkimiz de yorgunluktan bayılmak üzereydik.
"Ben yatıyorum ağabey, hadi iyi geceler."
"İyi geceler, dost."Anacığım oğulları yokken, ne yaptı acaba kesin kızları ve babamı aç bırakmıştır diyerek buz dolabını yokladım da maşallah, kekler, börekler, kısırlar, mantılar, köfteler... Adeta açık büfeyi andırıyordu. Bende açık büfe hastasıyım. Hiç unutmam, 7 yaşındayım. Aslı ablam da dahil tüm aileyle birlikte İzmir'e tatile gittik. Babamında işleri o sıra çok yoğun, küçük bir boşluk bulduğu gibi karısını ve "karne hediyesiieeğğ" diye ağlayan çocuklarını tuttuğu gibi İzmir'e götürdü. İlk kez İzmir'e gidiyorduk. Çok heyecanlıydık. Babam iki gün öncesinde haber vermişti bize İzmir'e gideceğimizi. "İzmir hakkında biraz araştırma yapın," diye de ekledi. Tabii o zamanlar internet çok zor bulunuyor, interneti açtığımız anda babam bize ulaşamıyor. Babam çıldırınca otomatik olarak annemde çıldırıyor, sonra terlik atışları sirkülasyonuna başlıyordu. Askeriyeye gitse cinsiyet gözekmezsizin annemi çavuş olarak işe alırlardı. 0 ıskalama, 0 geçişsizlik. İşte o yüzden bizde mahalleye inip, ağabeylerimizden öğrendik. Dayak arsızı olmuştuk ama bokunu çıkartmaya gerek yoktu.
Benimle adaş bir ağabey vardı. Harun ağabey. Ona sorduk İzmir'i. Harun ağabey tecrübeliydi, büyüktü, görmüş geçirmişti ve aynı zamanda sapıktı. İlk cümlesi, "Kızları güzel olur yiğenim," olmuştu. Tabii biz bu cümleyi duyduktan sonra kabardık, suratımız da güller açtı ondan sonrasında gelen hiçbir cümleyi ve öğüdü hafızamıza kaydetmedik. "Saat kulesi ve boyoz" isimleri aklımda bir yerlerde dolaşıyordu ama cümleyi aklıma kaydetmemiştim. Kız diyor, kız! Heyecandan yanlışlıkla Devrimle bile birbirimize iyi davranıyorduk. Otele girer girmez, babam yanına çağırdı bizi. "İzmir'e geldik çocuklar. Mustafa Kemal Atatürk, 1925 yılında burası için; 'Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır!' dedi. Bu benden ilk bilgi. Siz ne öğrendiniz bakalım?"
"Tarihte bilinen ilk kadın eylemini İzmirliler gerçekleştirdi, baba." dedi Aslı ablam. Babam birazcık huysuzlandı, kendi kendine söylendi ama belli etmedi. Küçüklükten beri Aslı ablamın bakış açısı çok farklıydı. Tam bir feminist olarak doğmuştu. Bu yüzden sık sık okulda erkek arkadaşları ve öğretmenleriyle tartışırdı. Ablamın okul hayatı boyunca, annemin telefonları hiç ama hiç susmadı. Bir dönem sustu, hatta hiç çalmadı. Ondada ablam bizden gitmişti. Neyse. Babam suratımıza anlamsız anlamsız bakıyordu, "Ee, konuşsanıza oğlum." dedi, en sonunda.
"Daha sırada Hazal ve Simge var baba," dedi Devrim. Bu çocuk gün içinde üç kere saçma sapan konuşunca zekası bloke oluyor sanırım. Başka açıklaması olamaz.
"Lan onlar daha anne - baba demeyi yeni öğrendiler, geri zekalı mısın oğlum sen?! Hanım bak, bu çocuğa ileride sahip çıkalım. Bu zekayla bu yaşa getirmemiz ya şans ya da aşırı iyi ebeveynleriz."
"Yüklenme çocuğa. Devrim, mahalleye araştırma yapmaya inmiştiniz ya evladım. Ne öğrendiniz?"
"Heee," dedik, Devrimle aynı anda. "Kızları çok güzeeelmiş."Babam bizi, beş yıldızlı otel odasında dövmemek için, arabayla uzak bir parka götürdü, orada dövdü sağ olsun. Bilgi, bildir Allah Allah! Babama da bazen, "a" desek bizi dövecekmiş gibi hissediyorum. Ama sağ olsun, iyiki dövmüş. Daha az abaza olduk.
Tatilde çok eğleniyorduk ve kızları hakikatten çok güzeldi. Hele o otelin yemekleri... Devrimle başlangıç ve bitiş saatine kadar orada duruyorduk. 7-8 tane ayrı uzunlukta büfesi vardı. Tabaklarımızı beş dakika da bir dolduruyor, üç dakika da bir bitiriyorduk. Açık büfeymiş bunun adı. O zaman öğrenmiştim. Kimse size bir şey demeden, sorgusuz sualsiz istediğimiz kadar lezzetli yemek yiyorduk. Ben ve Devrim için en güzel ortam buydu. Hatta babam, "7 yaşına kadar çocuklar ücretsiz ama bu danalar yetişkinlerden daha çok masraflı çıktı, her şeyi yiyorlar, hanım kurt falan mı var bunlarda? Bu kadar nasıl yiyor bu eşekler?" demişti. Haklıydı da, üstelik. "Gören aç bırakıyoruz sanacak, oğlum yemesenize artık! Evde bakmıyorum sanacaklar size," annemin derdi çok başkaydı. Babamla bakış açıları zaten çoğu zaman zıt olmuştur. Neyse, o gün o kadar oyun oynadık ki, saat sekiz gibi odaya çıktık. Babam sanırım fırsat bu fırsat diyerek odaya daldı, "Ne oluyor lan?" demeye kalmadan, "Hazırlanın lan, bir saate çıkıyoruz."
"Niye yaa?"
"İşlerim var çocuklar, size bakmak için çalışıyorum ben. Havadan gelen parayla o ışıklı ayakkabıları almıyorsunuz evladım."
"Ananem aldı bunları bana bir kere,"
"Haruuun, benim tepemin tasını attırma babacım. Hadi oğlum."
"Ne yani açık büfe yemeyecek miyiz yarın?" dedi, Devrim.
"Lan, üç gündür dünyanın yemeğini yediniz..." Babam sözünü bitirmeden, biz açık büfe diye ağlamaya başladık bile.
"Oğlum..." Susmuyorduk.
"Oğlum insan açık büfe için kalmak ister mi lan? Tamam, ben size ısmarlayacağım." Sustuk, mutluyduk. Bir saat sonra çıktık ve her bir saate, bir restaruantta durup yemek yedik.Odama girdiğimde, odamın odalıktan çıktığını gördüm. Her yer her yerde. Canım anam, ben yokken benim odama tadilat yaptırmaya bayılır. Ama bende yorgunluktan bayılmak üzereydim. Mecbur, yatacak yerim olmadığı için Devrim'in yanına süzüldüm yine.
Maşallah, Devrimle evlenecek hatun kişisine şimdiden başarılar. Vapur gibi horluyor şerefsizim. Duvardan yankı yapıyor, geri tekrar bana geliyor. Çift geçişli vapur diyeceğim, demek istiyorum ama vapurlara haksızlık ve küfür lütufunda olur. O yüzden susuyorum. Devrim'i 1. vitese alsam, gider. Öyle bir motor edasında horluyor. Arada boşluk olmadan, nefes almadan, utanmadan, fütursuzca horluyor. Ulan oğlum! Ulan anne!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsizsin çünkü, yaparsın!
Humor"Valla, sende bizim öküzlüğümüzü sollayacak bir yapı görüyorum. En son sendeki pala bıyıkları rahmetli dedemde görmüştüm," "Aa! Ne güzel işte, arada dedeni anmaya fırsat veriyorum. Otur da bir dua et," "Subanallah, neler var, bize neler düşüyor...