SONSUZA KADAR
Gelecek ruhumu şekillendirirken,
Ben oturmuş seni seyrederken,
Kendi kendime iç geçirmiş gözlerini süzerken,
İster sev beni ister küs derken...
Göğe bakıp içli içli yeminler ederken,
Seni dört çocuk sahibi 60 yaşında düşlerken,
Sonsuza kadar yeminimi tekrar ederken,
Tekrar ifade edeyim kalbimin hükümranı ruhumun son yansımalarını,
Seni sonsuza kadar seveceğim...
UZAK DİYARLAR
Gece tüm hüznünü yüreğime nakşederken,
Gülümseyen yüzünün aydınlığıydı, beni bir nebze olsa huzura kavuşturan...
Anlamsız yaşamın tüm çileleri ruhumu yıpratırken,
Sadece sade bir gülüşündü ruhumu huzura vardıran...
Hüzün çiçekleri değil miydi kalbimi alıp da başka dünyalara götüren,
Sokrates sesleniyordu çağlar ötesinden,
Adam olanın sermayesi hüzündür...
Hep senin adamın olmak istedim, beni sadece sen sev istedim hayatın kurak topraklarında yürürken
Kapına geldim yaşam ağacım, dinamik kelebeğim, can yoldaşım...
Al beni sar ruhuna göç edelim en uzak diyarlara,
Yaşayalım sonsuzluğun huzur veren ırmaklarında..
YÜZYILLAR ÖTESİNDEN
Gecenin en koyu vaktinde, oturmuş sessizliğin girdabında etrafa kulak verirken,
Ağustos böcekleriydi içimdeki yangına eşlik edenler,
Yanıyordum kül oluyordum sonra tekrar vücut buluyordum...
Bir kasırga kopuyordu kaslarımda, adeta hücrelerim cayır cayır yanıyordu...
Bu ne acı ya Rab ! diye tam feryat edecekken,
Uzak asırlardan, diz kırıp talebesi olmayı dilediğim Farabi sesleniyordu,
Ben bir bilim adamıydım Bağdat' da,
Daha viran olmamışken,
Verdiler hükmümü alın bu kafirin canını diye...
Kaçtım Şam'a oldum bostan bekçisi,
Ücretim gece mumuydu; ki oydu kitaplarımın sahifelerini aydınlatan,
Farabi'nin çektiği çileyi düşünceyi düşününce bir fani olarak ben,
Neden yangını ve kavrulması bitmez Müslümanın...
Anladım; sonra haykırdım,
Bostan bahçelerine bekçi olamasam da,
Bostan korkuluğu olurum da sana komşu olurum Ey Farabi yüzyıllar ötesinden..
Sevdanın suları vururken yüreğimin kıyılarına,
Alıp sendin beni götüren aşkın ıssız ırmaklarına...
Böyle anlarda şükrederdim yüce yaradana,