Genç ormanı kuşatan seyrek ağaçların arasında, derin bir sessizlik hakimdi. Burada ne kuşların cıvıltısı, ne de böceklerin belli belirsiz sesleri duyulmuyordu. Bölgenin hakimi soğuktu ve ona direnebilecek az sayıda canlı, soğuğun esaretinde yaşam savaşı veriyordu.
Hepimiz, Nizura' nın kurduğu oturgahta beklenti içinde karşılıklı oturmuştuk. Dışarıda, kızağa bağlı kurtların ara sıra gelen hırlamaları dışında, ortamdaki sessizliği bozan hiçbir şey yoktu. Bu beklenti dolu bir sessizlikti ve böyle sessizlikler, kısacık da zaman alsa, sanki olması gerekenden çok daha uzun sürmüş gibi hissedilirdi.
Yaşlı ana, anlatacaklarına nereden başlaması gerektiğini düşünürken, karşımda bağdaş kurmuş oturmakta olan Shali, başını öne eğmiş, kıvırcık saçlarıyla oynuyordu. Ayaz diş sürüsünün lideri Taruth ise dik dik bana bakmakta, sanırım benimle ne yapması gerektiğine dair kafasında planlar oluşturmaktaydı. Sonunda Nizura hafifçe öksürerek boğazını temizledi ve "Sothre bir varlık değil isimdir. Tıpkı Kayra gibi, ya da Taruth veya Shali gibi." diyerek sessizliği bozdu. Konuşurken dalgın gözlerle adeta başka bir yerdeymişçesine, oturgahın üstü açık kısmından gök yüzüne bakıyordu.
"Kendinize dakhara diye rütbe veriyorsunuz fakat dakhara ne onu bile bilmiyorsunuz." Bu sözleri Taruth' a yönelikti. Genç lider yerinde hoşnutsuzlukla kıpırdansa da bir şey demedi.
"Dakhara, eski dilde kirlenmiş demek. Harra ya da hara kirli demek. Yani sandığınızın aksine bir yerleşim yeri değil. Harranion tüm kirlilerin bir arada yaşadığı yer." derin bir nefes aldı. Nizura şimdi gözüme çok daha yaşlı görünmüştü.
"Ben dakharayım. Sothre' de dakharaydı. Eğer isyan etmeyip, insanların arasındaki yaşamımıza devam ediyor olsaydık Kayra' da dakhara olurdu. Mirdakhar ise en kirlenmiş yada baş kirlenmiş anlamına geliyordu ve en güçlümüz oydu. Gerçek ismini hiç öğrenemedik. Ama eminim Sothre biliyordur. Çok uzun ve acı dolu hayatımızın sadece bilmeniz gerektiği kadarını anlatacağım. Hepimiz insanların kölesiydik. Sadece çok zenginlerin sahip olabileceği değerli oyuncaklar. Daha bebekken Quat Doai adasına ya ailelerimiz ya da bizi kaçıranlar tarafından satılmıştık. Harralar dışında, yedi yaşını geçmiş olarak bulunan her mavi gözlünün öldürülmesi insanlar için kutsal bir görev sayılırdı. Eminim hala geçerli bir kuraldır."
Taruth "İyi ama bu çok saçma. Burada herkes mavi gözlü. Eminim diğer diyarlarda da mavi gözlü olanlar vardır." diye araya girdi.
Nizura lafı kesildiği için kaşlarını çatarak "Neden yanlışlıkla buz yurda yolu düşen her gemiyi batırıyor ve kurtulan herkesi öldürüyorsunuz. Ayaz diş, kanlı ay, ağlayan kaya, soğuk in...Birbirinizle durmadan çekişirsiniz ama tek ortak özelliğiniz ne?"
Taruth yeni bir şeyi idrak eden küçük bir çocuk edasıyla başını sallayarak "Hiç bir yabancı buz yurdu görmemeli ve görenler asla geri dönmemeli." dedi. Aslında daha çok kendi kendisine konuşuyor gibiydi.
"Doğru." diye onayladı Nizura. "Eğer ki diğer diyarlar burada yaşayanlardan haberdar olsa, aralarındaki düşmanlıkları unutur ve tüm güçleriyle sizi yok etmeye çalışırlar."
"Hele bi denesinler." dedi Taruth kendine güvenle.
"HAH! Denesinlermiş. Çok güvenirsin kendine ayaz dişten Taruth. Tüm sürülerin toplamından en az yirmi kat daha fazla askerleri var. Bunu biliyorum. Şimdi izin verirsen devam edeyim. Sorularınızı daha sonra sorabilirsiniz."
Hiç birimizden ses çıkmadı. Shali oturduğu yerde biraz kımıldanarak öne doğru kaydı. Taruth kafasında birşeylerin hesabını yapar gibi düşünceli görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ YURT SERİSİ Kurdun Yolu
Fantasyçorak yurdun kızıl süvarileriyle at sürdüm, Islak diyarın ormanlarında kayboldum, imparatorluk entrikalarına karıştım ve kimsenin kaçamadığı örümcek isimli hapishaneye atıldım. Quat Doai rahipleriyle ibadet edip yıldız muhafızı zırhını kuşanmaya hak...