Asmin anlatıyor...
Londra havalimanı İstanbul yeni havalimanı kadar olmasa da oldukça büyüktü. Uçaktan inen yolcuların peşine takılmasam... kesin kaybolurdum. Pasaport kontrolüne geldiğimde görevli memur bana "Why did you came to Londen?" diye sorunca öylece bakakaldım. Soruyu beynimde kendimce tercüme ettim. 'Why' neden demekti... 'Londen' da Londra. Bana 'Neden geldin Londra'ya?" diyordu büyük bir ihtimalle. Soruyu çözmüştüm çözmesine ama ben bu adama şimdi nasıl cevap verecektim? İngilizced
De "Kocamı doğduğuna pişman etmeye geldim" nasıl söylenir bilmiyordum. Şaşkın şaşkın etrafıma bakıp bana yardım edebilecek bir Türk ya da bir Kürt aradım ama nafile, iş başa düşmüştü. "My husband... yani kocam," dedim parmağımdaki alyansı göstererek. "He is... pişman baby... ," dedim olabildiğince düzgün bir İngilizce konuşmaya çalışarak. Benimle ilgilenen memurun yanındaki arkadaşı İngilizce "pregnınt mregnınt" gibi bir şeyler söyledikten sonra eliyle hareket yaparak gümrükten geçebileceğimi işaret ettiğinde pasaportumu tekrar çantama tıkıştırarak x-ray cihazından geçtim ve insanların sürüler halinde yürüdüğü yöne doğru ben de yürümeye başladım.Konveyör bantlarının olduğu büyük salona geldiğimde sıra sıra yerleştirilmiş bantların üzerindeki bavulları peş peşe dizilen bir koyun sürüsüne benzettim. Uzaktan benim küçük pembe bavulumu da aralarında görünce koşup hemen kaptım onu o sürünün arasından. Bagaj bölümünden çıkınca telaşlı bir şekilde hafif kısa boylu, kara kuru bir kız aramaya başladım. Hanım ağam öyle tarif etmişti Berfin'i. Tam umutsuzluğa kapılıp ilk gördüğüm banklara çökecektim ki, uzun boylu, ince belli, esmer güzeli bir kızın elinde bir kağıtla bana doğru geldiğini gördüm. Kağıtın üzerinde benim ismim yazılıydı.
"Merhaba. Sen Asmin misin?" diye sorduğunda başımı olumlu bir şekilde sallayıp Hanım ağamın tarifine hiç uymayan bu kıza sorgulayarak baktım. "Berfin...?" diye sorduğumda o da aynı şekilde başını sallayarak cevap verdi ve ardından bana başka bir şey deme fırsatı vermeden doğal bir içtenlikle boynuma sarılınca ben de aynı şekilde sarılmasına karşılık verdim.
Boynumdaki kollarını gevşetip yüzüme inceleyerek baktığında "Demek Asmin sensin? Ezman ağanın karısı ha..." dediğinde gözlerimin dolduğunu gizlemek için bakışlarımı kaçırdım.
Tuhaf..." dedi dudağını bükerek. "Senin çok çirkin olduğunu düşünmüştüm ama aksine çok güzelsin," diye ekledi.
Parmağımın ucuyla ıslanan kirpiklerimi kurulayıp "Evet tuhaf... ben de senin daha farklı göründüğünü düşünmüştüm ama sen de çok güzelsin," dediğimde "Bedev halam kesin benim için 'kara kuru bacaksız bir şey' dedi yine değil mi?" diye güldü. "Tabi sekiz yıl önce o beni en son gördüğünde ben öyleydim ama şimdi büyüdüm," diye ekleyip elimden bavulu aldı. Seri adımlarla havalimanının otoparkına doğru yürümeye başladığında onun uzun bacaklarıyla attığı adımları takip edebilmek için peşinden koşturmaya başladım. Arabaya ulaştığımızda nefes nefese kalmıştım. Nefeslerimi derinleştirerek soluğumu toplarken Berfin de bavulumu bagaja yerleştirip bana doğru döndü.
"Hay Allah. Yine çok hızlı yürüdüm değil mi? Kusura bakma... bu at gibi bacaklarla başka türlü yürünmüyor ki," dedi mahçup bir şekilde.
"Manken gibi bacakların var... estağfurullah ne atı," dedim gülerek. Sevmiştim bu kızı. Çok içtendi.
Arabaya bindiğimizde benim neden çirkin olduğumu düşündüğü aklıma takıldı. O sağını solunu kontrol ederek parktan çıkarken aklımı meşgul eden bu soruyu ona sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)
ŞiirBu kitapla bambaşka bir töre hikayesi okuyacaksınız. Bol kahkahalı kimi zaman gözyaşları içinde kimi zaman da öfkeleneceksiniz. Ama bir karakter var ki o sizden biri. Onu seveceğinize emimim. Ezman okumak için gittiği ve orada kalıp çalışmaya başl...