Zındık

301 38 2
                                    

Benim bakmaya değil görmeye ihtiyacım vardı.
Benim dokunmaya değil sarılmaya ihtiyacım vardı.
Benim sevgiye değil sevmeye ihtiyacım vardı.
Bana, imkansız dediğim ne varsa ezip geçmeyi öğrettiğin için teşekkür ederim sevgili..
..
Hasan öğretmen evini açtı iki sevdalıya. Selim, Kadir'i ve Melike'yi dede ocağı Erzurum'a götürdü.
Oturduğu koltuktan arkasında kalan cama döndü Melike, soğuktan buğulanmış camı eliyle sildi;
" seni yakan Sevda, senden önce beni kül etti. Umuyorum varacağım yer, ardımda bıraktığım ne varsa hepsinin hasretine değer. "
Zülfiye, Melike'nin ona veda etmesi için verdiği mektubun annesine götürdü. Hasret, ağlamaktan şişen gözleriyle açtı kızının elleri gibi kokan mektubu;
"Neyi, kimi ne denli özlerim bilmiyorum ama oyalı yazmasıyla her sabah saçlarımı tarayan annem, seni başka seviyorum ve başka özlüyorum. Yüreğine düşürdüğüm bu zulme sessiz kalacağın için senden özür diliyorum.
Şu an senin karnında olmayı o kadar çok isterdim ki. Yeniden büyüt be annem beni, yeniden doğur.Ben dünyayı sevemedim,Kadir'in bana olan yüreğini sevdim. Orası bana dünya oldu, o bana yüreğinde dünya kurdu. Beni sarıp sarmalamanı, saçlarımı okşayarak dizinde uyutmayı, yemek kokan elbiseni bile özleyeceğim.
Yüreğinin sokakları hüzne boğulmuş bu kızını affet. Güzümü gündüze çeviren sevdamın elinden tutup gidiyorum.Seni, gözyaşı hiç kurumayan gözlerinden öpüyorum.
..
Başını Kadir'in omzuna koydu, Kadir omzuna düşen saçları öptü, Melike'nin alnına hafif bir öpücük kondurdu. Başını yan cama yasladı;
"Küle dönmüş bahçeme çiçek açtırdığın için şükürler olsun allahım. "
...
Adem hızlıca odanın kapısını açtı, Melike'yi yatağında bulamadı. Tuvalete baktı, koridoru dolaştı, bahçeye çıktı, ne yaptıysa Melike'yi bulamadı. Kendine doğru gelen hemşireyi kolundan tuttu, parmağıyla Melike'nin yattığı odayı gösterdi;
"Bacım şu odada yatan kızı gördün mü?"
Hemşire;
"Beyefendi ne yapıyorsunuz.?"
Açılan kapıdan seslenerek geldi Cabir;
"Abi ne oldu?"
Adem biriken tüm öfkesiyle;
"Cabir Melike yok. "
Kapıyı açtı odaya doğru baktı Cabir;
"Aradın mı tuvalete falan girmiştir."
Adem elini yumruk yapmış halde;
"Yok dedim ya oğlum. Nereye gider bu kız."
Cabir, Adem'in öfkeden kızaran yüzüne döndü;
"Abi kaçmış olmasın bu kız."
Bir boğanın kızgınlığına benzer şekilde bahçeye doğru ilerledi Adem. Cabir'le birlikte bahçeye indiler. Tanıdık bir yüz ya da olanlara şahit bir göz aradılar. Adem, elini cebine götürdü cüzdanını çıkardı, acilin güvenliğine doğru uzattı;
"Abi kolay gelsin. Ben şu kızı arıyorum da buralarda gördün mü?"
Güvenlik memuru eline aldığı fotoğrafa baktı;
"Neden soruyorsun?"
Adem, ceketini düzenledi, yüzünü okşadı;
"Bu Kızın abisiyim de ben. Hastanede bulamadım. Hemşirelerden de gören yok. Hadi kardeşim bir şey de oyalama beni."
Güvenlik memuru hafiften gözlerini kıstı geçmişe doğru gitti;
"Gördüm abi, üzerinde siyah etek pembe hırka vardı demi?"
Heyecanı ellerinde biriken Adem, güvenlik memurun omzuna vurdu;
"He He evet kardeşim, o kız işte."
Güvenlik memuru, fotoğrafı Adem'e uzattı;
"Biri vardı yanında, bir erkek. şurada duran arabaya bindiler. Sonrada gittiler."
Adem, olanları anladı. Elleriyle saçlarını karıştırdı;
"Lan Melike, bir elime geçireyim, seni de o herifi de gebertecem."
Başıyla teşekkür edip Cabir'le arabaya doğru ilerlediler.
Ardında kalan dumandan arabanın hızı belliydi, uçar gibiydi Adem.
Olanca gücüyle arabanın kapısını kapattı, tüm hiddetiyle kahvehaneye doğru girdi. Karşı masada oturan babasını el hareketiyle yanına doğru çağırdı. Kazım oğlunun öfkesini ordan hissetti. Masada duran tesbihi eline aldı, hızlı adımla Adem'e doğru yürüdü.
Kazım önde Adem arkada tenha bir yere vardılar. Arkasında tuttuğu eliyle bir yandan tesbihi çeken Kazım bir yandan da Adem'e gözüyle ne olduğunu sordu. Adem başını yere indirdi;
"Ba...Ba. ..Baba şey"
Kazım kötü bir haber duyacağından emin vaziyette, tesbihi ademin yüzüne doğru attı;
" ne lan Allah'ın cezası ne oldu? "
Adem kekeleye kekeleye devam etti;
"Baba, Melike kaçmış."
Kazım, Adem'in yerde olan başına doğru eğildi, duyduğuna inanmamış gibi;
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Sesini içine gömdü Adem, tek kelime edemedi.
Adem de olan öfke kat katıyla Kazım'ın yüzünde birikti;
"Kaldır kafanı."
Adem yavaşça kaldırdı kafasını, Kazım parmağındaki yüzüğü avucunun içine döndürdü. Olanca gücünü biriktirdiği elini Adem'in yüzüne indirdi;
"Sana yarına kadar mühlet. O aşifteyi ne yap ne et bul. He bulamıyor musun sen de ortadan kaybol."
Adem, çizilen yüzünü eliyle sildi, babasına başıyla onay verdi. Sırtındaki ceketi sallayarak olanca gücüyle eve gitti.
Kapıyı kırar gibi açısından anladı Hasret, olacakların şiddetini.
"Ana, ana... ana"
Mutfaktan fırladı Hasret;
"He oğlum ne oldu, niye bağırıyorsun?"
Annesinin üzerine yürüdü Adem;
"Ana senin o kızın nerde? "
Haberi yokmuş gibi davranmaya devam etti Hasret;
"Ne ne olmuş Melike'ye. Hastaneye götürdünüz ya."
Adem, ayağıyla arkasında duran kapıyı itti;
"Ana bana yalan söyleme. Sen o kızının nereye gittiğini biliyorsun. Bak beni daha fazla dellendirme de söyle. Bulmazsam babamın sana acıyacagını mı düşünüyorsun."
Hasret biliyordu kocasını, onun yapacaklarını. İlk kez dayak yetmeyecekti sonuçta. Hem zaten Melike'ye hamileyken ölümüme dayak yemişti. Birkaç gün önce attığı tokatın izi daha geçmemişti.
"Oğlum, ne yapmış Melike. Nerde kızım."
Adem, elleriyle saçlarını yolar vaziyette:
" senin o kızın var ya kaçtı elin herifiyle. Bir bulursam ikisini de diri diri gömeceğim Aha da ahtım olsun. Eğer biliyor da söylemiyorsan seninle de görüşürüz. "
Kapıyı vurdu evden çıktı. Ademin peşine Hasret, evden çıktı Büşra'ya doğru yürüdü. Büşra Melike'nin mahalleden arkadaşıydı olanı bilirdi. Kapıya çıktı Büşra;
"Ne oldu Hasret yenge?"
El hareketiyle usulca yanına çağırdı Hasret;"gel"
Büşra yanına gitti;
"Kızım git Zülfiyeye söyle. Adem onu bulmaya geliyor."
Büşra şaşkın halde:
"İyi de ne oldu yenge?"
"Melike."
Sağa sola baktı, kimse var mı diye:
"Melike o çocukla kaçmış kızım abisi yana yana onu arıyor. Buralarda durmasınlar.Gidebildikleri yere kadar gitsinler."
Eliyle Büşra'nın omzunu ittirdi;
"Hadi kızım hadi."
"Tamam"dedi Büşra.
Babası Büşra'ya oğlu olmadığı için traktör kullanmayı öğretmişti. Dağdan odun getirecek kadar da ustaydı. Bindiği gibi traktöre vardı Zülfiye'nin kapısına. Olanları anlattı Zülfiye'ye. Zülfiye Büşra'da ki endişeyi farketti, kulağına doğru fısıldadı;
"Korkma kardeş korkma. Annesine de söyle abi yıllarca arasa bulamaz. Şehri terk ettiler. Erzurum'a götürdü Selim onları. Varmışlardır bile."
Büşra ağlayan sesini tebbüssüme döndürdü;
"Oh şükür. "
Tam traktöre binecekti ki;
"Peki, Kadir'in ailesinin haberi var mı?. Adem abiler evi basmaya gelir, yakındır. Haber verseydin."
Zülfiye gözleriyle haberleri olduğunu anlatır gibi "var"dedi.
...
Adem, gittiği bütün köylerde Kadir'e dair bir iz arıyordu. Dere dibinin kuytu bir köşesinde kalan kahvehaneye indiler. Okey masasına gömülmüş üç beş kişiye Kadir'i tanıyıp tanıdıklarını sordu. Ağzında sigara izmaritini çiğner vaziyette biri ayağa kalktı:
"Recebin yeğeni Kadir mi?"
Adem adamın yakasına yapıştı;
"Kim lan bu Recep hangi köyden?"
Adam istifini bozmadan sakız tükürür gibi izmariti yere attı;
"İlk önce şu ellerini çek. Rahat konuşalım."
Adem ellerini aşağıya doğru indirdi;
"Bak kardeşim düzgün şekilde anlat. Recep kim neyin nesi?"
Adam bildiklerini anlattı;
" Asmalı köyden Recep. Öksüz Recep derler kendisine. Bir marangoz dükkanı var. Köyün geneli tanır. Durumu da iyidir. Onun kardeşi Ali'nin oğlu Kadir."
"Sağol" dercesine adamın omzuna vurup çıktılar. Arabaya olanca güçle yüklenip köyün yolunu tuttular. Marangoz dükkanına girdi Adem;
"Selamün aleyküm."
"Aleyküm selam."
"Öksüz Recep sen misin?"
Gözlüğünün üzerinden Adem'e doğru baktı;
"Buyur. Ne için sordun?"
Adem yanına doğru yanaştı;
"Senin kardeşin Ali varmış. Ona götüreceksin beni."
Elindeki matkabı Adem'e yöneltti;
"Hayırdır, ne için?"
Üst dudağını ısırdı Adem;
"Kardeşimi kaçırdı o şerefsizin oğlu. İkisini de bulup fişlerini çekecem."
Recep aradığı fırsatın ayağına geldiğini sezdi, Hatice'yi çıldırtmak için başka bir fırsat bulamazdı.
Küçül oğlu Oktay, Zülfiye'nin kardeşiyle bahçede oynarken duymuştu her şeyi. Haberi babasına ulaştırmıştı.
Adem, belindeki silahı göstererek;
"Biliyor musun nerde olduklarını."
Recep, kendinden emin vaziyette;
"Ben biliyorum da siz bulabilecek misiniz?"
Adem, kızgınlığını belli etmek için yakasına yapıştı;
"Be adam ne geveliyorsun ağzında. Söyle Yoksa namlunun ucunda sen olursun."
Recep, Ali'nin tek bacağının olduğundan, Hatice'nin rahatsızlığından bahsetti. Adem'i daha da kine bulamak ortalığı yakıp yıkmasını ister gibiydi. Tülay'ın Hatice'nin tarafında olup Zehrayı ezmesi zaten ayrı bir derdiydi;
"Tülay'ın kızı gayet iyi biliyor. Mektup falan götürüp getirmiş.Sizin kızın arkadaşı öyle anlatmış. Bu ilk değil yani."
Parmağıyla Tülay'ın evini göstererek:
"Şu evde oturuyor kız. Benim oğlan konuşurlarken duymuş."
Adem, belinden çıkardığı silahla bir iki el hava iyi ateş etti, avazı çıktığı kadar da bağırdı.
Cabir'e dönüp;
"Gösterilen eve gidiyoruz."
...

ince, çizgi bir yol.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin