Derin'in verdiği suyu titreyen ellerimle alıp zorla birkaç yudum içtim. Kızlar daha fazla tuvalette kalmama izin vermeyip beni bir yere oturtmuşlardı. Dirseğimi masaya koyup başımı elime yaslayarak olanları sindirmeye çalışıyordum.Bu muydu? Bu muydu gerçekten? Böyle mi bitecekti? O yere göğe sığdıramadığım aşkım, heyecanım, mutluluğum böyle mi son bulacaktı? Biz böyle mi bitecektik gerçekten? Bize yakışan son bu muydu yani?
Kendimi güzel bir rüyadan kötü bir dünyaya uyanmış gibi hissediyordum. Temeli sağlam olmayan bir binanın çöküşü gibi hissediyordum. Bir daha açmamak üzere solmuş bir çiçek gibi hissediyordum. Şuan hissettiğim duyguyu her türlü betimlemeyi yapabilirdim fakat kesin bir şey söyleyemezdim. Sadece canım çok yanıyordu, hemde haddinden fazla..
"Ne oldu kuzum size? Neden kavga ettiniz?"
Defne'nin sorusunu cevaplamak için ağzımı açtığımda çıkan şey kelimeler yerine şiddetli bir hıçkırıktı. Olaylara olan tepkim buydu. Ne ağzımı açıp tek kelime edebilmiş, ne de kendimi açıklayabilmiştim. Sadece ağlıyordum.
Ada bana sarılmak için hamle yaptığı sırada Derin onu durdurmuştu. Ağladığım sırada bana birinin sarılmasını sevmezdim. Çünkü bu hayatta tek başımızaydık. Etrafımızda bir sürü arkadaşımız olabilirdi, ailemiz olabilirdi ama biz bireysel yarışıyorduk. Hayatla tek başımıza savaşıyorduk..
Ağlamam biraz olsun azalırken derin bir nefes aldım.
"Birkaç gün önce fizik sınavında tanıştığım çocukla birlikte kütüphaneyi topluyorduk. Çocuğun bana farklı davrandığını farkettim ama yine sabrettim. Kitapları üst rafa koymak için sandalyeye çıkmıştım. Sandalye kayınca düştüm. Ama çocuğun kollarına.. Meriç'te bizi böyle gördü. Bir kez olsun dinlemedi beni. Kendimi anlatmama fırsat bile vermedi.."
"Kim bu çocuk?"
Sevde'nin sorusuyla mırıldandım.
"Ege Kayalar."
Defne ve Ada şaşkınlıkla ellerini ağızlarına götürdüklerinde kaşlarımı çatıp burnumu çektim.
"Ne oldu?"
"Yine yaptı yapacağını pislik herif!"
Ada sinirle konuşurken Defne ayağa kalkıp ileri geri yürümeye başladı.
"Şerefsiz! Bıkmadı bir türlü."
"Biri Ege'nin kim olduğunu söyleyebilir mi artık?!"
Sinirle çığlık attığımda yanımıza gelen Eymen ve Eren üzgünce bana bakmıştı.
"Meleğim, iyi misin?"
Eren yanıma oturup elini saçlarımda gezdirdi.
"Değilim! Ege kim söyleyin artık!"
"Tamam, sakin ol. Anlatacağım."
Eymen önüme sandayle çekip otururken ona odaklandım.
"Bundan bir iki sene önce futbol takımı için seçmeler vardı. Meriç çok güzel futbol oynar. Takıma girdi ve ardından kaptanlık seçimleri için yarış başladı. Ege'yle ilk o zaman tanıştık. O da kaptanlığı istiyordu ve inanılmaz azimliydi. Yarışlar oldu ve hoca Meriç ve Ege'nin arasında kaldı. Meriç'i bir tık daha üstün görüp onu seçti. Ege bunu asla hazmedemedi. Tabii o zaman istediği her şey olmuş, belli ki aile yüzünden şımarık yetiştirilmiş. Bu basit olayı o kadar büyüttü ki. Her yaptığı olayı Meriç'in üzerine yıktı. Sürekli sataştı. Bir gün okul çıkışında adam toplayıp Meriç'i dövdürdü. Hatta bunun yüzünden Meriç hastanede bile yattı. Bu olaylar olduktan sonra hoca Meriç'i kaptanlıktan alıp ikisini de takımdan attı. Görüyoruz ki uzun zaman geçmesine rağmen Ege hâlâ vazgeçmemiş. Meriç'in elindekileri almaya odaklandığı için şimdi sana oynuyor.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımdasın || TEXTİNG
Short Story0539*******: Bir inanışa göre, 0539*******: Kağıttan bin tane Turna kuşu katlayan kişiye bir dilek dileme hakkı verilir. 0539*******: Beraber dilek dileyelim mi, Turna? 26.10.2019 Texting'de 1. sırada! 08.11.2019 Mizah'ta 1. sırada!