Mükemmel olması için saatlerdir koreografisine çalıştığımız şarkının aklımdan çıkmasını umarak kulaklıklarımı takmıştım yolda. Bir şarkıya art arda maruz kaldığınızda ilk dinlediğiniz andaki etkisini kaybediyordu, bu süre uzadığında kendi şarkınız dahi olsa uzun süre duymak istemeyebiliyordunuz. Bu yüzden böyle günlerin sonunda başka şarkılarla aklımı meşgul etmeyi deniyordum.
Yola çıkarken dinlemeye başladığım şarkı çoktan bitmişti, albümün devamındaki şarkıların geçip son şarkının da tamamlanmasıyla Taeyang'ın sesinin yerini, aracın kendi sesi ve arka koltukta sohbet eden Hoseok ve Yoongi hyungun sesi almıştı.
Namjoon, aracın kapısını açıp içeriye soğuk havanın girmesine sebep olana kadar yurda geldiğimizi fark etmemiştim bile. Aklımı meşgul eden şeyler böyle zamanlarda çevremden tamamen kopmama neden oluyordu.
Kaçmak istediğim tek şey tüm gün çalıştığım ve yakında klibi yayınlanacak olan şarkımız değildi. Canlı sergileyeceğimiz performanslarla ilgili kaygılarım vardı lakin gözlerimi kapattığım ilk anda aklıma düşen şeyin onlarla alakası yoktu.
Her şeyden daha fazla düşündüğüm bir şey vardı artık. Herkesten daha çok düşündüğüm biri vardı.
Müzik dinlemeyi dakikalar önce bırakmış olmama rağmen hala kulağımda asılı olan kulaklıklarımı çıkarıp oldukça bol gelen montumun cebine sığdırmaya çalışırken araçtan indim. Nisan ayının ilk haftasını geride bırakmıştık ama havalar henüz ısınmış değildi. Pratikten sonra üzerimi değiştirecek gücü dahi bulamadığımdan dizlerimin üzerinde biten şortumla dönmüştüm yurda.
Soğuk hava bacaklarıma çarparken birkaç adım ötemde elleri montunun cebinde yürüyen Jungkook'un bez ayakkabılarında takılı kalmıştı gözlerim. Üşüyordum ama hissetmiyordum. Onun da üşüyor olduğunu fark etmiştim ve onun için duyduğum endişe çoktan her şeyin önüne geçmişti.
''Sana ihtiyacım var, kızım. Neden acı verdiğini bildiğim halde sana ihtiyaç duyuyorum?'' Jungkook'un tüm gün çalıştığımız şarkıyı mırıldanmasıyla bakışlarımı yerden çekip diğerlerinde gezdirdim.
''Yah! Bir sonraki pratiğe kadar duymak istemediğimi söyledim sana!'' Jungkook'un omzuna vurarak tepki gösterdi Yoongi. Jungkook'un cevabı ise keyifle kıkırdamak olmuştu. Arkasında olduğumdan yüzünü tam olarak göremiyordum ama gülüşünü gözümün önüne getirmek zor olmamıştı.
Son zamanlarda gözümün görebildiği tek şey belki de onun gülüşüydü. Bazen de endişelendiği anlarda yüzüne yerleşen o ifadeydi. Gülüşünü ve gözlerini kocaman açarak beklentiyle karşısındakine bakışını izlemeyi seviyordum.
''Hyung! Yarın pratik yapmayacağız, bu gece oyun oynayabiliriz değil mi?''
Taehyung birkaç gün önce bir mobil oyundan bahsetmiş ve birlikte oynamayı önermişti. Önermek denemezdi aslında. O günden beri her boş anımızda oynamak istiyordu. Bu akşama kadar uygun bir ortam oluşmamıştı.
''Herkes oynamak istiyorsa neden olmasın?'' dedi Namjoon kapıyı açıp içeri girerken.
''Bu gece oynayalım hyung.'' diyerek destekledim Taehyung'u. Hem saatlerce yaptığımız sohbetlerimizi özlemiştim hem de kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.
''Ah, Jiminie en çok seni seviyorum!'' diyerek kolunu omzuma attı Tae. Yüzüne yerleşen tanıdık gülüşü benim yüzüme de yansımıştı. Cevap vermek için dudaklarımı araladığımda Jungkook benden önce davrandı.
''Ama Jimin en çok beni seviyor, hyung.'' Sesinde alay vardı. Jungkook'un ağzından benimle ilgili ciddi bir şey çıkması imkansızdı zaten. Ciddi olduğunda yalnızca kalp kırardı. Başlarda umursamadığım alayları da son zamanlarda canımı sıkar olmuştu. Ben de çareyi araya mesafe koymakta bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes, Nose, Lips | Jikook
FanfictionBir oyun oynamaya başlamıştık ve ben yanmak üzereydim.