1. BÖLÜM

24 4 5
                                    

Yalnızlığın ortaya çıkardığı o güzel duyguların insanı oldum her zaman. Fazladan insana gerek duymadım hayatımda. Bana göre ne kadar insan o kadar sorun demek. Bu yüzdendir belki de hayvanları daha çok sevmem. İnsanlardan daha samimi, daha güvenilir, daha sadık.

Hayatımda hiçbir zaman, hiç kimseden yardım almadım. Başıma ne geldiyse, ne derdim olduysa hep kendi başıma çözdüm. Hiç kimseye ihtiyacım olmadı. Bana göre başkasına muhtaç olmak acizlikten başka bir şey değil.

Ama insanın bazen içinden çıkamadığı, baş edemediği durumlar olur. İşte ben bu durumda müziğe sığınırım. Notaların esrarengiz ve büyüleyici dünyasını keşfetmek, her zaman ilk seferi kadar heyecan verir bana.

Düşüncelere dalmışken, hangi ara bu kadar yürüdüğümü fark etmedim. Tabi bunun sebebi kulaklığımda çalan müzikte olabilir. Müziğin beni başka dünyalara götürdüğünü varsayarsak, bu pekte anormal bir durum değil benim için. Kulaklığımı çıkartıp, çantama koyarken karşımdaki tabelaya baktım. 7/24 Heaven. Bu kafeyi seviyorum, huzurlu bir havası var. Burası günün her saati açık. Gündüzleri sakinliği ve kafa dinlemeyi, geceleri ise eğlenmeyi ve dağıtmayı sevenler için cennet gibi. Belki de adının anlamı budur.

Düşünmeyi bırakıp kafenin kapısını araladım. Tabi şuan kafe değil bar gibiydi burası. Tabi daha elit ve herkesin kendi halinde olduğu, kimsenin kimseye sarkıntılık yapmadığı bir bar. İçeri girdikten sonra etrafa göz gezdirdim. Her zamanki gibi kalabalıktı ama bunaltıcı bir kalabalık değil. Masaların çoğu doluydu. Etrafa bakınmayı bırakıp, sol taraftaki kafenin küçük sahnesine doğru ilerlemeye başladım.

Kolumu kaldırıp saate baktığımda daha dokuza on dakika olduğunu fark ettim. Pekala, bu süre içinde enstrümanları ayarlayıp, şarkıları kontrol edebilirim. Gitarımda birkaç ayarlama yapıp, şarkı listemin önümde olduğuna emin olduktan sonra, arkamda diğer enstrümanların başındakilere işaret verdim. Melodinin kulaklarıma dolmasıyla gülümsedim ve şarkıya başladım.

(Lütfen şarkıyı açmayı unutmayın)

Boys, They're handsome and strong
(Erkekler, yakışıklı ve güçlüdür)
But always the first to tell me I'm wrong
(Ama daima, hatalı olduğumu söyleyen ilk kişilerdir)
Boys try to tame me, I know
(Erkekler, beni evcilleştirmeye çalışacaklar biliyorum)
They tell me I'm weird and won't let it go
(Garip olduğumu söyleyip peşimi bırakmayacaklar)

Gözlerimi kapatıp, kendimi melodiye bıraktım. Bunu her yaptığımda kendimi şarkının içinde buluyordum.

No, I'm fine, I'm lying on the floor again
(Hayır, ben iyiyim, yine yerde uzanıyorum)
Cracked door, I always want to let you in
(Çatlamış kapı, her zaman içeri girmene izin vermek istiyorum)
Even after all of the shit, I'm resilient
(Tüm bu olanlardan sonra bile, ayaktayım)

Gözlerimi açtım ve başımı dik tutarak -daha doğrusu güçlü görünmeye çalışarak- sözlere devam ettim.

Cause a Princess doesn't cry, no-oh
(Çünkü bir prenses ağlamaz)
A Princess doesn't cry, no-oh
(Bir prenses ağlamaz)
Over monsters in the night don't waste our precious time
(Gecenin içindeki canavarlar uğruna değerli zamanımızı boşa harcama)
On Boys with pretty eyes
(Tatlı gözlü oğlanlarla)

Bu kısmı söylerken karşı masalardan birinde oturan bir çocukla göz göze geldim. Çok tuhaf bakıyordu. Sanki yüzünde hafif, alaylı bir gülümseme vardı. Ama bu loş ortamda net gözüktüğü söylenemez.

Burning like a fire you feel it all inside
(Bir ateş gibi yanıyorum hepsini içeriden hisset)
But wipe your teary eyes
(Ama yaşlı gözlerini sil)

Nakaratı söylerken etrafa baktım. İnsanlar şarkıyı sevmiş gibi gözüküyor, en azından melodisini.
Etrafa bakarken aynı gözleri tekrar gördüm. Bu çocuğun sorunu neydi. Tamam, şuan sahnede şarkı söylüyorum ve insanlar sahnedeki kişiyi izlerler. Ama onun bakışları daha tuhaf, anlamını çözemediğim bir şekilde bakıyor. Kafama takmamaya çalışarak şarkıya odaklandım.

Girls, so pretty and poised and soft to the touch
(Kızlar çok tatlı, hazırlıklı ve kırılgandır)
But god made me rough
(Ama tanrı beni sert yarattı)
Girls, so heavy the crown, they carry it tall
(Kızlar, taç o kadar ağır ki, onlar dikçe taşırken)
But it's weighing me down
(Ben aşağıya çöküyorum)

Bu şarkıyı söylemeyi çok seviyorum. İçinde kendimi buluyorum, sanki sadece benim için yazılmış gibi. Duygularımı anlatıyor, yaşadıklarımı ve acılarımı ama bunlara rağmen nasıl ayakta kalmaya çalıştığımı. Kendimi bir prenses olarak görmedim hiçbir zaman, kendime bu sıfatı yakıştıramadım çünkü biliyorum benden prenses olmaz.

Şarkıyı bitirdikten sonra daha hareketli ve insanların dans edebileceği şarkılar için hazırlandım. İnsanların biraz eğlenmeye ihtiyacı var değil mi ?

***

Şarkıları bitirdikten sonra sahneden indim. Barmene doğru ilerleyip alkolsüz buzlu bir kokteyl istedim. Sonuçta bu kadar şarkı söyledikten sonra insanın biraz serinlemeye ve dinlenmeye ihtiyacı oluyor. Barmen kokteylimi önüme koyduktan sonra büyük bir yudum aldım. Immm enfes, özellikle bu kadar şarkı söyledikten sonra boğazından serin bir içecek geçmesi kadar rahatlatıcı bir şey yok.

Kokteylimi yudumlayıp kalabalığa bakarken, gözlerim şarkı söylerken beni izleyen gözleri aradı. Sol tarafta, dört masa ileride arkadaşlarıyla oturuyordu. Birkaç aydır burada çalışmama rağmen onu ilk defa burada görüyorum. Ya da daha önce ilgimi çekmemişti ve ben bugün göz göze gelince fark ettim.

Pekte önemli değil, insanları sevmeyen ben neden onu bu kadar düşünüyorum ki. Bir an önce kokteylimi bitirip kalksam iyi olur. Eve kadar uzun bir yolculuk beni bekler.

Merhaba, bu benim ilk hikayem bunu göz önünde bulundurarak okuyun lütfen henüz acemiyim yazım yanlışlarım olabilir şimdiden özür dilerim. Yazım yanlışlarını ve daha iyi yapabilmem için fikirleriniz varsa benimle paylaşın lütfen.

Şimdiden teşekkürler.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 06, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ocean in Hiding | JK (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin