iki'

404 65 68
                                    

O gece beraber uyumuştuk bir tanem, kafan yerinde olmadığı için kimseyi dinlememiş ve beni odana götürmüştün. Jackson park jinyoung'u oyaladığı için şanslıydık, neyse ki jinyoung da sabaha karşı gelerek beni uyandırmış ve odama dönmemi söylemişti.

Ama o gece sen bir farklıydın youngjae, sanki bıraksan çekip gidecekmişim gibi sarılmıştın belime, normalde hiç yapmadığın şeyleri yapmıştın. mesela elini göğsümden hiç çekmemiş, kalbimi öpmüştün bir sürü. saçlarımı bağlamış ve dizine yatmamı istemiştin.

O sıra çok sevdiğin bir şiir vardı, sessizce söylemeye başladın, anlam veremedim ama itiraz da etmedim. Hiç konuşmadım, seni dinledim sadece ve sustun bir kaç dakika şiir bitince. Dönüp sana bakmak isteyince engelledin, bakma dedin.

Sonra ağladın bir tanem, göz yaşların yanaklarıma misafir oldu, başını başıma yasladın, avuç içlerini öperken ben. saçlarının mis gibi kokusu da hala burnumda.

Neden diye sormadım sana, niçin ağlıyorsun can içim demedim, diyemedim. Sesinden hep kahkahalar duymaya alışık olduğum o zamanları özledim bir müddet, şimdi sadece hıçkırıklar vardı youngjae, senden bana gelen tek şey göz yaşlarıydı.

Elim eline sarılı, sen saçlarıma  ben dizlerine ağladım. Biz eskiden böyle değildik, aşık bakardık böyle kırgın değil. Dudaklarına seni seviyorumlar kondururdum, böyle çığlıklar değil. Bize ne oldu sevgilim, hangi ara, niçin bu denli yıprandık, hangi gerçekten koruyamadım seni de, sen böyle dağıldın?

"Seni bırakmak istemiyorum."

Sesin oldukça kısıktı, duymamı istemiyordun belki ama duymuştum ben, pare pare dökülmüştü canın dudaklarından kulağıma. Hiçbir şey demeden sadece sana döndüm, çok kızarmıştı gözlerin tahriş olacaktı büyük ihtimalle ama umrunda olmadığı, tekrar ağlamandan belli oluyordu.

"youngjae." demiştim elini sıkı sıkı tutarak, "seni bırakmayacağım."

Güldün bana, mutlu olduğunu düşünmüştüm bu yüzden ben de gülmüştüm, ama bilseydim için için ağladığını güler miydim hiç, ah bir tanem, kaç kahkahanın ardına sakladın o incilerini, kaç kez nefessiz kalana kadar gülerken aslında ağladın?

ah güzel sevgilim, benden de sakladın kendini, bunu o kadar iyi başardın ki, maskeni hiç görmedim, özür dilerim, seni hiç anlamaya çalışmadım..

"biliyorum bırakmazsın sen beni." demiştin sonra da yutkunup saçlarım ile oynamaya devam etmiştin. O an o cümleyi düşünemedim ama anlamını bu denli acı şekilde öğrenmeyi de hiç istemezdim youngjae, hiç hem de.

Saçlarımla oynanmasını hep sevmiştim, hele bir de sen o pamuk ellerinle oynayınca, içim huzurla doluyordu. Tıpkı şu an ki gibi, yorucu bir gündü, provalar, bir kaç ay sonra ki comeback için kayıtlar derken uzun zamandır rahat uyumamıştım, sende bunu anlamış olacaksın ki yanağımı öperek, "benimle uyumanı özledim." demiştin.

Reddemeyeceğim bir teklifti, senin mis kokunla bezenmiş o güzel boynunda soluklanmak benim için çiçek bahçesinde dolaşmak kadar güzeldi. Yatağa uzanıp kollarını açtığında oluşan o boşluğa girmiş ve belini sıkıca sarmıştım.

Ellerin yine saçlarıma gittiğinde, "kesme." demiştin, "saçlarını kesme böyle çok güzeller." Kafa sallamıştım, eğer saçlarımı bir kaç gün sonra kesecekleri gerçeğini söylesem üzülürdün sevgilim, sen üzülünce ben ölürdüm. Ama sanki yalan söylediğimi hissetmiş gibi bolca öpmüştün gece boyu, bende her şeyi unutarak uykuya dalmıştım ve yine kaçırmıştım söylemek istediğin cümleleri.

"En azından ben gidene kadar kalsın, sonra her şey gibi onları da keserler.."

Huzurlu bir uykunun sonrasında jinyoung gelip uyandırmıştı beni, göğsüne ne denli sokulduysam hiç ayrılmak istememiştim ama eğer şimdi gitmezsem bir daha gelemezdim bir tanem, seni hafifçe kucağıma alıp yatağa usulca bıraktıktan sonra alnını öperek üstünü örtmüştüm, biraz huzursuzlanmıştın ama sen alışıktın, biz alışıktık böyle ayrı sabahlara uyanmaya.

Jinyoung kolumdan tutup çekmese oturur seni izlerdim tüm gün, çünkü çok güzelsin youngjae, çok güzelsin miniğim.

Odadan çıkarak soğuk gerçeklikle yüz yüze geldiğimde, jinyoung da suratını düşürmüş ve omzumu tutarak, "seninle konuşmak istiyor." demişti. Anlamıştım tabi, park jinyoung bunları unutacak yada sineye çekecek bir adam değildi, o kuralları seven biri olmuştu, ama ben sadece seni seviyordum ve bu benim tek kuralımdı.

"Hepimize bağırdı sabahın köründe, zor susturduk ama sana saklıyor kendini, biz kapının arkasında olacağız, bir şey olursa gireriz." demişti jinyoung, kafamı salladım, sinirlenmemi bekliyordu büyük ihtimalle ama yapmayacaktım, bu işin ucunda sen vardın bir tanem ve ben daha fazla üzülmemi istemiyordum bu yüzden ılımlı olmak zorundaydım.

Sessiz koridorlar uzadıkça uzamış ve sonunda senden çok uzak olan odanın önüne gelmiştim, çocukların hepsi beni gördüğünde ayaklanmış ama hiçbiri önüme geçmemişti. Jackson sinirle saçlarını çektiğinde sorun yok dercesine gülmüş ve önüme dönerek bizim felaketimize yürümüştüm sevgilim.

Kapıyı açtığım ilk andan itibaren gördüğüm sert yüzü, kolay bir konuşma olmayacağını zaten bilmeme rağmen yine de tedirgin olmamı sağlamıştı. Kafamın içinde kurduğum tonlarca cümle vardı, hangisi seni en az kötü şekilde kurtarır diye düşünürken, park jinyoung bunların hepsini es geçmiş ve tüm cümleleri ağzıma tıkmıştı.

"Bugünden itibaren youngjae ile grup dışında bir araya gelmeyeceksin, yurttan ayrılacak ve başka bir yerde kalacaksın."

sonra durmuş ve elini çenesine atarak; "youngjae senin için sadece bir yabancı olacak." demişti.

ne kolay değil mi bir tanem,

sadece bir yabancı.











kalbinizi kıracak kadar büyük aşık olmayın, iyi geceler..


kasımpatı'/2jaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin