3.Bölüm: Arzular mıydı karanlık olan?

1.5K 346 313
                                    

Yaklaşık 1 hafta sonra...

6 gün olmuştu bu maceraya atılalı. Tüm temel büyüleri öğrenmiştim ve yeni büyüler üretmiştim. Günlerimi deli gibi savaşa hazırlanarak geçiriyordum. Her gün tutsaklar ile antrenman yapıyordum. Arada bir normal düzeydeki toplantılara katılıyor, Ay Merkezi (bu ismi tercih ediyordum) hakkında bilgi ediniyordum. Bu zamanların dışında ya Filiz Abla ile vakit geçiriyor ya da sarayın diğer katlarını geziyordum. Labirent gibiydi ve gez gez bitmiyordu. Her gezişimde bir kere daha kayboluyordum ısrarla.
Zamanla aslında karanlığın sandığım kadar kötü olmadığına karar verdim. Gece zaten günün en sevdiğim zamanıydı. Bu yüzden bu konuda sıkıntı çekmeden alışabildim buraya. Antrenmanlardan sonra ilk zamanlardaki kadar yorgun düşmüyordum artık. Normal hayatta yürümek kadar basit bir eylem olmuştu uçmak. Büyü üretmek de daha kolaydı. Artık enerjimi kontrol edebiliyordum. Kraliçe sağolsun, fazlasıyla hızlı öğrenmiştim.

Bugün, ilk defa halk içine çıkacaktım. Heyecanla uyandım bu yüzden (evet halâ vücudum 0 uyku alışkanlığı edinemediği için 1-2 saat bile olsa uyuyordum). Yataktan fırlayıp üzerime yine resmi ama rahat şeyler giyindim. Güneş gözlüğü ve şapka taktım sanki güneş varmış gibi. Gizlenmek için fena yöntem değildi. Hazırlanıp kapıyı açtığımda Burak'la göz göze geldik.

''Günkararsın kraliçem.''
''Size de prensim. ''
Ve Burak'a gelince... Çocuk bakıcılığı yapar gibi olabildiğince yanımda kalıyordu. Çok samimi bir ilişkimiz vardı. Göz önünde olmadığımız zaman sürekli gülüyor, başkalarının önünde de resmi davranıyorduk. Sanki beni yıllardır tanıyor gibiydi. Ve bende onu yeni yeni tanısam da çabucak ısınmıştım. Birlikte antrenman yapıyor, strateji geliştiriyor, vakit buldukça yemek yiyorduk. Artık ısrarlarımdan bıkmıştı ve beni halka indirecekti bugün.

"Eldivenlerin hoşuma gitti, leydim." Kıkırdayarak hayali balo elbisemle selam verdim. Birbirimize böyle hitaplar kullanmamız çok hoşuma gidiyordu.
"Teşekkür ederim monsieur.*"
Saraydan dışarı çıktık. Ormandan geçerek yine karanlık olan bir tepeye geldik. Aşağıdaki şehir ben minik şirin bir kasabayım dercesine cıvıl cıvıldı. Geceydi ve bulunduğumuz tepeden bütün şehrin ışıklarını görebiliyorduk.

"Burası Yıldız kasabası. En gelişmiş şehrimiz."
"Görüntüsü çok güzel." Şehir sınırları ışıklandırmayla çizilmişti ve yıldız şeklindeydi. Çok güzel görünüyordu...
"Gittiğimizde seni kuzenim olarak tanıtacağım. Bu senin daha rahat olmanı sağlayacaktır."
"Teşekkür ederim, her şey için." Gülümsedi. "Her zaman kraliçem."
Koluna girdim ve birlikte şehre indik. Meydan olduğunu tahmin ettiğim bu yer, çimle kaplıydı. Turuncu çimlerin üzerinde herkes farklı bir amaçla oturuyordu. Ders çalışan öğrenciler vardı. Yürüyüş yapanlar, ilerideki iskelede oturup gölü izleyen insanlar... Boş bank bulmak zordu. Satanist müzikler dinleniyordu gözlemlediğim kadarıyla. Gelişimizle beraber bakışları üzerimize çektik. İkimizde olabildiğince belli etmemeye çalışıyorduk kendimizi. Meydanın etrafı şirin kafelerle doluydu. Burak nereye gideceğini biliyordu. Bende kendimi ona bırakıp sürükleniyordum. Kafelerden birine girdik. Sonbahar temasını konsept almıştı. Turuncu-kırmızı tonlarıyla dolu kayfede, duvarlarda uçuk turuncu sarmaşıklar vardı. Ağaç gövdesinden yapılmış masa ve sandalyeler vardı. Kasanın olduğu kısım ateş renklerine bürünmüştü. Çok hoş bir mekandı. Ve tıka basa olmayı sonuna kadar hak ediyordu.
En uç noktadaki çift kişilik masaya geçtik. Garson kalabalığa rağmen hemen bizimle ilgilenmişti.

"Günkararsın efendim. Arzunuz nedir?" Uzatılan menüye baktım. Bir çok bilmediğim malzemeyle yapılan şeyler vardı.
"Müsadenle kuzen." Zaten ne seçeceğimi bilmiyorum ki... Başımı sallayıp onayladım.
"Biz balkabağı kahvenizden ve yanında da çikolatalı kurabiye alacağız." Başını sallayıp uzaklaştı garson.
"En tanıdık tatları seçtim. Ama yine de yediğinde garip gelebilir, burası farklıdır." Gülümseyip başımı salladım ve insanları izlemeye koyuldum. Dünyadan o kadar da farklı değildi. Ve karanlık taraf gerçekten kötü değildi. Kötülüğü temsil etmeleri çok saçmaydı. İnsanlar güler yüzlüydü ve saygılı görünüyorlardı. Yani açıkçası dünya buradan daha karanlıktı.

YüzükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin